Hoca Sinemaya Gitti

Hoca Dede bey'le beraber sinemaya gitti. Gişede bilet alırken gişeciye dedi ki – Basın kartı geçiyor mu ? Ben içimden – nah geçiyor…dedim. Gak…guk…guuuk. “Gişeci – Geçmiyor deyince hoca parayı uzattı – iki emekli…dedi. Dede bey'le birlikte sinemaya girdiler. İçerde beş kişi vardı. Gak…Guk. Bir de ben karga olduk altı… Fazilet birkaç gündür ortalarda yok… aman olmasın,ukala, her şeye karışıyor… Gak. Guk takır…Hoca'nın basın kartına yüz vermedikleri için ben de reklam olmasın diye sinemanın adını vermeyeceğim. Gak.Guk… Film “organize “bilmem ne aklımda kalmadı… Ben hep uyudum…Onlar seyrettiler. Gak.Guk…Hoca da bir ara uyudu… “Çok olay var, kafam karışıyor, takip edemiyorum… ben son zamanlarda sinemalarda hep uyuyorum, bizi daha az olayla meşgul etseler” dedi… ışıklar yanınca Hoca dedi ki – bu film bizim ulusal karakterimizi yakalamışÃ¢â‚¬Â¦ onun için ilgi görüyor…Gak guk… Anlamadım… Birden sinemanın damında Fazilet göründü. Ona sordum – Hoca ne dedi ? – Sonra anlatırım…diye cevap verdi Fazilet… Hoca ve Dede arabaya doğru yürürken biz Faziletle İzmit tarafına doğru uçtuk. Gün batmış, hava kararmıştı… Yarın kar yağacakmışÃ¢â‚¬Â¦ Gak…Guk.Tısss…

Dede Pilavı Yapamadı

Usta Pazar günü Sapanca'daki evinde “şebi arus” yaptı... Gak.Guk. Evde toplantı kalabalıktı. Otuzbeş kişi geldi. Çoğu üniversiteli gençler. Usta bu toplantıya günledir hazırlanıyor. Üç buçuk kilo koyun eti, bir o kadar pirinç, fıstık üzüm, havuç, soğan, sana yağı...Herşey hazırlandı. Cuma akşamından ev “tekke moduna “girdi. Gak Guk...Takır. Pazar sabahı işe koyuldular... Göynüklü İsmail, Adapazarlı Yekta, Edirneli neyzen İbrahim meydancı seçildiler. Önce meydancılara brifink verildi.... Gak, guk. Herkes yapacağı işi ezberledi. Hoca – Haydi kolay gelsin, Hizmetleriniz makbul olsun, diyerek meydancıları ortaya saldı... Kendi de Metin Dede ile pilava başladı... Önce et soğanla kavrulacak...Ne mümkün. Buzdolabında Donmuş...gak.gak. tısss. Tak. Eti açma işlemleri yarım saatten bazla sürdü... İşte tam o sırada ipin ucu kaçtı. Dede olaya el koydu. Her zamanki gibi “ben bilirimle” donandı ve öne atıldı... Usta geri kaldı. Sonuç o anda belli oldu. Pilavı Dede yapacak... ve tabii yapamayacak... Hoca ses etmedi. Sonucu beklemeye başladı... Dede özbek pilavının yakasına yapıştı, ateşten ininceye kadar bırakmadı... Özbek pilavının tarifini herkes bilir de kimse kıvamını tutturamaz... Gak...Gaaak. Usta dedi ki – pirincin suyu bir kerede konacak... “az geldi biraz daha koyalım” deyince pilavın dengesi bozulur, yörüngesi kaçar, gönyesi yerinden oynar... Dede bu inceliği bilmiyor... ne çare ki öğrenmiyor da... Gaaak.Gruuuuk. (üzüntü sesi) Hocaya bakıyorum, yine ses yok, adamın basireti bağlandı... Tencere de ufak geldi. Servis için zamanlama da kötüydü. Guuuuk. Sonuç fiyasko...Dedenin pilavı falso.Keşke pilavı ben yapsaydım, en kötüsü bundan iyi olurdu. Gaaak.Gaaak. Guk tısss. Sapanca'daki yeni evin ilk toplantısı evlere şenlik, gece yarısına doğru bitti. Hoca dedi ki – Ne yapalım yine pilav yaparız ölmedik ya... Ben pilavdan bir tutam yedim. Fazilet bakmadı bile... ne inat şey... Pilavdan sonra evde neyler çalındı, kudümler bendirler, ziller vuruldu. Gak...Gak... Ben kargayım bir şey anlamam, ama insanlar beğendiler. Gak. Guk. Hoca'nın semazen öğrencileri İstanbul'dan geleceklerdi... gelmediler. Haber bile vermediler... Hoca dedi ki –artık onlardan hayır yok...biz işimize bakalım. Şimdi Anadolu'ya dönmenin zamanıdır. Gak Guk.

