Yunanistanı kim kurtarır ?

la Grèce doit résoudre ses problèmes. Les faiblesses du système politique grec, qui baigne dans la corruption, le scandale et le favoritisme, retardent la mise en oeuvre de réformes économiques aussi indispensables que douloureuses. La Grèce présente la balance des paiements la plus déficitaire de la zone euro, en proportion du produit intérieur brut (PIB). Le taux de chômage chez ses jeunes diplômés de l'université est de 25 %, et son marché du travail compte parmi les plus rigides d'Europe.

es dirigeants grecs ne sont guère à la hauteur. Il est étonnant de voir à quel point le gouvernement en place, issu du parti de centre-droit Nouvelle Démocratie, a manqué à sa promesse de ne pas être comme les autres. L'équipe de M. Caramanlis n'a ni poussé assez loin la libéralisation de l'économie, ni fait progresser de façon significative la discipline budgétaire ou la réforme d'un système universitaire public complètement dépassé.

Le processus de décomposition qui mine les deux partis va probablement accroître la défiance du peuple vis-à-vis de la classe politique. Si personne n'arrive à trouver l'énergie nécessaire pour faire vraiment bouger les choses, la Grèce ne pourra que s'enfermer davantage dans l'impasse économique. (Courtoisie Constantin Coucooulas/ le Monde)

_Türkçe özet: Yunanistan sorunlarını çözmek zorunda, yolsuzluk, skandal ve kayırımcılığa dalmış olan Yunan politik sisteminin zaafları, ülkede ekonomik reformların uygulamaya konmasını acıklı biçimde geciktiriyor. Yunanistan avro bölgesinin en müflis ülkesi, üniversite bitirmiş gençlerde işsizlik oranı % 25 . Bay Karamanlis’in ekibi seçimlerde verdiği hiçbir sözü tutamadı. Yunan halkı ülkeyi yönetmeye kalkışan “yönetici sınıfa” karşı güvenini günler geçtikçe daha fazla kaybediyor. (Teşekkürler Constantin Coucoulas/le Monde)
_

Nato hastahane bastı

Une organisation caritative suédoise, SCA, a déclaré, dimanche 6 septembre, que des soldats de l**'OTAN** étaient entrés dans son hôpital en Afghanistan, défonçant des portes, menottant le personnel et des proches de malades, violant ainsi les accords entre militaires et travailleurs humanitaires.

Le Comité suédois pour l'Afghanistan (SCA) explique que les soldats sont entrés mercredi soir dans son hôpital de Shaniz, dans la province du Wardak, au sud de Kaboul, "sans donner aucune raison ni justification". "Ils ont fouillé toutes les pièces, même les salles de bains, les salles des hommes et des femmes", indique le SCA dans un communiqué publié sur son site Internet.

"Les portes qui étaient verrouillées ont été forcées, et les portes des salles de malnutrition et des examens échographiques ont été cassées (...). Dès qu'ils sont entrés, [les soldats] ont ligoté quatre employés et deux proches de patients hospitalisés. Le personnel du SCA ainsi que les patients, même ceux qui étaient alités, ont été obligés de sortir (...) pendant la fouille", ajoute le communiqué.

Jugeant l'incident inacceptable, le SCA a estimé que l'opération militaire était "une violation évidente des principes humanitaires mondialement reconnus sur la sanctuarisation des installations et du personnel de santé dans les zones de conflit". L'organisation caritative ajoute que cet incident constitue une rupture des accords entre les ONG et la force de l'OTAN en **Afghanistan (**ISAF).

