Uluslararası Boncuk Konferansı

boncuk1.jpg

A.A. muhabirinin aldığı bilgiye göre, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediyesinin desteklediği ve 22-25 Kasım 2007 tarihinde düzenlenecek  **Uluslararası Boncuk ve Boncuk İşleme Sanatı Konferansı'**nın ilk etkinliği 20-26 Ocak tarihleri arasında İstanbul ve **Ankara'**da gerçekleşecek.

Uzun yıllardır boncuk işlemeli takılar ve boncuk işlemeli duvarlar yapan, boncuk tasarımı ve tarihi konusunda uzmanlaşan Valerie Hector da tasarımlarını İstanbul ve Ankara'da izlenime sunacak.

Etkinliğin ilk adımı, 20 Ocakta İstanbul Boncuk Derneği sponsorluğunda İstanbul Gezi Otelinde düzenlenecek workshop ile başlayacak. Valerie Hector tarafından Çin boncuk örme tekniği ile bilezik yapma tekniklerinin öğretileceği bu workshop, Uluslararası **Boncuk Konferansı'**nda eğitmenlik yapmayı düşünen boncuk işi eğitmen adaylarına da bu eğitimlerin nasıl verilebileceği konusunda örnek oluşturacak.

Sponsorluğunu **Çiğdem Simavi'**nin başkanı olduğu Kültür ve Sanat Varlıklarını Koruma ve Tanıtma Vakfı'nın (KÜSAV) üstlendiği, **Valerie Hector'**ın İstanbul sergisi 21-22 Ocakta **Divan Oteli'**nde, Ankara sergisi ise 23-24 Ocakta   Kavaklıdere   Nar Koleksiyon Galerisi'nde gerçekleşecek (Teşekkürler: Hürriyet)

Penguen'in hazin sonu

penguen.jpgFazilet gagası ile kafama birkaç kere vurdu...

-Ne oluyor ? dedim.

-Anlamayacağımı mı zannettin, dedi

-Neyi ? dedim...

-Neyi olacak ? yediğin haltı dedi. Gaaak, guuuk.

-Ne yapmışım ki ? dedim.

-Daha ne yapacaksın, hayvanın ne etini bırakmışın, ne kemiğini, günlerdir duvarın dibine sinmiş kımıldamıyor...

Başımdan aşağı soğuk sular döküldü, gagalarım birbirine hızla çarpmaya başladı, demek ki benim bir penguen'e saldırdığımı anladı... Eyvah... ki ne eyvah, Fazilet az konuşur ama bir şeyi kafasına taktı mı yıllarca unutmaz, yeri geldiğinde taşı gediğine koyar, şimdi bu penguen işini duyduysa bakın ne yorumlar yapacak... Kapamaya çalıştım, büsbütün direndi, anlatayım   dedim, beni susturdu gaaaak, guuuk, sen namussuz bir kargasın sus, fazla konuşma... diye üzerime üzerime geldi,

- Fazilet dedim, ortalığı velveleye verme, ben kötü bir şey yapmadım.

- Hayvana tecavüz etmişsin, o bana anlattı...

- Hatırlamıyorum, ama son günlerde iyiden iyiye **bunaldım...**gaaak, guuuk, gatır, takır (Utanma sesi)

Fazilet'in dili iyice sivrilmeye başladı, bir çıkış yolu aradım :

-Fazilet dedim, o seni kandırmış, ben tecavüz falan etmedim, sadece enternetten penguen pornosu indirdim. O şımarık şey sana yalan söylüyor...