Hoca Konferans Verdi

Çarşamba günü İbrahim ile Yekta hocayı evden alıp Sakarya üniversitesine götürdüler. Gak...guk. Hoca konferans verecek, sonra konser var... Biz de, ben rezalet karga, bir de fazilet karga arabanın peşinden gölün karşısına uçtuk... Üniversiteye vardığımızca bir yer bulup konduk...gak gaaaak. Bakalım şimdi neler olacak... Hoca yolda dedi ki – Kimse beni dinlemeye gelmez... Gak.Takırrr. İbrahim – hayır hocam gelecekler, dedi. Usta ses çıkarmadı...Başını çevirdi. Usta bu üniversiteye kırgın... Gak. Fazilet beni gagalıyor... –Kılçık konulara girme, diyor. Bu iş fazilet kargaya kalsa bana ağız açtırmayacak. Gak...guk. Tıss. Hoca salona girerken birkaç kişi –hoş geldiniz, dedi. Sahne hazırlanmış, beş iskemle konmuş, ortada dört müzisyen dolaşıyor...Hoca uyanık, anladı –kaldırın beşinci iskemleyi...dedi. Gak guk. İskemleyi ve hoca vursun diye getirdikleri kudüm'ü kaldırdılar...Guuuurk. Saat ikide başlanacak, ikiye iki var müzisyenler hâlâ sahnede prova yapıyor... Hoca kızdı, yürüdü sahneye çıktı, oturacağı yere oturdu. Gak.Guk. Bir yetkili geldi – Birkaç dakika bekler misiniz...? Hoca –Hayır bekleyemem... benim yöntemim böyle saatinde başlarım dedi. Ben de Fazilet de donduk kaldık... Fazilet bana döndü – Ne şaşırdın leş kargası, bu adamı tanımadın mı ? karşında yılların ustası var... Hiç saatinden sonra işe başladığını gördün mü, sen onun hiç ? gaaak guuuk kütürük. dedi. Ses çıkarmadım. Adam bir yere çağrıldığında olay çıkarmadan edemez... Onun için bir gittiği yere bir daha çağırmıyorlar...Tak...Tuk (sinirli karga sesi) Tabii bütün bunları içimden söyledim. Fazilet duysa canıma okur. O hep Hoca'dan yanadır... Hoca yirmi dakika kadar konuştu... Gak Gak...Ben bir şey anlamadım. Fazilete baktım, pür dikkat dinliyor... O anlar, ama bana söylemez... Sonra hoca indi, dört müzisyen konser yaptılar... Dr. Aptullah eser okudu... Gak. Gak... İş bitince ödüller, hediyeler verildi. Hoca memnun... Gülüyor... Merdivenden inerken biraz sallandı. İlk sırada oturan dört hanım – Neyiniz var ? dediler. Hoca – iyiyim bir şeyim yok, ama galiba tansiyonum çıktı, başım dönüyor...dedi... Gak.Guk. Hoca bir zamandır tansiyon sorunu yaşıyor. Şekeri de yüksek. Gak.Guuuk. Tısss ıhııı...ıhı...(ağlama sesi.) Sonra kendini toparladı, gülerek hanımlara – Nerelisiniz ? dedi, kimi Sinoplu, kimi Erzurumlu, kimi Bursalıyız dediler. Hoca – Bütün Türkiye burada, ne güzel...dedi... Gak.Guk. Etraf kalabalık oldu. Eşyaları toplayıp terasta çay içmeye gittiler... Gak Gak... Hava açık, Sapanca uzakta, sisler içinde görünüyor, zevale yaklaşan güneşin son ışıkları Göl'ün üzerine vurmuş, arkada sıra sıra puslu dağlar, Hoca'dedi ki – neden makine almadınız ? şimdi resim çekerdik... Gak.Gak. Ortalık kararırken eve döndüler. Biz de dağlara doğru uçtuk... Fazilet dedi ki – Hoca dağları seviyor... – Keşke karga olsaydı uçar gider, oralarda yaşardı, dedim. Gak Guuuuuk. Takırrrr. Hışt.

