İndiens mécontents révoltent

indiens.jpg

RIO DE JANEIRO (Reuters) - Environ 150 Indiens Xikrin, mécontents de l'aide octroyée à leur tribu par la compagnie minière CVRD, ont envahi mardi la ville de Carajas, dans l'Etat de Para, dans le nord du Brésil, et pris 3.000 ouvriers en otages, apprend-on de source autorisée.

Selon la direction de la Companhia Vale do Rio Doce (CVRD), cette attaque a suspendu l'extraction et l'expédition du minerai de fer dans le secteur.

Les mines de Carajas produisent environ 15.000 tonnes de minerai de fer par jour, qui sont transportées par voie ferrée jusqu'au port de Ponta da Madeira à Sao Luis, dans l'Etat de Maranhao.

Selon la CVRD, l'invasion de la ville par les Indiens vise à forcer la compagnie à augmenter l'aide, équivalant à 4,2 millions de dollars, qu'elle verse chaque année à la tribu Xikrin.

"La CVRD n'accepte pas les actions illégales de cette sorte et ne cédera pas au chantage", a fait savoir la compagnie minière dans un communiqué.

En février, des membres de la tribu indienne des Guajajara, mécontents du système de santé publique, avaient bloqué la voie ferrée entre Carajas et Sao Luis et pris en otages quatre employés de la CVRD, libérés au bout de deux jours (Courtoisie Reuters)

Bush'un İftar Çadırı

tali-bush.jpg

Birleşik Amerika Cumhurbaşkanı George Bush Beyaz Sarayda iftar çadırı kurdu. Oval Ofis'te düzenlenen İftar Çadırında Müslüman Ülkelerin temsilcilerini ağırladı ve kendilerine çorba, balık, domates salatası, ve armut suflesi ikram eti. Masada iftariyelik bulunup bulunmadığı belirtilmiyor... Aslında Yemen hurması, Ayvalık zeytini, Ezine peyniri, Erzincan tulumu, Tekirdağ kaşarı, Kayseri pastırması, turşu, tükenmez, envai çeşit reçel ve tereyağı, Künafe, Baklava, Şam tatlısı ve güllaç da sofrada bulunmalıydı... İnşallah gelecek ramazana...

Bush bu yıl altıncısını düzenlediği geleneksel İftar yemeği sırasında Müslüman ülkelerin temsilcilerine vaaz vermeyi de unutmadı. Onlara dedi ki : "dünyada teröristlerin kurbanlarının çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğunu biliyorsunuz ve birçoğunuz kendi kentlerinizde, sokaklarınızda terörist şiddeti bizzat gördünüz. Biz, teröristleri ve aşırı unsurları yenmek için verilen mücadelede ve dünyada barış ve ılımlılık arzu eden milyonlarca Müslümana daha parlak bir gelecek sağlama çabalarında sizinle birlikte çalışmaktan gurur duyuyoruz" İftara iştirak eden Müslüman ileri gelenleri bu sözleri candan alkışlayarak Bush'a hayranlıklarını belirttiler.

Beyaz Saray'daki iftarda bulunan ve büyük olasılıkla Amerikan, İngiliz ve Fransız üniversitelerinde okuyarak kendi ülkelerinde ön sıralara geçmiş olan bu liderlerin, dile getirdiği konularda   **Bush'**tan ayrı düşünmelerine hiçbir olanak yoktu. Hepsi CİA tarafından özenle seçilmiş "ılımlı" müslümanlardan oluşan bu kalabalık ve o insanlar, o gün orada, Bush'un huzurunda açtıkları iftar'ın sevabına nail olmanın vazgeçilmez kıvancını yaşadılar.