Tabii Fazilet bu söze kanmadı, yüzüme dik dik bakmaya devam etti gaaak, guuuk, Panguen işini kapatmak için şimdilik sulandırmaktan başka çare göremedim,gaaak, guk. Bilirsiniz bir dedikoduyu önlemenin zayıf da olsa tek çaresi yeni dedikodular üretmektir, böylece olanları duyanlar hangisine inanacağını şaşırınca iş mayna olur. Gerginlik yerini sallantıya bırakır. gaaaak, guuuk, direnç azalır**, saldırı** yumuşar... Ben de öyle yaptım laf karıştırmaya çalıştım:

-Fazilet dedim, bak, ben penguen'e falan saldırmadım, Hakikat in kedisine göz koymuştum,

-Tuuuu Allah belânı versin senin, kargaların yüz karası alçak,rezil,gaaak,guuuk,tak,tuk.

-Fazilet dedim, unutma, benim adım **Rezalet...**Boş ver şimdi, hem sen son günlerde ortada yoktun, neredeydin ?

-Hiç... buralardaydım, Gaaak.

-Söyle ? sen bir şeyler karıştırıyorsun...

-Hoca'nın yanından ayrılmadım, adam sıkıntıda ?

-Neden ?

-Hakikat gelecek diye korkuyor...

-Gelecek mi ?

-Evini satarsa gelir, Gaaaak. Guk.

-Satar mı dersin ?

-Müşteri varmış ama daha anlaşamamışlar.

-Bu kadın bir kere daha gelirse yandı hoca, artık hiç gitmez...kedisini de getirir.

-İşte bu yüzden **Hoca'**nın şekeri geçen hafta 500'e çıktı.Gaaaak.

-Ne yapabilir ki ?

-Malı mülkü satıp, pılı pırtıyı toplayıp kitapları dağıtıp izini kaybettirecek...Gak.Guk.

-Ölse daha iyi...

-Belki de ölür...Sus, pis karga ağzından yel alsın...Hem sen kediyi bekliyorsun galiba...

Yan gözle Fazilete baktım... Hakikat, kedi derken Penguen'i unuttu... tedbir takdire uydu, Böyle durumlarda uçup başka dala konmak gerekli, haydi eyvallah...Guuuuurk. Tıssss. Çatır. (Uçma sesi)

Americaniser le monde

2320073428_53985fd9f1_m.jpg

President  Sarcozy  et  le   gouvernement   Français Sur une barque sur la rivière Oyapock en Amazonie.

Souvent critiqué pour son "atlantisme" présumé, Nicolas Sarkozy a déclaré lors du congrès de l'UMP qu'il voulait une France qui sache dire "non" aux Etats-Unis quand ils ont tort.

Il a notamment estimé que la guerre menée en Irak par les Etats-Unis était "une faute".

"Je veux d'une France qui parle toujours à l'Amérique comme une amie, qui lui dit toujours la vérité et qui sait lui dire 'non' quand elle a tort, qui lui dit qu'elle n'a pas raison quand elle viole le droit des nations ou le droit des gens qu'elle a tant contribué à forger, quand elle décide unilatéralement, quand elle veut américaniser le monde alors qu'elle a toujours défendu la liberté des peuples", a déclaré le candidat de l'UMP à l'élection présidentielle.

Lors d'une visite aux Etats-Unis en septembre, il avait dénoncé l'"arrogance" de la diplomatie française, notamment à propos de l'intervention américaine en Irak.

Changement de ton dimanche : il a dit vouloir être le président d'une France "qui ne transigera jamais sur son indépendance ni sur ses valeurs" et a rendu hommage aux prises de position du président Jacques Chirac sur la guerre d'Irak.

"Je veux rendre hommage à Jacques Chirac, qui a fait honneur à la France quand il s'est opposé à la guerre en Irak, qui était une faute", a-t-il déclaré. (Courtoisie Reuters,Yahoo)