Seksen Terlikli Hoca

Hoca çalışırken dalıyor, masanın altında terliklerini, kaybediyor, ayağa kalkacağı zaman arıyor bulamıyor. Gak guk... Dün sabah yine feryada başladı –Şu iki terlikle başım dertte... Ya kırk ayak olsaydım... Metin Sakarya – o zaman seksen terliğin olacaktı dedi... Gak...Guk...tıss. Sonra arabaya binip Sakarya Devlet hastahanesine gittiler. Nejat Tezcan gece düşmüş hastahaneye kaldırmışlar, Doktor Aptullah sabah telefon etti : –İki beyin damarı tıkalı...dedi... Hastahane kapısı kalabalık, ziyaret saati başlamamış, gak gak...tıkır. Bizimkiler ok gibi içeri girdiler... –Dur diyen olmadı...Takır... Hocanın bir huyu var... Böyle durumlarda kapıcıların yüzüne bakmaz... – Bakarsam durdururlar der.. Bunu vaktiyle doktor babasından öğrenmiş Gaaak. Ziyaret kısa sürdü. Hasta uyuyor. Yar-i vefâkarı, yılların çilekeş hanımı yanında... Kızları ortada yok, sonra geleceklermiş... Hastahaneden ayrılırken Hoca sordu... – Nejat günde kaç paket sigara içiyor ? – İki buçuk, dediler... Doktor Aptullah dedi ki – Allah gecinnen versin ama bir emri hak vaki olacak olursa, mezara indirirken yanına bir paket sigara koyacağız...Gak Gak.Gak...gııık hısss (ağlama sesi) Fazilet kanadımdan çekiyor – Haydi artık gidelim dedi... Hastahanenin damından uçtuk...

Sonunda Sayfa Açıldı

Sekiz aydan beri kapalı sayfa bu akşam açıldı... Gak...Gak...Gaaaaak. Çok sevinçliyim, çok neş'eliyim,çok gururluyum. Sebebini bir türlü anlamamıştık... Bu sayfanın anası Caner, İzmirde asker, teyzesi Fatih, Bodrumda vatan vazifesinde, Hoca... vurdumduymaz olmuş, hiçbir şeye aldırmıyor... Gak.Guk. Ben karga rezalet, sekiz aydır Hoca'nın yeni evinde güneye bakan pencereden ayrılmadım... Gark...gurk. Hep bekledim sayfa açılsın... o daldal bu dala kondum durdum.Elimden bir şey gelmiyor... Gak...Gak... Bilgisayar kursuna mı gitsem, korsan CD satanların başını mı gagalasam... aradan sekiz ay geçti... İşte yine karşınızdayım... Gak.Guk. Benim sevgili dostum, fazilet karga da bu arada kayıplara karıştı...Buralarda iş kalmadı diye yabancı diyarlara uçmuş olmalı... Sayfanın açıldığını duyarsa gelir, yine başıma dikilir. –Şunu yap ... bunu yapma,–Şunu yaz , bunu yazma.keyfimi kaçırır, inşallah olayı geç duyar da biraz kendime gelirim...Gak Guk... Sekiz aydır ne haberler birikti ama hangisinden başlasam... Eski Cumhurbaşkanlarından rahmetli Turgut Özal'ın hanımı Semra Özal'ın Üsküdar'da İskele camiinin yanında açtığı diskoteği belediye yıktı... Fatih ürek işsiz kaldı... Yaaa. Gak Guuuuk... Hoca Üsküdar bit pazarından bir camlı dolap aldı...KİA'ye koyup Sapanca'ya getirdiler. Gak.Gak... Dede bey Sapanca'da Emlakçı Mustafa'ya hemen gammazlamış Gak. Guk. – Bitpazarından hurdaları aldı... demiş. Hoca dedi ki – Bizim evde herşey bitpazarından...ben bu kümese kelebek mobilya sokmam... Kimse Hoca'yı anlamıyor... Kimse Onun dünyasına giremiyor... Ben biraz anlıyorum....Gak Guk. Evet ben karga rezalet, Hoca'dan yanayım. Fazilet bile ara sıra dalga geçiyor... Ben kulak kabarttığımda o yan çiziyor... Hey fazilet hey... ne de kibarmışsın. Gak guk. Kıtır. Kıymetli karga dostları, buluştuğumuza sevindiğimi tekrar ederim. Gak. Guk. Büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öperim. Haşşşş...Huş. (Yuvaya yerleşme sesleri...)