L'opération a duré deux heures, au terme desquelles les militaires ont donné "des ordres verbaux" que tout patient susceptible d'être un insurgé soit signalé à l'ISAF. Un porte-parole de l'ISAF a indiqué qu'une enquête avait été ouverte, et qu'aucune information ne serait disponible tant qu'elle ne serait pas achevée. Le SCA opère en Afghanistan depuis les années 1980 et travaille dans seize provinces du pays, essentiellement dans l'Est, dans les domaines de l'éducation, de la santé et du handicap. (Courtoisie le Monde)

_Türkçe özet: Afganistan’da 1980 yılından beri faaliyet gösteren İsveç insani yardım örgütü SCA’nın 6 eylül Pazar günü bildirdiğine göre, örgütün Başkent Kabil’in güneyinde Wardak bölgesindeki Shaniz hastanesi, Afganistan’daki Nato birliği olan İSAF’a bağlı askerler tarafından basıldı. Kapıları kıran, hastane malzemesini tqhrip eden Nato askerleri, aralarında kaçak bulunduğu kuşkusuyla hastaları bina dışına çıkardılar, tek tek incelemeye aldılar, hastane personelinden bazılarına ve hasta yakınlarına kelepçe taktılar. SCA  iki saat süren ve kabule edilemez olan bu olayın uluslar arası yardım örgütleri ve  NATO arasındaki sözleşmelere ve insan haklarına aykırı olduğunu belirtti. (Teşekkürler le Monde)
_

Ordu Darbeyi reddetti

L'armée malgache a refusé, vendredi 4 septembre, d'assurer le pouvoir par intérim à Madagascar, comme le demandaient trois des quatre forces du pays face à la persistance de la crise politique. "Les forces armées refusent la mise en place d'un directoire militaire", ont déclaré les principaux chefs militaires malgaches dans un communiqué rendu public à Antananarivo, la capitale du pays, alors que le délai fixé par la médiation internationale pour un partage temporaire du pouvoir arrive à son terme.

L'armée "ne s'implique pas dans la politique partisane", selon ses chefs. Les militaires "maintiennent une position neutre et restent les défenseurs de l'intérêt supérieur de la nation". Les généraux malgaches ont opposé ainsi une fin de non-recevoir à l'appel lancé jeudi par les mouvances des ex-présidents Albert Zafy et Didier Ratsiraka et du président évincé, Marc Ravalomanana, face à l'impasse politique sur le choix des dirigeants de la future transition, et alors que les négociations avec l'actuel homme fort du pays, Andry Rajoelina, semblent totalement **bloquées. (**Courtoisie le Monde)

Türkçe özet. Afrika'nın doğusunda bir ada ülkesi olan Madagaskar’da ordu idareyi ele almayı reddetti. Ülkede ağır siyasi krizi çözmek için ordu’nun yönetimi ele almasını isteyen parti yöneticilerine karşı çıkan generaller, başkent Antananarivo’ da bir bildiri yayınlayarak “ ordu partisan siyasetin içine girmez” dediler. (Teşekkürler le Monde)
 
Başkent Antananarivo


Didier Ratsirika

Krallar da hastalanır

Depuis presque une semaine, la police marocaine procède à l'interrogatoire des journalistes qui ont émis des doutes sur un communiqué royal relatif à la santé du roi.

Le 26 août, le Palais avait annoncé que Mohammed VI était en convalescence pour cinq jours, en raison d'une "infection à rotavirus avec signes digestifs et déshydratation aiguë" ne présentant "aucune inquiétude pour sa santé". Croyant voir dans ce bulletin - une première - le signe qu'il était désormais possible d'écrire sur la santé du roi, plusieurs quotidiens arabophones, en particulier Al-Jarida Al-Oula, Al-Ayam et Al-Michaal, ont enquêté sur ce rotavirus.

Dès la publication des articles, le ministère public a ordonné "une enquête minutieuse" pour savoir quelles étaient les sources des journalistes. Dix d'entre eux, selon le quotidien espagnol El Pais, ont été interrogés par la police, parfois huit heures d'affilée. Depuis plusieurs années, la santé du roi alimente les conversations privées au **Maroc. (**Courtoisie le Monde)

_Türkçe özet: İspanyol El Pais gazetesinin bildirdiğine göre ülkede ilk defa, Fas kralı VI. Muhammed’in hastalığını yazarak, kral hakkında kuşkular yayılmasına neden olan dört gazetenin sorumluları,  Fas polisi tarafından sekiz saat sorguya çekildi. Bu konuda yayınlanan resmi bildiride Hazımsızlık ve dezidratasyon çeken Kralın hastalığının ölümcül olmadığı açıklandı. Fas'ta kralın sağlığı bir süreden beri özel toplantılarda konuşuluyor.(Teşekkürler le Monde)
_