İslam ülkelerinin temsilcileri oldukları ileri sürülen bu insanlardan hiç biri gerek iftar öncesinde ve gerekse iftar sonrasının kahve saatinde Bush'a şöyle hitap ederek: "Başkan efendi ! sen aşırı unsurları birlikte yenelim diyorsun ama bu aşırı unsurlar neden aşırı unsur oldular ? İşin bu tarafını merak ettiğin yok, veya ediyorsun da işine gelmiyor. Eğer bunları "birlikte yenmek için birlikte çalışalım, gurur duyalım" diyorsan o zaman Suudi Arabistan'daki "Dahran" üssünü kapat ve beş bin askerini oradan çek... Biliyorsun Müslümanlar kutsal topraklara yabancı ayağı bassın istemezler... Buraya senin askerlerini Suudiler getirdi, onları da alaşağı etmemiz için de bizimle çalış, o zaman belki sokaklarımızdan teröristler eksilir... Senin Dahran üssündeki askerin durdukça, ortağın olan İsrail devleti Filistinlilerin topraklarından çekilmedikçe bu kan durmaz... Teröristlerin neden hep Müslümanlardan çıktığını ? laf altından   soruyorsun, Karela'da Hintlilerin evlerini yıksaydın onlar da terörist olurdu. Senden öncekiler de köylerini yaktıkları Vietnamlı'ların neden terörist olduklarını hep sorarlardı... Sora sora gittiler bu dünyadan. Teröristin başı sen olduğun halde elaleme teröristlik bulaştırıyorsun. Vaktiyle senin ülkeni kuran büyük adamlara da Londra'daki **Lord'**lar terörist demişti... Bush baba bırak bu ayakları. Bizi buraya topladın saçma sapan laflarla iftarımızı berbat ettin, Arkadaş, senin niyetin ne... ? " diyemedi.

İftar sona erdiğinde Müslüman ülkelerinin temsilcileri cadillac'larına, limuısin'lerine binerek Beyaz Saray'dan uzaklaştılar. Hiç biri o gece uzaklarda atılan bombaların, sokaklarda kan içinde yerlerde çırpınan kadınların, çocukların seslerini duymadılar. Çok yemek yemişlerdi...

richard.jpg

Haçlı Seferlerinin ünlü İngiliz Kralı "**Richard"**a çağdaşları "Arslan yürekli Richard" demişlerdi. Bu "Arslan yürekli Richard"   11 temmuz 1191'de Akka kalesinin önünde esir düşen ve vatanını savunmaktan başka suçu olmayan ikibin yediyüz Müslüman askerini, aile ve çocukları ile birlikte iplerle bağlatarak şovalyelerine kargı, mızrak, topuz, ok, yay, şiş ve yatağanla öldürttü... Katliam, son iniltiler kesilinceye kadar saatlerce sürdü. Batı tarihçileri Bu krala neden "Arslan yürekli" demişler, merak eder dururum. Çizilen tablonun vahşetinden mi acaba... ?   " Arslan Yürekli"   bu savaştan sonra çevresine topladığı insanlıktan çıkmış köpek suratlı Arap emirlerine o zaman iftar yemeği verdi miydi acaba ? onu da merak ediyorum.

**Bağdad'**ın bu günkü durumu Akka'nın o günkü durumundan farklı değildir. "Arslan yürekli'nin" ın bu günkü uzantısı "**Bush"**a da bir sıfat verilecekse eğer  Irak savaşındaki inadından dolayı "keçi kafalı Bush" dense yeridir.

Bu Nasıl Papalık ?

papessa.jpg

Bir adam, bir başkasının   ettiği küfrü tekrarlarsa kendisi küfür etmiş sayılmazmış. Bir Türk Atasözü "nakli küfür küfür değildir" diyor... Bence küfürdür. Küfrün ta kendisidir. Küfrü nakleden de küfür eden kadar suçludur. İnsan durup dururken Neden küfür nakleder ki ? kendisi de o küfre iştirak etmiyorsa acaba neden naklediyor ? Elbette iştirak ediyor ve onun için naklediyor... Doğrudan doğruya küfür etmeye cesareti bulunmayan hallerde araya birisini koyarak küfür ediyor. Eskiler "nakli küfür küfür değildir" derken hiç sormamışlar "acaba küfür nakleden neden bu işe bulaşıyor ? "

Papa diyor ki "ben asla İslama saldırmak niyetinde değilim, Müslümanları severim, kitaplarını sayarım " saldıran ben değilim, Bizans İmparatoru II. Manuel Komnenos'tur...