Ev Nihayet Alındı

Nihayet Hoca ev aldı... Sapanca İstasyonuna yakın bir apartıman dairesi... Hoca kafasını İstanbul'dan koparamadığı için trene yakın ev aldı. Şimdi Hoca pergel gibi bir ayağı Sapanca'da diğer ayağı ile eskisi gibi yeryüzünü gezecek... Gak.Gak.Yeni ev giriş üstü. Altı oda, salon, mutfak,banyo tuvalet, iki balkon. Özel yapım. Parke taş döşeli, kapılar mobilya... iki yüz metre, iki daireyi birleştirmişler. Gak...Guk...Guk...çevrede konabileceğim ağaçlar var... İçersi gözüküyor...Fazilet – Yaramazlık etme, bırak adam taşınsın sonra konacak yer ararsın dedi. Susturdum onu... Gacır. Bu hafta sonunda taşınacaklar. Arapoğlu taşınmayı planladı. Sapanca Ülkü Ocağının gençleri yardıma gelecekler... Metin Sakarya dedi ki – Çingene arabası seferini beş milyondan taşıyor... At ot yemezmiş, arpa alınacak. Hoca kızdı – Benim eşyalarım Çingene arabası ile taşınmaz... Adam gibi kamyon tut....Gak...Gukkk.Guk. Hoca'nın eşyalarının şerefine uygun bir kamyonla pazarlık edildi. Hesapta Cumartesi günü iş bitecek gak...Guk...Şaşarım doğrusu Hoca'nın altı bin kitabı var...Bir o kadar kağıt parçası... Fazilete göre ona arşiv(!)denirmiş. Guk.Tıss. Fazilet diyor ki – Bilirsin ki Hoca gazeteci-yazar olduğu kadar da müzisyen, dünyada otuz yıldan beri yaptığı tüm özel konserleri banta almış... Binlerce saat müzik kaydı var... Güldüm. – Karga sesi de aldı mı ? dedim...- Çüş deve dedi Fazilet... Alçak Fazilet'in haberi yok... Hocanın bant arşivinde karga sesi de var... Hem de iki kaset. Gak.Gak. Hoca 1971 ağustosunda Londra'da Pierre-Marie'nin karısı Pozi'nin evinde kalmıştı. O evde “Bolo” isimli bir Brezilya kargası vardı. Kırmızı gagalıydı... papağan gibi insan sesi taklit ederdi. İngilizce “gel buraya anlamında “come hear” diye bağırır dururdu. Hoca onu hem banta aldı hem resmini çekti...Gak.Guk. Hoca on dört yıl sonra 1984 eylülünde, Milano'da, şimdi hayatta olmayan felsefe öğretmeni, çok sevdiği bayan Letitziya'nın evinde misafir kaldı. O evde de konuşan bir Karga vardı... O da Brezilyalıymış... Hoca Letitziya'nın evinde kaldığı kadar Brezilyalı kargaya Türkçe öğretmişti. Karga “ siktir” derdi... Gak..Guk. – Fazilet engel olmasa daha neler anlatacağım... ama bırakmıyor, gagasıyla kanadımı çekiştiriyor... Gak. Guk... Bu konuyu kapatalım. Hocanın kitapları, kağıtları, bantları, plakları Sapanca İstasyonuna yakın apartıman dairesine taşınacak... antika halıları, levhaları, yazıları, elektronik eşyaları daha şimdiden paketlenip sıraya dizildi. Hoca'nın evinde elli yıldan beri hiçbir şey atılmamış... Evde elektronik mezarlığı bile var... Gak.Guk...Tısss...takır. Gramofon'da MP3'e kadar yüz yıllık ses teknolojisi, cam pelikül'den Digital kameraya kadar görüntü serivüveni, görünüşe hazır. Daha fazla anlatamam...bilgim yok... Gak guk. Üst tarafını Fazilet anlatsın... Hoş o benim kadar da bilmez ya neyse...gak... gaaaak. Ben haddimi bilirim. Haber peşinde koşarım ama bilmediğim işlere de uzun gagamı sokmam... Zaten adımız çıkmış... insanların anlamsız işlerine “buna kargalar bile güler” diyorlar... Doğrudur. Aslında Doğa bize gülmeyi öğretmiş değil, bize gülmeyi insanlardan öğrendik... Bazılarına öylesine gülüyoruz ki... O varlıkların tüm hayatları gülmek için... Hiçbir fikir üretmeden yaşayanlar var...Gak.Guk. Sürekli yanlış fikir üretenler var... Kalitesiz fikir üretenler var. Gak. Tanrı'nın günü tehlikeli fikir üretenler var... Sapancada bir dost Hocaya dedi ki: “Her fikir muhteremdir, ama her fikir muteber değildir” Hoca dedi ki : “işte bundan güzel söz yok... Gak.Tısss.