Bizi dinazor yesin

Bilginler haber verdi;
Bizi dinazor yiyecek
Çok sevindim.
Nâbekâr yemesin,
Kara paracı
yemesin,
Haramzâde yemesin,
Hırsız, uğursuz düzensiz, yemesin 
Densiz
, donsuz
, dinsiz
yemesin
İnsan azgını, huysuz, suratsız yemesin,
Ev yıkıcı, yuva bozucu,ocak söndürücü
Rüşvetçi, tefeci, hortumcu **yemesin,
**Haksız vergi koyan yemesin,
Çocuk kaatili yemesin,
Çakma lider, dandik **hoca
**Sahte **yargıç
Zalim ev sahibi yemesin,
Hain kiracı yemesin
,
**Yalancı, düzenci, dolandırıcı,
İnsanlık düşmanı, kindar, İntikamcı
Yemesin.
Bizi dinazor yesin.
İster kolay, ister zor yesin…

Bataklıkta bir gün

_İdolomantis diabolika "king of the mantis" (Peygamber devesi ailesinin kralı)
_

Bataklıkta bir gün 
Yusufçuğun
kankaları
Tüylü tırtıl
Peygamber devesiLeopar güvesi
Baş başa verip dertleştiler.
Yusufçuğun başına geleni söyleşip
Ağlaştılar… Tüylü tırtıl dedi ki:
-Yusufçuğu Kalenderden kurtaralım
Peygamber devesi başını çevirip baktı:
Hayır ! dedi Kalenderi Yusufçuktan kurtaralım.
Leopar güvesi ümitsizdi
-Bırakın dedi, birbini yesinler…
Yusufçuğun kankalarıTüylü tırtıl
Peygamber
devesi
Leopar güvesi

Sana ne ilahiden

Rahmetli Hüseyin Sebilci “Pir Sultan Abdal” güfteli “Güzel aşık cevrimizi” başlıklı Bektaşi nefesini, bir coşku anında, doğaçlama olarak nihavent makamında ilk defa okuyup millete armağan ettiğinde ben yanındaydım. Elini kulağına koyarak birden okumaya başladığı anı gün gibi hatırlarım. Olay İstanbul’da Karagümrük’te Rahmetli Muzaffer Ozak’ın postnişin olduğu Nureddin Cerrahî Dergahı Derneğinde bir pazartesi akşamı meydana gelmişti.

Aradan yıllar geçti. Aşağı yukarı ilahilerde kullanılan her makamdan bestesi olan ve kolay bestelenen bu güfteyi okumayan kalmadı… Şimdi şarkıcı Hayko okuyacak dediler… Merak edip dinledim. Aman Allahım… evlere şenlik… Bırakınız ilahi üslubunu, ses özelliğini, tavır farkını falan filan, adam sözleri yanlış okuyor. Güfte şu:

Güzel aşık cevrimizi çekemezsin demedim mi

Bu bir rıza lokmasıdır yiyemezsin demedim mi

Buradaki “yiyemezsin” kelimesini “Yiyemeeezsin” demedim mi diye okuyor. Yani “yi-ye-mez-sin” şeklinde aynı uzunlukla okunması gereken dört hecenin üçüncüsü olan “mez” hecesini olması gereken boyundan üç misli fazla okuyarak inanılmaz bir prozodi hatası yapıyor. Söz ile melodinin buluşması anlamına gelen prozodi kavramında sanatçı gerek duyuyorsa değişiklik ve tasarruf yapılabilir. Şarkıcının  buna hakkı vardır,. Ancak bu değişiklik ve tasarrufun “güzel” ve “yerinde” olması gerekir. Güzellik görecelidir, derseniz pekiyi ! onu tartışmayalım, ama “yerindelik” mutlaka tartışılmalıdır.