İlahi Papa hazretleri, sen durup dururken yedi yüz yıl önce yaşamış bir saldırganın lafını nereden bulup çıkardın ? Amacın neydi ? O günden bu güne geçen yüzyıllar içinde hiç mi İslamı öğen yoktu da söveni arayıp buldun. Sana kim inansın Papa hazretleri ? Bu kadar  trişkadan savunma olur mu ? koskoca Papa'sın, yaramaz çocuklar gibi "taşı ben atmadım o attı..." diye kendini temize çıkarmaya çalışıyorsun ? Bu nasıl papalık ?

Biz küçükken İstanbul'da Karaköy'de Yüksek kaldırım'ın Beyoğlu tarafında "Papa Jorj" isimli bir müzik mağazası vardı. Oldukça meşhurdu. **İstanbul'**un tüm müzik camiası Papa Jorj'u tanır müziğe meraklı insanlar onun dükkanına dolardı. Biz çocuklar para buldukça gider Papa Jorj'dan ağız mızıkası. Mandolin,  flüt falan alırdık....

Papa Jorj yıllar önce piyasadan çekilerek İstanbul şehrinin tarihine karıştı... Acaba diyorum o Papa bu **Papa'**dan daha mı hayırlıydı ? Hiç olmazsa müzik aracılığıyla insanların gönlüne ferahlık verirdi. Şimdiki yüzlerce yıllık kinleri, tozunu silip piyasaya sürüyor...

Bu Papa'nın derdi nedir ? İslam'a saldırmaktan öte bir maksadı varsa ? bilmem ama İslam'a saldırmak Papa'lar için yeni bir şey değildir. Ayrıca onlar için kutsal bir görevdir. Bu görev İlk Haçlı seferlerinden bu yana   bin yıldan beri devam ediyor. **Avrupa'**nın kutsal tarihinde bir "kara leke" gibi kıyamete kadar kalacak olan bu olayın adı bu tarafta "Haçlı seferleri" karşı tarafta "Kudüs yollarında feda-i can eden Hacılar"dır. Şovalyelerin güdümünde Batı Anadolu'da görülen ilk hıristiyan sivillerin sırtlarında bezden dikili haçlar bulunduğu için onları ilk karşılayan Selçuk Türkleri isimlerini "Haçlılar" diye koymuşlar. Doğu'ya giden   Şövalye'lerin Batı tarihlerindeki isimleri ise "Hacılar" dır. Amaçları Kudüs'ü Müslümanlardan kurtarmak bu yolda can vererek cennete girmekti.

İsa Ruhullah aleyhisselam'ın   "Nübüvvet" sıfatını inkâr ederek, 330'da Kral Konstantinin topladığı İznik Konsilinden kalma çetrefil bir "üçleme" inancına bürünen ve şanlı bir peygambere, hatta kendi rızasından da öte "uluhiyyet" isnat ederek onun   dinini bozan Papa'nın "kilise" sistemi, Haçlı seferlerinin tarihsel taşaronudur.

Bu bir din değildir, "kilise kumpanyası"dır. Kilise "Roma İmparatorların" zorunlu doğumhanesinde yeryüzüne gözünü açmış, Haçlı seferlerinin kanlı beşiğinde çocukluğunu yaşamış. Ortaçağ'ın koyu karanlık korku paranoyasında delikanlılığa ulaşmıştı. Şimdi olgunluk çağını yaşamaktadır. Tüm varlığını İslama karşı geliştiren bu sistemin bu gün başında bulunan Papa hazretleri, elbette yüzlerce yıllık görevine başarı ile devam edecektir...Neden kızıyoruz ki ?