Hoca Ev Baktı

Fazilet bıraksa ana avrat söveceğim.Terbiyemi bozmuyorum. Kargaların şerefini korumaya çalışıyorum. Gak...Gak...Gak. Hoca'nın ev sahibi görünümlü bîçare eski bir ödemeyi inkar etti... Gak.Guk..Tısss. Adam kendi imzasını reddetti. Hoca'nın kayıtları tamdır. Hesapları şaşmaz, ama gel gör ki ev sahibi olacak zâlim 30 nisan günü Hoca'nın şekerini 400'e çıkardı. Hoca adamı başından savdı ama içi rahat etmedi... Gak.Gak...Gak. Kalktı ev aradı. Buldu. Haftaya taşınacak... Gak.Gak. Hoca iki yıl önce bu villaya girerken zaten içinde burukluk vardı. Gak.Guk.... “Ben villada oturacak adam değilim” diyordu. Ülkede bunca sıkıntı varken villalarda, bahçelerde keyif çatmayı fütüvvet âdâbına sığdıramıyordu. Ama Arapoğlu'na aldandı. Metin Sakarya da gaz verince adam villacı oldu çıktı... Gak.Guk. Aslında ben onun burada uzun zaman oturacağına hiç ihtimal vermiyordum. Bir punduna getirip kendini dışarı atar diyordum. Geceler boyu ceviz ağaçlarına tutunup Hocayı çalışma masasının başında seyrediyordum. Fazilet yanıma konup – Adamı Rahatsız etme der dururdu... Gak.Guk. Ben Kargayım anlamam ama Hoca çalışırken kendinden geçiyordu. Ne yapıyor ? ne ediyor ? neyi yazıp çiziyor bilemiyordum. Ara sıra Fazilete soruyordum. Fazilet – sen anlamazsın, karıştırma diyordu. Gak...Gak. Bu faziletten de bıktım. Beni karga yerine koymuyor... yanında sıfıra indim. Kişiliğim kalmadı...Gak.Gak. Yine de onsuz edemiyorum. Havasız kaldığımda bana nefes veriyor. Ama bir gün öğreneceğim. Hocanın ruhuna gireceğim. Ne iş yaptığını anlayacağım... Nasıl işlerle uğraştığını göreceğim. O zaman Fazilete ya hak vereceğim, ya ondan büsbütün soğuyacağım. Gak. Guk. Bu gün bir şey öğrendim: Hoca birini başından atmayı kafasına koyduğunda o adamı suç işlemeye itiyor...Adama zarf atıyor. Yerse hapı yuttu. Adam derhal diskalifiye oluyor... Bir daha adı anılmıyor... Tıssss. Korktum. Benim de başıma birşeyler gelir mi ? diye. Gak...Gak. Fazilet – Korkma dedi. Seni seviyor... Lafı dosdoğru söyleğine inanıyor...Bozma öyle git. Sen doğru haber getirmekle görevlisin, işini bil yeter. Fazileti dalında bırakarak Hoca'nın baktığı yeni eve doğru uçtum...Gak.Guuuuk.Gırrr.