Bunlar teknik özellikler, gelelim işin “ilahi ” bölümüne…Türk musikisinin bir formu ola “İlahi” özel bir müziktir. Fizik tekniği açısından diğer formlarla farkı olmamasına karşılık onlardan ayrılan dehşetli bir yanı vardır ve bu niteliği dolayısı ile icrasında bazı şartlar ve kurallar aranır.

İlahi özel bir müziktir. Dini temellidir. İlahide kullanılan güfteler dini ve tasavvufi şiirlerdir. Bir felsefenin, duyuşun ve duruşun ifadesidir. İlahi okuyacak kişi melodiye bağlı olarak söyleyeceği şeylerin ne anlam ifade ettiğini bilmek zorundadır. Bunlar diğer müziklerde olduğu gibi yaşanan dış yüzey hayatın günlük konuları değil, insan ruhunu ilgilendiren  çok daha derin ve ağır konulardır. Bunlar “ilahi” konulardır. Dolayısı ile bunları okuyacak kişi de “ilahi” olmalıdır. Bu müzik kişinin kişiliğinden gelir. Ağzının ucundan gelmez…

İlahi son zamanda şarkı gibi her herde okunuyor. Bu yanlıştır. İlahi eskiden tekkelerde usül sırasında, meydanlar  açıldığında evrad ve salavatlardan sonra esma’ya sıra geldiğinde okunurdu. Bu yüzden eski zamanlarda zikir meclisleri kuran insanlar  “ilahi okuduk” veya “zikir ettik” demezler, edeben “esma sürdük” derlermiş. İlahi okumanın adı “esma  sürmek” miş. Yanı Hakk’ın doksandokuz isminin arasından seçilen yedi esmayı sırası ile tekrarlamak…

İlahiyi caminin, tekkenin ve zikir meclisinin dışında okumak bid’attir. Şimdi taraftarı çok,  O zaman “bid’at-ı hasene”ye girer mi bilmem ? Bunu ben de zaman zaman yapıyorum. Kırk senedir İlahi konseri yapıyoruz. Allah Affetsin.

Bir de İbrahim Tatlıses haftaya “tala el bedri aleyna” yı okuyacakmış. Fas’tan Endonezya’ya kadar tüm İslam dünyasının göz bebeği, kulak zarı olan bu ilahiyi bakalım hazret nasıl okuyacak ? Rabbim kabul etsin. İlahi kat’iyyen popüler müziğin konusu değildir, ama çi faide, devir o devir değil.

Diokletien'in yeşil marulları

tarih sohbetleri
İzmit 305

   Roma imparatoru Diokletien M.S. 245 yılında Dalmaçya'da Dioklea kasabasında doğdu. Bir köle ailesinin çocuğuydu. İmparator Probüs zamanı orduya girdi ve hızla yükseldi. 283’te İran seferine katıldı. İmparator Carus bu sefer sırasında ölünce yerine oğlu Numerius geçmişti. Ancak Numeriüs çadırında ölü bulundu. Üvey babası Arius Aper tarafından öldürüldü, dediler. Diokletien Aperi öldürdü. Askerler Diokletien’i imparator ilan ettiler.
                                      
                                    Maximien Hercules
Diokletien imparatorluğu büyük sıkıntılar içinde bulmuştu. Ordu’da ayaklanmalar vardı ve Roma  ekonomik kriz içindeydi. İmparator ordudan tanıdığı yakın dostu Panonia’lı bir general olan Maximien Hercules ile iktidarı paylaşmak istedi. Diokletien 286 nisanında kardeşim dediği Maximien Hercules’i “august” ilan etti. İki hükümdar İmparatorluğu paylaştılar: Diokletien Doğu’yu Maximien Batıyı aldı.