Biftek bin dolar

wagyu-tofu.jpg

Newyork'ta et lokantaları yeniden gözde hale gelirken, bir tabak bifteğe bin dolar ödemek de mümkün hale geldi. ABD'nin Japonya'dan et ithalatına 2005 sonunda izin vermesiyle New York'un zenginleri, "Kobe sığırından" yapılan dünyanın en pahalı bifteği "wagyu"ya büyük ilgi göstermeye başladı. Ucuz et ve mangal ülkesi ABD'nin New York kentinde pıtırak gibi açılan bu pahalı et lokantalarından Madison Caddesi'ndeki İtalyan restoranı Nello'da, İtalyan usulü patates kızartmasıyla servis edilen 450 gram Wagyu bifteğinin tabağı 750 dolar, bunun beyaz trüf mantarıyla servis edileni 1.050 dolara satılıyor. (Teşekkürler Hürriyet)

wagyu-tofu.jpg

Tuğrul Şavkay (Gazeteci - Yemek yazarı) "En son Swiss Otel'deki Miyako Restoran'a gittim. Atlas Kasap'ın sahibi Ercan Bey'le birlikte. Kobe sığırı yedik. Aslında oraya üç gün önce de Miyako Restoran'ın aşçısı Wolfgang'ın davetlisi olarak eşimle beraber gitmiştik. O kadar memnun kaldık ki, bu sefer de etten çok iyi anlayan dostum Ercan Bey'le birlikte gittik. Kobe sığırının ağzımızdaki nefis tadı bozulmasın diye başka bir şey yemedik. Bu arada da Ercan Bey'le uzun uzun etlerden konuştuk; çok keyifliydi.   "Miyako'da servis çok güzel. İyi bir Japon atmosferi de var. Lokantanın tek kusuru, hani kadı kızının kusuru misali, insan bir Japon yemeğinden sonra iyi bir Japon birası içmek istiyor, ama ne yazık ki o servisi veremiyorlar.

"Kobe Sığırı" hakkında not: Rüya gibi bir tat: Bu müthiş lezzetin adı, 'Kobe Sığırı.' Japonyadaki adıyla Wagyu, özel bir ırktan gelmekte. Söylendiğine göre soyu milattan sonra ikinci yüzyıla kadar çıkıyor.

Hayvanın özelliği asaleti ve atalarının geçmişiyle sınırlı değil. Beslenmesi ve bakımı da çok özel. Özellikle yaz aylarında bira ile besleniyor. Her gün masaj yapılıyor. Tüyleri Japon rakısı olarak adlandırabileceğimiz sake ile taranıyor. Tamamen gerilimden uzak bir ortamda tutuluyor.

Böylece wagyu'nun etinin yumuşacık, içi yağ damarları ile zenginleşmiş, harika bir et olması sağlanmakta. Pişirilmesi ise özel ustalık gerektiriyor.(Teşekkürler: Tuğrul Şavkay)

wagyu8.gif

Bira ile beslenen, her gün masaj yapılan, tüyleri rakıyla taranan, kilosu 700 $ harika et lokması, soylu Kobe sığırı. Devletten kaçırdığınız vergilerle ve toplumdan soyduğunuz paralarla bu sığırdan hâlâ yemediyseniz yazık olmuş hayatınıza...Gidin Newyork'ta o sığırdan yiyin ve geçen hafta Somali'de terörist Fazıl'ı ararken yüzlerce kadın ve çocuğu fosfor bombalarıyla yakan Amerikan uçaklarının yeni başarıları için dua edin... Dua edin ki, yemek yazarı Tuğrul bey'in ağzının tadı bozulmasın.(n.u.)

Pray or Die

MOGADISHU (Reuters) - A leading Mogadishu sheikh said on Friday Muslims who do not pray five times a day should be put to death -- the latest sign of a fast-emerging hardline face to Somalia ‘s newly-powerful Islamists.

The sheikh ‘s statement -- which he confirmed to Reuters after it was broadcast on local media -- caused consternation among residents and will fuel foreign fears the Islamists are planning a hardline Taliban-style rule.

"He who does not perform prayer will be considered as infidel and our sharia law orders that person to be killed," said Sheikh Abdalla Ali, who runs a sharia court in the Somali capital which the Islamists took last month. (Archives-Source: Reuters, July 7, 2006.)(courtesy Reuters)

Américains attaque Somali

attaque d'un avion AC-130 de l'armée américaine contre le village de Hayo, dans le sud de la Somalie, censé abriter des islamistes, a fait de nombreux morts lundi soir, apprend-on de source gouvernementale somalienne.

