Mum gibi yanmak

kandle.jpg

Benim özüm, bütün

Evrenin denizi olunca,

Zerrelerin güzelliği ve

Tanrı'nın yarattığı

Bütün varlıkların düzeni,

Bana aydınlık görünür.

Ben Tanrısal görüntülerin

Coşkusuna kapılırım da,

Bütün vakitlerin

Bir vakit olması için,

Aşk yolunda gece gündüz,

Mum olup yanmak isterim.

Mevlânâ

Ben O olunca

Beni önce binlerce sunuyla okşadı.

Sonra tuttu binlerce kahırla,

Binlerce dertle eritti.

Benimle,sevgisinin zarı gibi oynuyordu.

Ben,benliğimden geçip O olunca,

Beni bırakıp gitti.

Mevlânâ

Hoca'yı sansür ettiler

-Gördün mü TV programını ?

-Hayır  görmedim gaaak. guuuk.

-Neden ?

-Kargalar TV'yi göremez.

-Anlamadım...

-Anlamazsın, göz frekansı tutmaz... gaak guuuk.

-İnsan gibi konuşuyorsun ya ? TV'yi de gör...

-Yeter Fazilet, Kargaların göz yapısı TV'ye uymaz...

-Sen kendini sahici karga mı zannettin ?

-Eveeeet ' gak guk.çıtır (Nezaket sesi)

-Ayol, senin neren Kargaya benziyor ki ? Hoca seni trişkadan konuşturuyor o kadar... Sen gerçekten karga olduğuna inanıyormusun ?

-Ya sen Karga mısın ? Tamam, başka konu yok mu ?

-Var ! Hoca çok kızdı ?

-Neden ?

-Adamı geçen hafta **TV'**ye çıkardılar, konuşturdular gaaak. guuuk. Hoca **TV'**ye çıkmıyor, "milyonla adam bakınca insana nazar değer" diyor... ancak programa çağıran Hoca'nın sevdiği biri olduğuna üşenmeden kalktı gitti. Gaaak guuuuk.tısss, tıkır.

-Kim çağırmış Hoca'yı...

-Ayasofya müzesine yeni müdür olan eski arkadaşı Haluk Dursun ...TRT 2. kanalda, iki yıldır "mekânlar ve tarih" diye bir program yapıyor Gak.Gururk.

-Sonra ?

-Diyne...gakk, guruk: Hoca TV'ye çıktığı zaman evde nasıl konuşuyorsa öyle konuşuyor, adam kameraya falan aldırmıyor, dünyayı unutuyor, eskiden yeryüzünde pek çok TV'de  kafa göstermiş adam da başka türlü olamaz zâten, konuşurken konulara dalıp gidiyor gaaak guk. aklına geleni basıyor, Haluk'un programında da öyle yaptı, ama bir yerini sansür edip yayınlamamışlar ona kızmış...Gark.Guk.

-Neresini ?

-Sen anlamazsın ama yine de anlatayım: TRT bu sene Konya'da okunan **Mevlevî Ayini'**nin bestekârını anons etmemiş, Hoca röportaj sırasında dedi ki: "Mevlevî tarihinin en değerli bestekârlarından İstanbul'da Yenikapı Mevlevihanesinde iki yüz yıl önce yaşamış, bilinen torunları bu gün hayatta olan Nâsır Abdülbaki Dede'nin adını söylemediler... Bu TRT câhil..."

-O sözü mü sansür etmişler ?

-Evet !

-Hakları var, kendilerine dokunmuş, sen olsan yayınlar mısın ?

-Mikropluk etme Rezalet... sen kimden yanasın ?

-TRT'den yanayım...

-S.... git. Beni ahlaksız ettin, pis Karga, rezil Karga...gaaaak guuuuk taaak. Tısss.

**Fazilet'**le aramızda bu konuşmanın üzerinden bir hafta geçti Fazilet ortalarda yok...darıldı galiba...gaaak, guuuuk, **Fazilet'**in son zamanlarda huyu değişti, eskiden ağırbaşlı , erdemli, uyumlu, terbiyeli bir kargaydı, şimdi rezillikten yana bana benzedi, olur olmaz yerde benimle kavga ediyor, küfürler ediyor... Bilmem ki bu hayat **Fazilet'**le nasıl geçecek ?  başka kargalarla anlaşabilsem, **Fazilet'**i başımdan  savarım,  def olup gider... Ama neye yarar ki alıştım. Alışmış kudurmuştan beterdir, canlılar biri birine alışınca sevgiden de öteye huylar kaparlar... artık kavga da etseler ayrılamazlar gaaak.guk. Birbirine alışan ve  kaynayan çiftleri dünyada hiç kimse ayıramaz... Karga neslinde görülmemiş ama acaba ben de kargalıktan çıkıp insanlara mı benzedim ?  Gark.