Anlamıyorum, neden bazı Müslüman ileri gelenleri Papa ile alel acele diyaloğa girmeye koşuşuyorlar ? Ona cevap  yetiştirmeye çalışıyorlar. Müslümanların Papa'ya söyleyecekleri hiç bir şey yoktur. Onların konumları farklıdır. Arada ilişki yok... Papa bir din adamı değildir ki... İsa Peygamber'in adını kullanan "Kilise" isimli bol paralı bir teşkilatın başıdır. İnanmış, değerli saf Hırıstiyanları kandırıyorlar. Bâri Müslümanlar oyuna gelmese...

Turquie prend mesures

france.jpgANKARA (Reuters) - Le Premier ministre turc, Tayyip Erdogan, annonce que la Turquie étudie de possibles mesures de représailles à l'encontre de la France à la suite du vote par les députés d'un projet de loi sanctionnant la négation du génocide arménien.

"Le volume des échanges extérieurs de la Turquie avec la France est de 10 milliards de dollars", a-t-il rappelé. "Nous allons procéder à des calculs appropriés puis nous prendrons des mesures nécessaires", a-t-il ajouté sans plus de précision.

Malgré les avertissements de la Turquie et contre l'avis du gouvernement français, les députés français ont adopté jeudi matin une proposition de loi déposée par le PS visant à sanctionner toute négation du génocide des Arméniens.

Le texte doit maintenant être examiné par le Sénat et promulgué par le président avant de prendre effet.

Plusieurs centaines d'entreprises françaises sont présentes en Turquie, dont Renault ou Carrefour.

En 2005, les exportations françaises sur le marché turc se sont élevées à 4,7 milliards d'euros.

Recevant le week-end dernier une délégation d'hommes d'affaires français, Erdogan avait prévenu qu'il ne faudrait pas "prendre à la légère" les avertissements turcs. "Il faut comprendre la gravité de la situation", avait-il ajouté.

Mais plusieurs économistes doutent de l'efficacité d'un boycottage des produits français. La Turquie, soulignent-ils, n'absorbe que 1,3% des exportations françaises. (Courtoisie Reuters)

Examine the past

pamuk.jpg  The Observer

December 18, 2005 **(**By Denis MacShane)

Across the world, a popular present for the reading classes this Christmas will be a novel by Turkish writer Orhan Pamuk. He has the politics of moneyed liberal-leftism, but all that matters to Pamuk is writing novels.Earlier this year, he said Turkey should examine what happened to the one million Armenians and 30,000 Kurds killed in Turkey in the 20th century. No nation easily examines its past. Serbs and Croatians remain in denial about the evil of the Balkan wars a decade ago. Japan cannot handle what it did in China seven decades ago; China cannot admit Mao's murder of millions.

For Pamuk to go into taboo areas of Turkish history was therefore a risk. But writers are there to take on the creeping tide of censorship that has been fuelled by religious fundamentalists and ultra-nationalists.

Turkey's new ayatollahs claim they are protecting the secular nationalist state, yet they ape the religious censors of Iran. The Armenian massacres happened in the decade before Ataturk launched his bid to modernise Turkey, and Ataturk remains historical enemy No 1 for Muslim fundamentalists, because he secularised Turkey, allowed Muslim Turks to drink in bars and encouraged dancing with women.

Turkey's modernisation now means the EU. Ultra-nationalists in Turkey, like Notting Hill Tories, dislike the EU because it involves sharing sovereignty. In the court room where Pamuk's case was heard, the hate word was 'European'. Nationalists screamed abuse at MEPs and I was punched in the face by a nationalist lawyer.

It won't. As in past centuries, state authorities or religious fundamentalists have put a writer on trial to stop him or her asking awkward questions, but end up in the dock themselves. After the hearing, a frightened Pamuk asked me if he should go into exile. I hope not. Turkey will not join Europe unless Voltaire wins, and the ayatollahs - secular and religious - lose.