Il s'agit de la première intervention militaire américaine connue dans le récent conflit somalien.

Les Américains pensent qu'un important responsable d'Al-Qaeda se trouvait dans ce village, situé entre Afmadow et Doble, une région d'où les forces gouvernementales somaliennes appuyées par l'armée éthiopienne ont chassé les islamistes au cours d'une offensive éclair de deux semaines, a-t-on précisé de même source.

L'appareil de l'US Air Force, doté d'appareils de détection et de visée ultraperfectionnés, a décollé de Djibouti pour mener son attaque contre Hayo, selon des chaînes de télévision américaines. D'après elles, ce sont deux agents opérationnels d'Al-Qaeda qui s'étaient réfugiés dans le village après avoir fui Mogadiscio.

Selon CBS News, l'un de ces deux responsables d'Al-Qaeda est soupçonné d'avoir participé aux attentats à la bombe contre les ambassades américaines au Kenya et en Tanzanie en 1998. L'autre serait un chef du mouvement islamiste en Afrique de l'Est

Amnesty ınternational demande

Amnesty International a demandé dans une lettre au secrétaire américain à la Défense Robert Gates des informations sur un raid aérien américain mené lundi dans le sud de la Somalie et qui aurait fait des victimes civiles, a annoncé mercredi un responsable d**'Amnesty**.L'association de défense des droits de l'homme, dont le siège est à Londres, a instamment demandé dans son courrier des détails sur ce raid aérien et sur les précautions prises par les forces américaines pour distinguer les civils des personnes visées.

"Nous sommes préoccupés par le fait que des civils pourraient avoir été tués en raison d'un non-respect du droit international humanitaire", a déclaré Claudio Cordone, directeur d'un programme de recherche d'Amnesty.

Des villageois somaliens ont déclaré qu'au moins 19 civils avaient été tués dans le raid d'un avion d'attaque au sol américain sur deux villages de l'extrême sud de la Somalie, Badel et Aayo.

Amnesty cite d'autres informations selon lesquelles au moins 30 civils auraient été tués.

Le droit international humanitaire interdit les attaques contre des civils, les attaques qui ne font pas de distinction entre les civils et les cibles militaires, ainsi que les attaques qui, bien que visant des cibles militaires, ont un impact disproportionné sur des civils.

"Ce que nous voulons savoir du gouvernement américain, c'est si ses forces ont pris les précautions nécessaires pour faire la différence entre civils et combattants lorsqu'elles ont déterminé les moyens et les méthodes de leur attaque", a ajouté Claudio Cordone.

Amnesty a déclaré qu'elle avait également écrit aux autorités kényanes pour leur demander d'ouvrir leurs frontières aux réfugiés somaliens en fuite.

Des responsables américains ont confirmé qu'un avion d'attaque au sol AC-130 avait frappé lundi des villages somaliens situés près de la frontière kényane. L'attaque visait des dirigeants présumés d'Al-Qaïda.

Il s'agissait de la première opération militaire américaine en Somalie depuis 1994.

Des fonctionnaires somaliens ont affirmé que d'autres raids aériens américains avaient eu lieu mardi et mercredi. Mais un responsable militaire américain à Washington a déclaré n'être au courant que d'un seul raid, celui de lundi. (Courtoisie Le Monde)

Paparazzi Tarihçi Murat

1684.jpgHayır efendim ! Türkiye tarih yazarlığını senden öğrenmedi. Senden önce Reşat Ekrem Koçu ve Feridun Fazıl Tülbentçi vardı. Onlardan önce de Ahmet Refik Altınay... İsmail Hami Danışmend... Daha pek çokları vardı... Hepsi rahmetli oldular... Kız demiş ki anasına -Hadi ana öğünelim... Ana - dur kızım demiş, bizi bilenler ölsün, öğle öğünürüz... Biz daha ölmedik o saygıdeğer eskilerin bıraktıkları eserlerin, serin gölgesinde yaşıyoruz...