Fazilet'in o gün anlattıklarından bir şey anlamadım ama Hoca'nın sıkıntılı olduğu belli. O şimdi Sapanca'da yalnız... Eskilerin değimi ile "inkirâz-ı akran"a uğradı. Yâni arkadaş eksikliği... Ömrü kalabalıklarda geçmiş böyle bu adamın başına gelebilecek en büyük felaket... Bu kasabaya taşınırken böyle olacağını hiç düşünmemişti. Gak Guk. O yüzden İstanbul'a şimdi daha sık gidiyor ama nafile. Hoca Sapanca çölünde acaba daha ne kadar zaman su arayacak ?    Gaaark Gurk. Tısss.

Anten'e Sinek kaçtı

mb-anten.gif

TRT'de milyonlarca vatandaşın, 29 Nisan'da oluşan yayın kesintisi nedeniyle, yayınları izleyememesinin faturası, sinekler ve kuşlara kesildi. Uydu yer istasyonu anteninin diyaframından çıkarılan 30 sineğin, belirtilen tarihteki yayın kesintisine, **Avrupa'**da aylardır TRT'nin düzgün izlenemeyişine sebep olduğu ve Türkiye'de de sinyal seviyesini düşürdüğü belirlendi.

TRT müfettişlerinin yaptığı soruşturmada, anten feed diyaframını bir kuşun oradaki bir böceği almak isterken gaga darbeleri ile deldiği düşüncesi ortaya atılarak, buraya giren 30 sineğin su emmiş sünger gibi yansıma miktarını artırdığı ve sistemi güç kaybına uğrattığı tespit edildi. **TRT'**nin yayınlarını dünya çapında izlenememesine neden olan sinek operasyonu, TRT Başteknisyeni Turgut Yıldız'ın 29 Nisan'da ana kumandada uydu sisteminin uzaktan kontrol monitörlerinin bir arıza sinyali verdiğini görmesiyle başladı. Yıldız yaşadığı olayı şöyle anlattı:

"Yapılan tamirattan sonra, diyaframdan bir başparmak büyüklüğünde beton parçası ile sinek ölülerinin çıktığı söylendi. Bu değişiklikten sonra Berlin Bürosu'nda uplink aracında görevli arkadaşımız yaptığı ölçümlerde, Kurum yayınlarının evvelki yıllara göre daha iyi olduğunu hatta komşuların 'TRT Avrupa'da yayına başlamış' dediğini söyledi." (Teşekkürler:Hürriyet)

Caz,Hicaz mezarlık

Hoca kalabalıktan mezarlığa giremedi. Cenazenin yakınları da dışarda kaldılar. Gaaak.Guk. Pazartesi günü bir gazeteci ordusu makinalarla, kameralarla, ışık yansıtıcı parlak şemsiyelerle   Üsküdar' da Özbekler Tekkesi   mezarlığına doluştuğunda, Ahmet Ertegün'ün cenazesi ile birinci derecede ilgili olanlar kabrin başına sokulamadılar. Ertegün'ün hanımı Mika uzaklarda kalmış, kızmış... Kocasının kabrini ağır lahit kapakları kapanıp üzerine toprak yığıldığında görebilmiş. Aslında bir mevta'nın en yakınları, cenazenin üzerine toprak atıp   onu son yolculuğuna kendi elleri ile göndermek zorundalar... Yoksa insanların zaten yaralı olan yüreklerinde ukde kalır... İş kuşkuya yol açar, acaba gerçekten öldü mü ? biri ölüyü kaçırdı mı ? Olur ya, zaman kötü... Gaaaak. Guuuıjk. Takıur..tıkır...tısss. Fazilet sordu:

-Sen gördün mü ?

-Evet, dedim, sen de oradaydın göremedin   mi ?

-Biraz uzağa konmuşum, sen ne gördün ?

-Cenaze geldiğinde mezar açıktı, yukardan mevta'yı gönderdiler, aşağı inen biri tuttu, yatırdı .

-Kıbleye döndürdü mü ?

-Görmedim...

-Nasıl görmedin, kör müsün ?

-Fazilet yine başlama, ne bilirim ben, hayatta hiç insan ölüsü gömmedim.Ben mezarcı mıyım ?

-Mezarcı olman gerekmez, söyle döndürdü mü ?

-Çene bağını çözerken gördüm, ama döndürdü mü, döndürmedi mi bilmem...bana ne canım ! hem döndürmese ne olur ?

-Sana bir şey olmaz, gelenek böyle, ölüyü yan çevirip Kıble'ye doğru yatırırlar...

-Onu Mekke'ye doğru yatırsalar o yine Washington'a döner...

-Rezalet yine saçmaladın, neden dönsün ölmüş adam...?