Usta Şehitlikleri Gezdi

Fazilet dedi ki – Usta Çanakkale'ye gidecek biz de gidelim... Gak. Guk... Ben şu sırada uzun mesafe uçamıyorum.Yaşlandım mı nedir ? Bana bir ağırlık geldi. Gak. Gak... Takırrr. Bu kış biraz üşüdüm... Mart ayında bahçelere kar yağdı... O beyaz günde camın parlağına gözümü uydurup villadan içeri baktım....Şömine gürül gürül yanıyor. Usta koltuğunda uyukluyor, mız kedi yanında kıvrılmış yatıyor. İçersi hamam gibi olmalı. İmrendim... Gakkk...Gak....Gaaaaak. Mız kediyi kıskandım. Kedi değilim ki üstümü başımı temizlesem de Usta beni içeri alsa... Pençelerin kirli, gagan yağlı diye beni kovalar... Gak.Guk. Neyse... Usta Cumartesi gecesi gençlerle birlikte otobüse bindi. Bütün gece gittiler. Fazilet bir aralık bulup gizlice otobüse girdi. Bana da yer açtı...Kimse görmedi. Belki de gördüler... gak. Her gün Usta'nın yanında dolaşan gençler artık beni tanıyorlar... Fazileti de farkettiler mi ? bilmem... O pek kendini göstermez... Ortalıklarda gezinmeyi sevmez... Bütün gece gittik. Sabah güneş doğarken bir kasabaya vardık. Herkes aşağı indi... İhtiyaç molası... Gak. Guk. Sonra Arabaya bir rehber aldılar, tekrar yola çıkıldı. Rehber anlatıyor... Usta camdan dışarı bakıyor... Fazilet dinledi. Ben aldırmadım... Gak Gak Gaaaak. Öğleye kadar bütün şehitlikleri dolaştık... Fazilet beni Çanakkalenin kargalarıyla tanıştırdı...Gak.Guk Tüm ziyaret boyunca Usta pek duygulandı. Gözünden yaş eksilmedi. Fazilet bana anlattı. Bizim Usta'nın doktor babası Çanakkale gazisiymiş. Yine doktor olan dayısı, ve üsteğmen eniştesi de Çanakkale harbine katılmışlar. Gak...Guk. Fazilet dedi ki – Sen anlamazsın, öyle şeyleri karıştırma... Kızdım. –Fazilet dedim, Fazla üstüme varma, ben edepsiz olabilirim ama senin bildiğin kargalardan değilim. Gak.Guk. Usta'nın babasının Çanakkale harbine katıldığını bilmiyordum. Aslında fazilet söylemese yine de inanmazdım. Adam ağzını açıp anlatmaz ki ? Fazilet – Kargalara mı anlatacak aile hatıralarını...dedi. Gak. Guk. – Eh... Sapanca'da kimsesi kalmadığı için belki benle konuşur dedim. Gak....Gaaaak. Takır. Takır. Usta Çanakkale gezisinden pek memnun döndü. Kandisini davet edenlere teşekkürler etti... – Seneye gene gidelim, dedi. – Sağ kalırsak... dediler. Gak.Guk.