Çıkmış "Türkiye tarih yazarlığını benden öğrendi" diyor.... Destur, adama gülerler. Türkiye'de Tarih benim sayemde moda oldu diyor... Kardeş sen kimsin ?... Senin yaptığın tarihçiliği ben kırk beş yıl önce Yokuşta, Vakit yurdunda çalışırken, yandaki odada takvim düzenleyen çocuklar yapardı... Köpeksiz köy bulup değneksiz gezmek işte buna derler... Sen biraz güzelleşsene...

Murat Bardakçı İlhan Bardakçı'nın oğludur. İlhan Bardakçı ünlü **Çorum valisi Cemal Bardakçı'**nın oğludur, Dede Devlete hizmet etti, Baba, Bab-ı âli'ye, bu da şimdiki heyeti umumiye'ye hizmet ediyor... Ben tarih yazarıyım diyor... Tarifeyi bilirim iyi yemek yaparım diyor... her eline tarife geçiren iyi yemek yapsa dünya yemekçi dolardı.

Şükür Tanrı'ya ki Ref'i Cevat Ulunay ve **Reşat Ekrem Koçu'**yu anmışsın. Biri beni mesleğe sokan adamdı, diğeri ana kaynaklarımdan biriydi... Dur sana ikisini de anlatayım:

Ref'i Cevat Türk ve Dünya ölçüsünde en fazla okuyucu kazanmış ender bir köşe yazarıydı. Yazıya Bir ömür harcamış, birkaç nesil görmüş, bir imparatorluğun dağılıp yerine bir ulus devletinin kurulduğuna tanık olmuş, Doğu ve Batı kültürleri arasında edindiği   tüm deneyim, bilgi, görüş ve tesbit yükünü mesleğinin zirvesine taşımıştı. Milliyet'in 120 bin sattığı yıllarda günde en az kırk bin kişi Ulunay'ı okurdu. Tarih görmüş ve yazdığı olayların çoğunu yaşamış bir yazar olduğu için güncel yazıları ister istemez tarih'e sarkardı. O, döneminde Tarih yazarlığının en önde geleniydi. Günün çarpıcı konularının geçmişteki kökenlerini ondan iyi yakalayan yoktu. Gücü buradan geliyordu. İnanmış   bir Müslüman ve ileri bir Osmanlıydı. Ancak siyasette yanlış ata oynadığı için zorunlu biçimde uzun süre **Türkiye'**nin uzağında kalmış  zor bir hayat yaşamıştı.

Reşat Ekrem Koçu ise hiçbir siyasî duruşu olmayan özellikle büyük bir tarih yazarıydı. Yazıp bıraktığı eserlerden pek çok tarihçi ve tarih yazarı yetişti. Günü geçmişe bağlamanın Ulunay'ı da sollayan ulaşılmaz teorisini kurmuştur. İçinde yaşadığı zamanı bir radar ekranı gibi izler, geçmişte, güncelde hatta gelecekteki olayları bilirdi. Derin bir gazeteci sezgisiyle parmak bastığı  konuları her kesin anlayacağı biçimde yazmak ona mahsustu. Bir zaman Türkiye'ye hırpani, kılıklı genç turistler geldi. Onlara "Hippy" denirdi. Koçu bunları ele aldı ve iki yüz yıl önce İstanbul şehrinde yaşamış benzerlerini buldu. O zamankiler "malta çakşırı" denen kısa, dar bir şort giyerlermiş, ayrılmaz ressamı rahmetli Sabiha Bozcalı'ya bir resim yaptırdı. Resimde "malta çakşırlı" bir İstanbul sergerdesi ile dar kot pantalonlu bir "hippy" yan yana duruyordu. Ben "güncel"i çözmeye yaramayan tarih bilgisinin değersiz boş hikayeler olduğunu ondan öğrendim. Tarih yazarlığına sonradan yazı yazmak ve okutmak bilmeyen "bilimseller" girdiği için insanlar tarihten nefret ettiler.