· Denis MacShane, Labour MP for Rotherham, is a former Minister for Europe (Courtesy Observer)

Halkına sırt çevirenler

nobel.jpg  Hep Türkiyeyi, vatanını jurnal eden yazarlar Avrupa'dan ödül alıyor... Nobel kazanan **Orhan Pamuk'**un da ülkesini jurnal ettiğini sanırım bilmeyen yoktur. Ermeni olayında karşı tarafı seçtiğine göre bu yazarın da artık kurallaşan geleneğin dışına çıkmadığı ve bu yüzden ödüle laik görüldüğü apaçık ortada. Vaktiye Yaşar Kemal de yurt dışından ödüller alırken başka türlü bir yapıya sahip değildi. Batı dünyası kendi kalesine gol atan Türk edebiyat karmasını çok seviyor...Halkına sırt çevirenleri...

Bu kişilerin dünya edebiyatında acaba başka örnekleri var mıdır ? Ülkesini kötüleyen bir Japon veya bir Meksikalı yazara rastlanmış mıdır ? Bu kişiler hangi çeşit yazar neslinden gelmiş kişilerdir ? Bu zamana kadar örnekleri görülmediyse herhalde gelecek nesillerden olmalıdırlar.

Toplumlar genellikle yazarları ile düşünür, ressamları ile görür, müzisyenleri ile ruhlarını dinlendirirler. Bu üç san'at dalı da toplumdan ilgi gördüğü sürece doğar, gelişir varlığını korur. Geçmiş zamanların toplum hareketleri incelendiğinde eski çağlarda meşhur olmuş san'at yapıtları,toplumların iç dinamiğini kuşkuya yer vermeyecek biçimde ortaya koyar.

Bu olgunun en çarpıcı örnekleri destanlardır... destanlar bazen siyasi devirleri ve sosyo-politik rejimlerin en koyu renkli olanlarını dahi başarı ile aşarak toplum yaşamında her engeli geride bırakırlar. Kırgız halkının "Manas" destanı 70 yıllık Sovyet rejimini sollayarak yaşamına devam etmiştir. Bu destanın gücünü farkeden Bolşevikler onu vaktiyle yasak etmişlerdi. Halk destanları ile yaşar. Destanlar yaşıyorsa halkın da yaşam gücü devam ediyor demektir.

Bu anlamda Yaşar Kemal ve Orhan Pamuk'tan gelecek nesillere ne kalkacaktır ? Bu iki yazar kendi devrinde   kimler tarafından okunmuşsa elbette gelecekte de onların yaşamlarını temsil edeceklerdir. Bu gün onlara ödül verenler hangi kriterleri kullanıyorlar ? Türk halkı tarafından üzerinde durulan değerler, acaba Nobel'cileri ilgilendiriyor mu ?

Bir Türk yazarının Nobel ödülüne laik görülmesi yine de beni mutlu ediyor, ancak böyle bir ödül o yazarın içinden çıktığı halk tarafından verilmeliydi. Ne var ki halkın kendisini aşağılayan bir yazara ödül vereceğini de pek sanmıyorum.

Vaktiye Osmanlı sadrazamı Mehmet Emin Âli Paşa "bir icraat yaptığımda Rus diplomatlarının yüzüne bakarım, eğer gülüyorlarsa Devlet için kötü yapmışım demektir. Surat asıyorlarsa Devlet için iyi yapmış olduğuma kanaat getiririm" demişti. Paşa demek istiyor ki : "bir siyasi karara yabancıların sevinmesi Türkiye için faydalı değildir, üzülmeleri gerekir..." Eğer birimizin maarifetine yabancılar ödül de veriyorlarsa o daha da kötü...