291 yılında Diokletien ve Maximien Milano’da buluştular. Her iki augüst’ün karşılaştıkları zorlukların ardı arkası kesilmiyordu. Bu yüzden Diokletien kendilerine birer yardımcı (Sezar) seçmeyi kararlaştırdı. İllirya’lı iki generali bu işle görevlendirdi: Galere, Diokletien’in sezarı, Constance Chlore, Maximien’in sezarı oldu.
293 martında Roma tahtı dörde ayrıldı. Tarihte ilk defa görülen bu dörtlü yönetim biçimine "tetrarchie” adı verildi 
                  
İmparatorluk on iki grupta toplanan ve dört tetrark tarafından yönetilen dört alan üzerinde. 101 eyalere ayrıldı. Diokletien Mısır, Libya ve Trakya’yı aldı. Maximien Hercule İtalya ve Afrika’yı aldı. Constance Chlore Gaule ve Britanya’yı, Galère ise Yunanistan, Makedonya, İllirya ve Panonia’yı aldılar. Ancak Diocletien diğerlerinden üstündü. « Primus Augustus » ünvanını  koruyordu.
 
Roma bu devirde değerini kaybetmeye başlamıştı. Dört imparator  Başkent’te oturmuyorlardı. Diokletien Nikomedya’da, Maximien Hercule Milano’da Constance Chlore İngiltere’de, Galere Sirmium’da hüküm sürüyordu. İtalya öncülüğünü yitirmişti. Sonunda İmaratorluğun basit bir eyaleti olarak kaldı.

Diokletien “Primus Augustus” olarak  İmparatorlukta derin reformlara girişti. Pek çok ekonomik reform yaptı. İmparatorluğu, hükümdarın yaşayan Tanrı gibi görülmesini sağlayan bir  Doğu monarşisisi şekline soktu. Böylece Senato son iktidar kırıntılarını da kaybetti.

“Büyük İşkence” (303-304) Diokletien Hıristiyanlar uyguladığı “büyük işkence “ile de tarihe damgasını vurmuştur. İmparator Roma’nın eski geleneklerini canlandırmak ve “tetrark” dörtlü yönetime tanrısal bir özellik katmak istiyordu.
 
Sezarı Galère tarafından koşullandırılan Diokletien, 303 şubatı ile 304 şubatı arasında dört büyük genelge yayınladı: Bunlar Hırıstiyan yazıtları ve tapınaklarının imhası ve Hırıstiyan din adamlarının malvarlıklarının dondurulması; hırıstiyan din adamlarının tutuklanması: Din adamlarının kurban kesmeye zorlanması, ve arkadan tüm hırıstiyan halkın kurban kesmeye zorlanmasını emrediyordu. Doğu ülkeleri “Büyük İşkence” den aşırı zarar gördü. Ancak asıl kanlı katliam İsa Peygamberin yaşadığı Filistin topraklarında ve Afrika’da meydana gelmişti.

Sonunda işkence 305 yılının içinde bitti. Ancak  bütün bu olaylar kilisenin içini bir kere daha karıştırmıştı. Pek çok eski hırıstiyan zora dayanamayarak dinlerinden döndüklerini öne sürüyor ve tekrar hırıstiyanlığa kabul edilmelerini istiyordu. Bazı hırıstiyanlar ise ölerek şehit sayılmayı reddettikleri için onların affedilmesini istemiyordu. Bu arada belirtmek gerekir ki o çağda hıristiyan olanların çoğu, ordu, yargıçlık mesleği ve tiyatro gibi paganizm gelenekleri saydıkları işlere bulaşmak istemiyorlardı.
  

    _Galere
_Tarihçi Lactence, Diokletien, Maximien ve Galere’in sadece hırıstiyanları işkence etmekle kalmayıp yönettikleri kişilere karşı kriminel bir siyaset güttüklerini anlatıyor. Bu açıdan Diokletien’in genelgesine dayanarak tetrark’ı eleştiren Lactence, ordu’nun büyümesi, vergilerin artması ve eyaletlerin çoğalmasını kötülüklerin sebebi olarak gösteriyor.
 

Galere neden böyle hareket etti: Tarihçi Lactence çok basit diyor ve ilave ediyor: “ Galere hırıstiyanlardan nefret ediyordu zira anası Romula, iğrenç bir kadındı. Tuna nehrinin ötesindeki vahşi yerlerde  yaşayan barbar kavimlerden geliyordu. Fanatik bir putperestti. Dağ tanrılarına tapan bir dinciydi. Hırıstiyanlara duyduğu kini kendi oğluna aşılayan ve onlara işkence yaptıran bu aşağılık fanatik kadındı”.