Tarih toplumların "bilinçaltı" dır. Toplumsal yaşamsal davranışların kökenlerini ve olayların periyodik ritmini araştırmaya yarar. Olayların kökenlerini ve periyodik ritmini kavrayan kişi,  günü anlar, geleceğe dair ipuçları kazanır. Tarih yazarın laboratuvarıdır. Toplumda neler olduğunu yazar, geçmiş olayların ışığında inceler. Ancak geçmiş olaylar bazen sadece referanstır. Günü anlamanın değerli bir aracıdır. Genelde yaşanan her olayın yüzlerce yıl öncesine dayanan kökleri vardır.   Eski olaylar sağlam yöntemlerle aydınlatılmadıkça toplum "belleksiz" kalır. Yöneticiler yönetmede çaresizliğe düşer.

Tarihçi arşivlere, kütüphanelere dalar tarih malzemesi getirir, tarih yazarı ise o yoğun bilginin içinde insanların yaşadıkları sorunları çözmelerine yarayacak noktalar bulup çıkarır, Sen tarih yazarı olarak bu güne kadar Padişahların kudret macunlarından başka   hangi can alıcı noktayı bulup çıkardın sayın Bardakçı...tarih yazarı dahi değil paparazzi tarihçisin, yâni tarih magazin. "eğlendirmek zorundayım" diyorsun. Eskiler hem eğlendirir hem insanı bilgiye boğardı. Seninki "apışarası" tarihçiliği .

Zürefa Şakir evlenecek

000024-girafe.jpg

Türkiye'nin en büyük, Avrupa'nın 4'üncü büyük hayvanat bahçesi olan **Gaziantep Hayvanat Bahçesi'**ndeki beş yaşındaki 'Şakir' adı verilen zürafaya, Almanya'dan  gelin getirilecek.

Gaziantep Büyükşehir Belediyesi'nin Burç Ormanı'ndaki Hayvanat Bahçesi'ne bir yaşındayken Ankara'dan getirilen erkek zürafa beş yıldır yalnız yaşıyor. Yalnızlığını sona erdirmek için hayvanat bahçesi yetkililerinin aynı barınağa yerleştirdiği lama da, zürafa Şakir'i mutlu etmedi. Bunun üzerine Şakir'e aynı zamanda Gaziantep'in kardeş şehri olan Almanya'nın Duisburg Kenti'ndeki hayvanat bahçesinden eş bulmak için girişimler başlatıldı. (Teşekkürler Hürriyet)

Hoca çok uyuyor

sapanca-mart-05.JPG-Sus, hoca uyuyor... gaak guuk.

-Bütün gece uyudu, sabah geç kalktı öyleden sonra yine uyudu gaaak.gurk.

-Sen karışma...

-Neden son günlerde bu kadar uyuyor ?

-Bilmem,

-Fazilet bilirsin ama bu gün tersliğin üstünde,

-Bilsem de sana **söylemem...**gaaak. guuuk.

Fazilet az konuşan bir karga, böylesi hiç görülmemiş gaaak, guuuk... Hoca'nın fazla uyuması aklıma takıldı, Fazilet'i gagaladım:

- Söylesene dedim... bu adam neden çok uyuyor...? Fazilet dayanamadı gagası çözüldü :