Usta Tarantula Besliyor

Günlerdir adamın ağzını bıçak açmıyor...gak.gak... yanına sokulamıyorum ki, bir haber alayım...Kimselerle konuşmuyor... Gak. Guk... Konuşmaya gelenlere surat asıyor... Konuları kısa kesiyor... Ne oldu Usta'ya ? O neş'eli, canlı adam gitti yerine gudubet bir şey geldi. Fazilet de kuşkulu... O galiba birşeyler seziyor, bana söylemiyor. Gak.Gak.Takırrr... Sordum : cevap vermedi... “boşver” anlamında başını salladı... Bana mı “boşver” Ustaya'ya mı ? Geçen hafta telefonlarda hararetli konuşmalar oldu. Ankara'da bir yayınevi, haber vermeden Usta'nın bir kitabını basmış...tıssss. Acaba ona mı canı sıkıldı ? Yeni çıkan bir kanuna göre bu suçun karşılığı 100 milyar para cezası altı ay hapismiş....Guuuurrrr. Pazar günü Usta'yı aşureye çağırdılar. Gitmedi... – Sapancadaki günlerim artık sayılı...dedi. Anladım...Gak.Guk... Korsan baskı, para cezası falan değil. Usta bu yerlerden sıkıldı...Hayatta İnanılmaz bir hatâ işlediğine artık inanmaya başladı... Fazilete sordum – sakın belli etme dedi... İşin tersiliği gün gibi ortada. Usta'nın Sapanca'daki villa'da “sürgün” yaşadığını ben de anlıyorum ama söyleyemiyorum. Gak.Guk... Arabasını kullanamayan adam şehrin dışında yaşıyor... Guk. Gelip giden iki dostu var ama onlar da çoluk çocuk ve aile sahibi, biri hastalansa öbürü kayıplara karışıyor... Usta geçen hafta öksürük oldu...Kendi kendini tedavi etti. Olacak şey değil... Kalabalıklarda büyümüş, insan toplulukları ile yoğrulmuş bu tuhaf adam, deniz feneri gibi cız cıbıldak yapayalnız kaldı... Gak...Gak...Gak. Kara kara düşünmesi ondan... Gak. Tak. Tuk. Fazilet diyor ki – bekle görürsün, bak nasıl bir çare bulacak... sen de ben de şaşıp kalacağız... Üzülüyorum...bazen gülüyorum. Bozuntuya vermemeye çaba harcıyorum. Ne de olsa can dostum... O olmasa fazilet de ben de aç kalacağız... Bir de kedi dadandı eve... Nevrozlu, kaprisli, psikopat acaip bir şey, hep kapının önünde duruyor... içeri girse dışarı çıkmak istiyor, dışarı çıksa içeri girmek istiyor...yemek versen yemiyor, insana sürünüyor, sevsen kaçıyor, sevmesen kızıyor... öbür kedileri kovuyor, devamlı mızıklanıyor... Adı “mızmız”. Usta dedi ki – hayvanın da dertlisi bize rastlıyor... Birkaç defa gagalamayı düşündüm. Acıdım. O da aileye girdi...Artık bizden sayılır...Gak...gak. Ben huysuz karga Rezalet, arkadaşım mutlu karga Fazilet, Ortada dolaşan psikopat kedi Mızmız... Bir de tarantula var... Merdiven altında yaşıyor... Onu ilk ev sahibi gördü...Dehşete kapıldı – merak etme kiraya dahil...dedim. Adam gitti bir daha gelmedi. Ayın birinde saat on'da gelir... Gak.Guk.Takırrr...Usta dedi ki –Kızarsam tarantula'yı salarım üstüne Tıssssss.

Hindilere Ne Oldu ?

Ihı...ıhı...ıhı... gak...gak...gak... Hindiler gidiyor... Hindiler yok oluyor... Hindi'ler kargaların hâlâsıdır... Hindiler bize baba yadigarıdır. Hindilerimizi vermeyiz... gak...gak...gak. Bu hafta Hocadan sıkılıp Sapancayı terkettim. Kandıraya gittim... Gak. Guk. Kandıra'nın kargalarından öğrendim ki, bu kasabanın ünlü hindileri artık tarihe karışacak... Gak.Gak.Gak... Kandıra'nın sevimli hindilerini yetiştirmek için vaktiyle devlet tarafından kurulup işletmeye açılmış Hindi üretim çiftliği satılmış. Özel girişimin eline geçmiş... Gak...Guk...Takırrr... Girişimci ise bu işe iki milyon dolar yatırdım, ama umduğumu bulamadım, artık Hindi değil, inek yetiştireceğim, demiş. Böylece Hindi nesline kıran girmiş... Hindiler Kandıra tarihinden silinmek üzereymiş ıhı...ıhı...ıhı... İnanamıyorum. Bir zamanlar Devlet reisi Pekin'den ördek getirerek Ege taraflarında bir yerde üretim çiftiği kurmuştu... Çinlinin ördeğini koruma altına alan Devletimiz acaba Kandıra Hindisini neden korumuyor ? gak...Guk. Tısss... Ey değerli Karga dostları bu yılbaşında son... artık hindiler karaborsa... siz de bundan sonra iktidardaki Hindi düşmanı Partiye oy vermeyin...AB'ye sorun Hindi lazım mı ? diye...gak...gak... Bu hafta Kandıra'da “Hindi sempozyomu” var... yetkililer toplanıp karar verecekler... Toplantı masasının üzerine bir hindi çıkarıp helallaşacaklar... Hindi Kandıra'dan memnun ise yatırımcının 2 milyon doları pahasına işe devam edecekler. Yoksa Hindilere ölüm... Gak.Guk.Takırrr