Vaktiiyle Yunanlılar Ayasofya müzesi müdürü rahmetli Feridun Drimtekin'e madalya vermişlerdi. Göğsünde şerefle taşır, resim çektirirdi. Feridun bey'in sonradan Sultan Fatih'in vakfı olan Ayasofya medreselerini "eskidi" diye yıktırdığı anlaşıldı. Acaba Yunanlılar o madalyayı müdüre medreseleri yıktırdığı için mi vermişlerdi ?   Orasını bilemem ama Feridun bey   madalyası ile pek öğünürdü. Feridun bey ayrıca camiye çevrilmiş eski Bizans kiliselerini "tamir olacak..." diye uzun süre boş bırakıp sonra kilise-müze'ye çevirmesi ile müzeciler arasında meşhur olmuştu. Bunun en iyi örneği Azerbaycan fethinden sonra Fethiye Camii olan İstanbul Fatih'te Pammakaristos kilisesidir.

Orhan Pamuk'un Nobel Ödülü'nün de bir işareti veya madalyası varsa o da Feridun Drimtekin gibi göğsüne takıp resim çektirmelidir. Böylece "ihanet" belgesini bulur.

İki Ruhlu Kadın

dscf3173.JPG"Bu kadının iki ruhu var, birinin yaptığından diğerinin haberi yok..." Gaaak. Guuuk.(Hayret sesi) yaklaştım, yakın bir dala kondum, kulak verdim gaaak.guruk. Hoca kendi kendine konuşuyor...Tekrar dinledim "iki kişilikli; biri iyi, biri kötü, iyisine rastlarsan sorun yok, kötüsüne rastladın mı felaket" gaaak. guuuk. Yine anlamadım. Yanımdaki dal sallanınca **Fazilet'**in geldiğini farkettim gaaak. guuuk.tısss... (Rahatlama sesi)

-Fazilet dedim, bu Hoca ne diyor ?

-Anlamadın mı ? bir aydır yanında zorla oturan Fransız kadından bahsediyor gtaak.gurk.

-Onun karısı değil mi ?

-Evet imam nikahlı...Gak.

-Nasıl yani ? Guuk**.**

-Bir zaman evlenmeye karar vermişler, sonu gelmemiş, Gaaak.

-Neden ?

-Kadın huysuz çıkmış guuruk.

-Boşamamış mı onu Hoca ?

-Boşamış ama kadın gitmiyor, gaark gurk.İkide bir adamın başına tebelleş oluyor...

-Kurtulamıyor mu Hoca ?

-Hayır kurtulamıyor, kadın her defasında kuzu gibi sokuluyor, yılan gibi sokuyor...gaaark. guruk. Hoca'nın da yaşlılıkta birilerine ihtiyacı olduğunu biliyor, gaaaak**.** Guk. Şantaj yapıyor...

-Hoca da halt etmesin...gark. gurk, alışsın ona gaaark.

-Rezalet sen hiç evlendin mi ?

-Hayır ama evlilerden çok haber topladım...Gak.

-Yanlış toplamışsın, evlilik iğneli fıçıdır. Gaaark. Gurk...

-Anlamadım o ne ?

-Hani çocukları korkuturlar ya... "yahudi seni yakalar iğneli fıçıya atar, sallar, akan kanını içer" diye işte öyle...gaaark

-Şimdi bu kadın Hoca'nın kanını mı içiyor ?

-Daha kötüsü, ruhunu kemiriyor guuuuk.

-Ne yapacak Hoca ?

-Sonunda en yakın karakola gidip "bu kadını tanımıyorum evime zorla girdi" diyecek... Gaaaak.

-Yaa.... O zaman ne olacak ? Gark.gurk

-Fransız konsolosu gelip kadını alacak. İstanbul'daki "La Paix" Fransız akıl hastahanesine kapatacaklar...gaaaak, guuuuk. Takırrrr, tısss.

-Tek çare bu mu ?

-Bir de yakında Türk- Fransız savaşı başlacak, o zaman tüm Fransızlar kapı dışarı.... Gaaak. Hoca da onu bekliyor...