-Onunki uyumak değil dedi, bir çeşit kaçış... Uyuyarak dünyanın pisliklerinden uzaklaşmaya çalışıyor... Televizyonu açıyor olmuyor, İnternet'a sığınıyor olmuyor, son   günlerin siyasi olaylarından   adamın midesi bulandı, barsakları bozuldu, kalbine   daral geldi, ciğeri yandı. Yurt dışında olanlardan nefret ediyor, yurt içinde olanlara aklı ermiyor...   Mutfakta banyoda kendi kendine konuşuyor, çevresinde kimse kalmadı, Metin Sakarya haftada bir iki saat uğruyor, yemek yapıp gidiyor, arabayı kullanacak kimse yok, adam Sapanca sahrasında inzivaya düştü, kendini sürgün etti

-Anlamadım gaaak,guuuk,

-Anlamazsın, seninle konuşmaz, bana ara sıra içini döküyor, ben ayrıca eski olanlardan da birşeyler öğrendim. **Hoca Üsküdar'**dan kaçmış...

-Nasıl kaçmış... ?

-Anlatayım da diyne, kimseye söyleme, şom ağzın durmaz ya neyse, Hoca Altı yıl önce bir görevle Mısır'a gitmiş, Mısırdan geldikten sonra o zamandan bu zamana talihi yaver olmamış,

Hoca evde yokken yaramaz genç müritlerden ikisi terbiyesiz bir film çekmişler. Film bir şantajcının eline geçmiş Hoca'dan o zaman 5 milyar para istemişler.

-Ne diyorsun...vermiş mi ? gaaak guuuk guruk tıssss. Ihı mıhı...

-Nereden verecek adamın hazır parası yok, babadan kalma iki dairesi var... Satmış birini, onbeş milyara, şimdi o daire 200 milyar. Vermiş adamların parasını, almış kaydı geri... Ama ondan sonra sıkıntı bitmemiş, Hoca demiş ki: "artık buralarda durulmaz..." O sırada emekli olunca Sapanca'ya yerleşmiş, Üsküdar'da kalan ikinci daireyi de 80 milyara satmış, simdi o daire 250 milyar. Böylece Hoca'nın beş yıl içindeki kaybı 450 milyar, ayrıca 35 milyarlık emekli ikramiyesini de yemiş... Şimdi elinde Sapanca'daki iki daire, bir dükkan, bir de araba var, topu topu 100 milyar anladın mı şimdi neden minder üstünde uyuduğunu... ?

**Fazilet'**in anlattıklarına hayretler içinde kaldım, ama yine de Hoca'nın Sapanca'da neden yanlızlık çektiğini anlamadım, Fazilete defalarca asıldım, anlatmadı: "onu da başka zaman anlatırım..." dedi. Bir şeyler bildiği kesin ama ağzı sıkıdır, kolay çözülmez... Gaaak. Guk.

Hoca Sapanca'ya büyük ümitlerle geldi, ama umduğunu bulamadı, gaaak. guk. Bir defa Sapanca'da bir topluluk teşkil eden ve bir zamanlar Hoca'yı İstanbul'dan gelen trende kalabalık halinde karşılayan gençler dağıldılar. Belki dedikodu, belki bıkkınlık, belki başka sebeplerle hepsi bir tarafa gittiler. Hoca bu zamana kadar küçük bir kasabada hiç oturmamıştı. Küçük kasabada insanlar yabancıyı yargısız mahkûm eder, ifadesine dahi baş vurmazlar... ne olduğunu anlamadan suçlanır, çöplüğü boylarsınız...Hoca bunu biliyordu, ama kendine ve konumuna güveniyordu. Hava aldı... Kural değişmedi ve üç etniğin yan yana yaşadığı ama   kaynamadığı acaip bir yöre olan **Sapanca'**dan ağzının payını aldı...Gaaaak guk. Tısss. Ihı ıhı...

Sapancaya yerleşme hatasını işleyen hiçbir yabancı burada uzun süre kalamıyordu. Hoca bunu daha yeni öğrendi...gaaak. Guk. Hoca şu anda bu kasabada bir tek Uzunkum Camii  imamı Yaşar Hoca, Mahmut Eşmeli, Hoca ve Ziraat bankasındaki Şinasi beyle ahpap.Gaak. Guuk.