-Sen bilmezsin o döner... gaaaaak.Guuuuk.Tak.Tuk. kıtır. (Gülme sesi)

Hoca bizi dinliyormuş lafa karıştı:

-Yeter susun, adam şimdi sahiden dönecek...

Ahmet bey gömüldü... Hoca dedi ki:

-Biz bu mezarlığa Tekke halkından ölenleri gömerken ney çalardık, neden Ahmet bey'in cazcıları gelip saksofon, trompet çalmadılar ? Tarkan oradaydı bâri ezan okusaydı... Bu sözleri duyunca Faziletle bakıştık... Fazilet kulağıma eğildi:

-Caz cenaze müziği mi ? Hoca da sapıttı...

-Sus Fazilet dedim, duyacak... hem neden olmasın caz, hicaz hepsi bir... Fazilet kızdı:

-Sen müzikten anlar mısın ?

-Anlamam,

-E... neden tantana ediyorsun, manyak...

Baktım yine kavga edeceğiz uçtum, kaçtım oradan... Gaaaak. Guk.

Muavin Otobüsü soydu

oto.bmpAnkara'dan Bodrum'a giden, özellikle işadamlarının tercih ettiği Türkiye'nin süper lüks otobüs şirketi VIP'in muavini, yolcuları soydu.

Muavin Soner Ü. (20), sefer sırasında yolcuların uyumasından faydalanarak dizüstü bilgisayarlarını, cep telefonlarını, cüzdanlarını hissettirmeden topladı. Daha sonra otobüs Aydın'a geldiğinde ailesine bir emanet bırakması gerektiğini söyleyen Soner Ü., izin isteyip otobüsten ayrıldı. Yolcuların gözü önünde elinde dolu bir çantayla yavaşça uzaklaşan Soner Ü. gelmeyince, hırsızlık olayı ortaya çıktı.

Yolculardan Cansever Arıcan ise daha da büyük bir şok yaşadı. Çünkü Arıcan bir önceki molada cüzdanından 300 YTL çalındığını fark etmiş ve bunu muavin Soner Ü.'ye bildirmişti. Asıl hırsızla konuştuğunu bilmeden Soner Ü.'ye derdini anlatmaya çalışan Arıcan'a soğukkanlı şekilde cevap veren sadece bir haftadır bu firmada çalışan muavin, "Efendim merak etmeyin, ben beş yıldır bu otobüste çalışıyorum. Şimdilik bekleyin, Bodrum'a ulaştığımızda firmamız zararınızı karşılayacaktır. Ortalığı   ayağa kaldırmayalım" demişti. Olayın ardından yolcular, topluca karakola gittiler ve polis memurundan Soner Ü.'nün 15 gün önce yine başka bir lüks otobüs firmasına muavin olarak girip yolcuları soyduğunu öğrendiler.

Muavin Soner Ü.'nün kurbanlarından Çankaya Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde öğretim görevlisi Hakan Tilgel, olayı şöyle anlattı: "Muavinden hiç rahatsız olmadım çok düzgün yüzlü, kibar konuşan bir çocuktu. O kadar para bir yana bir buçuk yıldır uğraştığım tezim havaya uçtu . Üstelik firma bizimle hiç ilgilenmedi, zararlarımızı karşılamadı. Zaten bu adamı bir hafta önce işe almışlar, bizimle ilgilenmeyen firmadan da şikayetçiyim."(Teşekkürler:Hürriyet)

Man of God

banner_ik.jpg

The man of God is drunken without wine,

The man of God is full without meat.

The man of God is distraught and bewildered,

The man of God has no food or sleep.

The man of God is a king 'neath darvish-cloak,

The man of God is a treasure in a ruin.

The man of God is not of air and earth,

Th e man of God is not of fire and water.

The man of God is a boundless sea,

The man of God rains pearls without a cloud.

The man of God hath hundred moons and skies,

The man of God hath hundred suns.

The man of God is made wise by the Truth,

The man of God İs not learned from book.

Mevlânâ

Translate: Nicholson

Akıldan öteye geçeceğim

koken2.jpg

**

Akıldan yüzlerce durak öteye geçeceğim,

İyilik ve kötülükten kurtulacağım.

Perdelerin arkasında yüzlerce güzellik var ; varlığım orada.

Ben kendime aşık olacağım, ya siz nereden bileceksiniz !

Mevlânâ**

Ufukta Mevlânâ aranıyor

mev1.bmp

Mevlânâ   demek istiyor ki : "uzun lafın kısası, beni anlamak istiyorsan, ismim geçtiği zaman kalbin titrerse anlamışsın..." demektir. Aynı yönde bir sözü daha var: "Ben ol da bil..." Yâni efendim, kalbin titrerse yaşadın... Kalbin titredi mi, Mevlânâ'yı da bildin, kendini de Rabbini de... İşte bu. Tasavvufun da özü bu, dinin de imanın da herşeyin özü bu...