-Ne diyorsun Fazilet iş o kadar ciddi mi ? Gaaak. Guuuk

-Evet,  zaten iki ülke arasında Ermeniler yüzünden muharebe çıkmak üzere. Gaaak. Guuuk. Tak.Tuk. çatıttt, hısss (Rezalet'in kaçarken çıkardığı kanat sesleri)

Suçları Boyunu Aşar

sirak.jpgFransızların Ermeni meselesini kartıştırmalarının arkasında derin bir toplum psikolojisi yer almaktadır. Fransa yakında oylanacak olan kanunda sadece Ermenileri değil, başka ulusları da konu edinmiş ve dünyada ne kadar eski yeni "soykırım" dedikodusu varsa tümünü diline dolamıştır. Ancak kendi suçlarını tanımıyorlar. Bilmiyorlar. Öğreten olmadı. Otosansüre uğradı. Yazarları "halkın hoşuna gitmez" diye olanları okuyucularına bildirmedi.

Geçen yüzyılın İngiliz ve Fransız kökenli vahşi kapitalizmi dünyanın her yerinde cinayetler işleyip yeryüzünü kana boğarken ne İngiliz ne Fransız Ana vatanında bu olaylardan kimsenin haberi yoktu. Bağlı oldukları çıkar çevrelerinin emrinde olan hükümetler   olanları hep kendi halklarından gizlediler. Zaten tek görevleri buydu. Bu görev şimdi de başarıyla sürmektedir.

Ne İngiliz vatandaşları 1895'te Sudan'da neler olduğunu ne de Fransızlar sömürge ordularının 1900'lerde **Sahra'**da, Cezayir'de, Denizler ötesinde **Yeni Kaledonya'**da   ne çeşit facialar işlediklerini hiçbir zaman öğrenemediler ... Olaylar kaatil işgal ordularıyla onları donatan finans dünyasının arasında sır olarak kaldı.

Londra'da başı hotozlu leydiler Hindistan'dan gelen bergamutlu çaylarını yudumlarken   o çayın her damlasında yer tutan 1803 Pondicherry katliamınından kalma Hint kanı kokusunu farketmediler... Paris'in süslü kafeşantanlarında 1900 model başı hotozlu kokanalar uzak diyarlardan gelen kahvelerinin her damlasında kaç Kanak yerlisinin kanı bulunduğunu kimselerden öğrenemediler...1800'lerin sonunda **Yeni Kaledeonya'**da bir kahve üreticisinin kendi kahvesini   içmesinin cezası idamdı... Bunu hiçbir **Paris'**li bilmiyordu. Bilseydi belki de o kahveyi yere döker içmezdi...

Fransız halkı "likorn" taburunun Afrika'da Fildişi Sahilinde ne işler yaptığını, Askerlerinin   Ruanda katliamından ne kadar sorumlu olduğunu bu gün de doğru dürüst bilmiyor... Gözlerini hep başka diyarlara ve farklı toplumlara çevirmişler. Ancak yaşanan çelişkili durumlar yine de   toplumun bilinçaltına işlediği için kendilerini kurtarma yolunda ve bir zamanlar başardıkları "ihtilalin yüksek değerleri" adına tüm "soykırımları" lanetleme kampanyasına giriştiler.   Bizim Ermeni konusu da bunun içinde... Bu konuyu durup dururken icat etmiş değillerdir. akılları sıra "Fransız ihtilal-i kebiri" adına dünyaya ders verecekler. Avrupa'nın unutulmuş değerlerini yükselen "Amerikan hegemonyası"na karşı kullanacaklar.

Fransız devriminden bu yana dünyaya "ders   verme" huyundan vaz geçmiyorlar da kendi işlerinden neden haberleri yok ? Cezayir unutuldu mu ? Vietnam, Kamboç, Çin Hindi unutuldu mu ? Fransa'nın suçları kendi boyunu aşar...O ülke bu işleri hiç karıştırmamalı... İhtilali yaşatalım derken mahlût olacaklar. Yazık olur.