311 mayısında imparator Galere amansız bir hastalık sonucu uzun süre can çekişerek öldü. Pek çok antik yazara göre Galere Hırıstiyanlara reva gördüğü korkunç zulmün vebalini ödemişti.  Not etmek gerekir ki Galere’in ölümünden az önce Diokletien genelgelerini reddettiği söylenir.

Saltanatının zorluklarından bıkan Diokletien tahtını terk ederek Doğduğu Dalmaçya’ya gitti ve 313’te Split’teki sarayında öldü Diokletien son yıllarında Salone’deki bahçesinde marul ve lahana yetiştiriyor ve her gün marul yiyordu. Yakınları tekrar Nikomedia’ya dönerek tahta geçmesini istiyorlardı. Diokletien onlara “Siz buraya gelin, bakın marullar ne güzel büyüyor…” dedi. Diokletien'in marulları tarihe geçti. Yazar Apicius’a göre eskiler marul’u   salamura balık, zeytinyağı, kimyon ve sakız çiçeği haşlaması ile yerlermiş.

Terör bakanına terör

Le prince Mohamed Ben Nayef, membre de la famille royale saoudienne et responsable de la lutte antiterroriste du royaume, a échappé, jeudi 27 août, à un attentat-suicide à la bombe à Djedda, selon une agence de presse locale. Le prince Nayef, vice-ministre de l'intérieur, ne souffre que de blessures superficielles après qu'un kamikaze qui avait pu l'approcher a fait exploser la charge qu'il portait sur lui.

L'auteur de l'attentat est mort, mais aucune des autres personnes reçues par le prince Nayef à l'occasion de la fin de la journée de ramadan n'a été atteinte. Le kamikaze, selon un communiqué officiel cité par l'agence, était un terroriste  recherché qui a pu s'approcher du prince en prétextant vouloir se rendre, avant de déclencher son engin explosif.

Il s'agit du premier attentat visant directement un membre de la famille royale saoudienne depuis que des partisans d'Al-Qaida ont déclenché, en 2003, une campagne de violences contre la monarchie. "Cela ne fera qu'accroître notre détermination à éradiquer cela", a déclaré le prince à la télévision. (Courtoisie le Monde)

_Türkçe özet: Yerel bir haber ajansının bildirdiğine göre Suudi Arabistan’da kral ailesinden, anti terörle mücadeleden sorumlu prens Muhammede bin Nayef 27 ağustos Perşembe günü Cidde’de bombalı bir intihar saldırısından kurtuldu. İç işleri bakanı yardımcısı olan prens Nayef’in hafif sıyrıklarla atlattığı süikastte, iftar saatinde konukları ile birlikte olan prens’in yanına yaklaşarak üzerindeki bombayı patlatan ve aranan bir terörist olduğu bildirilen intihar saldırganı hayatını kaybetti. Prens Nayef TV’de “bu olay teröre karşı mücadelemizde kararlılığımızı arttıracaktır” dedi. (Teşekkürler le Monde)
_

Midyenin karnındaki sedef

![](../uploads/image/sedefli midye.jpg)

Bir haberdi Yusufçuğun tek derdi
Kalender ise işi gerdikçe gerdi
Onun kalın hali cümleden beterdi
O durmadan aşkın yolunu keserdi

Yusufçuk beklemekten yorulmuyordu
Suskundu, Ona aşkı sorulmuyordu
Kalender ise durmadan horluyordu Huyunun yükü böceği zorluyordu

Yusufçuk günden güne  soldu sarardı
Ruhu daraldı da gözleri karardı
Sonunda verdiği hızlı bir karardı
Kalenderi
gönlünden söküp kopardı

Şimdi artık Kalender değildi  hedef
Midye karnında bulmuştu saf  bir sedef
Kalender
edebilirdi kendin telef
Bu öykü çok anlatıldı **halef selef
**