Günlerdir televizyonlarda, gazetelerde Mevlânâ türküleri söyleyenlerin insan kalplerine akıtamadıkları sır işte bu...

Uzun uzun konuşuyorlar... Demeçler verip ahkâm kesiyorlar... Herkes kendi dar penceresinden uzaklara bakıp ufukta Mevlânâ arıyor... Halbuki hazret yanı başında, bir bakışlık yerde duruyor, bir kulaklık mesafeden ses veriyor... Görmüyorlar, duymuyorlar... Habire kendi plaklarını çalıyorlar. Biri "medeniyetler çatışması" dedi. Hazreti kendi partisine yazdı.   Yarın akşam "Newyork'a gideceğim..." dedi. Öbürü Nazım Hikmet Mevleviydi dedi... Hepsi birşeyler dedi.

Bütün anlattıkları "hoşgörü" hikayesi... Yani egemenler diyorlar ki:   "barış iyidir, Pakta Romana gibi Pakta Amerikana, sakın savaştan yana olmayın, yerinizden kımıldamayın, savaşa baş vurmayın savaş kötüdür,   bak Mevlânâ ne diyor,uslu durun haaa... Sizi soysalar da, çoluğunuzu çocuğunuzu kurşunlasalar da, eviniziin üzerine napalm bombası atıp kaçanları fosforla yaksalar da ses çıkarmayın... İslamda terör yoktur..."

Sıcak bir yaz günü Mevlânâ hazretleri yakınlarıyla Konya sokaklarından geçerken, birbiri üzerine yatarak uyuyan köpekleri görmüşler. Biri demiş ki : "Sultanım bu köpekler ne güzel barış içinde birbirlerine sarılmış yatıyorlar...insanlar da böyle olsa ya..." Hazret duraklamış, geri dönmüş, o sözü söyleyenin gözlerinin içine bakarak : "Sen onların önüne bir kemik at da bak bakalım yine barış içinde uyuyacaklar mı ? "

Mevlânâ Celaleddin Rumî, gibi zamanların, mekanların   üstüne çıkmış muhteşem bir insan portresine, tartışılmamış ütopik Batı ortaçağ hümanizması penceresinden bakan şimdiki kalabalık, bu hikayeden hiçbir ders alacak yapıya sahip bulunmuyor... Ayrıca sınıfsal çıkarları da böyle bir görüşe yer vermiyor... Soruyorum: Mevlânâ bulutlar üstünde uçar, ayakları yere basmaz koyun gözlü , saf çehreli, ebleh suratlı   bir Çin düşünürü mü ? yoksa yağlı saçlı, esrarengiz   bakışlı, anlaşılmaz tavırlı bir Hint gurusu mu ?

Dahası var, bakınız hazret ne diyor: "Bu dünyanın iki çeşit insanı var : Biri hamama girer keyiflenir, diğeri külhanda hamamın ateşini yakar, kirlenir. Küllenir, yara bere içinde kalır. Hamamda huzur içinde varlık sürenler eğriyi doğruyu bilen ehli dil  Hakk aşıklarıdır; ateşi yakanlar da dünya malına boğulmuş, servetleriyle öğünen agniya takımıdır. Bunların servetleri tezektir... Her gün o tezekleri getirip külhana atarlar,birbirleri ile yarış edip ben daha çok tezek getirdim, sen az getirdi****n diyerek döğüşürler. Onlar döğüşürken erdemli insanlar içerde ısınırlar..."

Yâni  Monla-i Rum  diyor ki: "sizin o binmeye doyamadığınız Mercedes'leriniz, trilyonluk "Porşe" leriniz,   Boğazın sırtlarındaki hayran olduğunuz kara paralı, karanlık villalarınız,   hep tezekten ibarettir. Erdemli insanlar dünyasının yakacağıdır onlar...

Böyle bir anlatımdan haberi olabilir mi ? Mevlânâ'ya kendi sınıfsal  gözlüğüyle bakanların. Çaresiz yine siyasete giriyor kalem... Değerli dostlar, Zamanın dışına çıkılmıyor ki...

Şebi Arus kutlu olsun...Tüm Mevlânâ dostlarının yürekleri nurla dolsun Şu dünyanın terslikleri tez vakitte son bulsun... Pirim, efendim,   elli yıldır kapısında oturduğum sultanımın yüzü suyu hörmetine, Hakk cellecelâlühû şu karanlık günleri aydınlığa kavuştursun. Dostlar ! Dua edelim.

secrets du Monde

Hier au soir, en confidence, j'ai dit  ÃƒÂ  un vieux sage :

"Ne me cache rien des secrets du monde !  »

Très doucement, il m'a dit à l'oreille :

" Chut! On peut comprendre, mais non exprimer !  »

Mevlânâ