Coca dépasse l'eau

boycott.jpgThe Coca-Cola Company est plus qu'une entreprise, c'est un empire. Chaque jour, de par le monde, il se consomme plus d'un milliard de bouteilles sorties de ses usines et filiales**.** Chaque jour, un habitant sur cinq de la planète boit une canette de soda estampillée Coca-Cola ou de l'une de ses marques. La firme d'Atlanta réussit à être présente dans plus de pays que l'Organisation des Nations unies (ONU) elle-même. Le breuvage mis au point en 1886 par l'apothicaire John Pemberton dans son obscur laboratoire de Colombus se vend désormais dans 200 pays, quand l'ONU compte 191 États membres

Depuis 1988, les Américains boivent plus de Coca que d'eau. C'est ce modèle de consommation, pour l'instant propre aux Etats-Unis, que la World Company souhaiterait étendre au monde entier. Sur son site Internet, le géant des sodas proclame "apporter bien-être et rafraîchissement à chaque personne qu'elle atteint." En somme, Coca-Cola ne ferait que contribuer au bonheur de l'humanité. La réalité se révèle moins pétillante, quand ce n'est pas saumâtre tel un soda tiède et éventé.

Ces dernières années, Coca-Cola connaît de sérieux déboires à travers le monde. Fustigé pour ses pratiques environnementales, sociales, économiques, le géant américain des soft drinks doit aussi faire face à un mouvement international de boycott qui, loin de faiblir, s'amplifie au fil du temps**.** De l'Inde à la Colombie, de la Turquie au Salvador, Coca-Cola est accusé d'avoir, entre autres, pollué des nappes phréatiques, vendu des boissons contenant des pesticides, laissé assassiner des militants syndicaux, eu recours au travail des enfants... Il n'est pas jusqu'aux Etats-Unis mêmes où Coca-Cola ne fasse l'objet de virulentes attaques, en particulier sur les campus universitaires.

Depuis le 1er janvier 2006, l'Université du Michigan a "suspendu temporairement les achats de produits Coca-Cola", privant l'entreprise d'un marché de 1,3 million de dollars. (Courtoisie Amnistia)

Café fait vivre

kubali.jpgLA HAVANE (AFP) - Cuba est connu pour sa proportion très élevée de centenaires, et le secret de la longévité des habitants réside dans une recette simple, selon une étude publiée mercredi: une vie méthodique, pas trop d'alcool mais beaucoup de café, des cigares et du sexe.

L'enquête, qui fait apparaître ces résultats surprenants, a été effectuée auprès de 54 des 100 centenaires habitant la province de Villa Clara, qui détient le record national de l'espérance de vie (78 ans contre 76 au niveau national). Cette étude, dirigée par le docteur Nancy Nepomucemo, a été présentée à l'Atelier national de gériatrie et travail social.Selon l'enquête, la majorité des anciens interrogés fait preuve d'une grande lucidité mentale et continue à réaliser des travaux lourds pour leur âge. Environ 60% de ces centenaires sont des descendants de parents déjà champions de la longévité.

Parmi eux, 95% observent des habitudes alimentaires saines et équilibrées avec un régime à base de poisson, oeufs, lait, viandes blanches (volaille), légumes, racines et tubercules (manioc), qu'ils cuisinent avec peu de sel et des condiments naturels.

Leur mode de vie est très méthodique et aucun d'entre eux n'est alcoolique mais ils consomment beaucoup de café et fument des cigares. Ils ont de multiples intérêts et motivations "y compris de type sexuel", a noté l'étude.

Cuba cherche à élever l'espérance de vie de ses habitants à 80 ans d'ici à quelques années et mène de nombreuses études avec cet objectif. L'île compte déjà plus de 3.000 centenaires et 1,6 million de personnes de plus de 60 ans (14%) sur 11,2 millions d'habitants.

Un Club des 120 ans a été créé il y a quelques années sous l'égide de Eugenio Selman-Housein, chef de l'équipe médicale de Fidel Castro, 80 ans et actuellement convalescent d'une grave opération. Ce Club étudie et enseigne à la population le mode de vie adéquat pour parvenir à cet âge vénérable**.(Courtoisie AFP**)