Aziz Dostum Karavaj

Bir haftadır Paristeyim. Aziz dostum Karavaj’ı görmeye geldim. Karavaj’la tanışalı üç yıl oldu. İlk defa yine Paris’te karşılaşmıştık. Bir sabah vakti eskiden Fransız krallarının  oturduğu bir sarayın bahçesi olan Bagatelle parkında bir araya gelmiştik. O zaman henüz tanışmıyorduk.

Vakit sabahın körüydü ortalık daha aydınlanmamıştı. Karavaj o sırada bir gölgeydi… Karanlıklar içinde bir görünüyor bir kayboluyordu, bazen kaynağı belirsiz yerlerden gelen hafif ışıklarla aydınlanıyordu.  O zaman öne doğru eğiliyor ve gözlerimi dört açarak onu gözlüyordum.  Sessizce ortalıkta dolaşıyor, boyuna daire çiziyordu, ara ara sıra toprakları karıştırıyor ama hiç durmadan yürüyordu…

Binicisi geldiğinde sabahın ilk ışıkları belirmek üzereydi, yine de Karavaj’ın bakıcısı ve binicisi zorlukla seçiliyordu. Sonunda suvari bir hamlede uzun boylu, güçlü kuvvetli hayvanın üzerine çıktı. Dizgini, üzengiyi, seleyi düzeltti, yoluna koydu, eteğini başlığını yokladı. Bakıcı uzaklaşırken adam ve Karavaj tek bir bedene benziyordu. Sanki birlikte yaratılmışlardı. Nitekim az sonra da hep birlikte hareket edeceklerdi. Hiç ayrılmayacaklardı.

**O bir  delikanlı
**
Bu Karavaj onbir yaşında bir at… Pek güzel gözleri, lepiska yeleleri, mukemmel rengiyle kusursuz derisi, taralı kuyruğu, bakımlı rondelalı, boyalı tırnakları, Ruhr çeliğinden nalları, Zerrin Özer’inki gibi dudakları, sülüs elifi gibi kulakları var, sapına kadar erkek. Tığ gibi gibi bir delikanlı. İnsan bu ata aşık olur… Atla birlikte ömür sürer.

Atı özel yetiştirmişler. Fransa’da tanınmış bir “at sirki” sahibi tarafından, bir “at binme” gösterisi için düşünülmüş. İlk çalışmalar ve daha sonra yapılan egzersizler sırasında inanmayacaksınız ama bizim doksanlı yılların başında Neyzen Kutsi Erguner’le birlikte yaptığımız ve o tarihte Fransız Kültür **Bakanlığı'**nın bir kuruluşu olan “Dünya Kültür evleri” tarafından yayınlanan ve şimdi bulunmayan “İlahiler ve Bektaşı nefesleri” CD’si kullanılmış.

Şimdi  bu gösteri Parisli’lere canlı olarak sunuluyor. Adı “Levé du soleil: Güneşin Doğuşu” Sabah güneş doğmadan önce karanlıkta başlıyor ve bir buçuk saat kadar sürüyor. O sırada biz değerli Kutsi Erguner’le birlikte müzik icra ediyoruz. O ney üflüyor, ben bendir vurup ilahi, nefes, türkü okuyorum. Bizim kaset nihavent ağırlıklı eserlerden oluştuğu için bana başından beri “nihavent” makamından ayrılma dediler. At nihavend’e alışkınmış… Ritm’leri de tanıyor.

**
**

Dört kişi olduk

Geçen gün yaptığımız “at konseri” bu olayın ya beşincisi ya altıncısı. Bilmiyorum. Önceki yıl Fas’ta bir festivale katılmıştık. Şimdi ilerledi, ekip kaynadı. **Karavaj’**ın vazgeçilmez yetiştiricisi ve binicisi, bir İspanyol asilzade aileden gelen Bartabas, neyzen Kutsi Erguner, bendirzen fakir ve bir de Karavaj isimli at, dört kişi olduk. Her yerden çağırıyorlar. Bunca yıl dervişlere çaldık aldıran olmadı, günlerden bir gün yanlışlıkla “**at”**a çaldık, şimdi herkes peşimizde. Bakalım bu işin sonu nereye  varacak ?

Fransızlar bilmedikleri şeyin kurdudur. Bizim  kızar, aldırmaz ve “bana ne…” dediğimiz yerde onlar sonuna kadar işlerin peşini bırakmazlar. Her konuyu derinleştirip içini dışını çıkarmadan rahat edemezler. Eşyanın  sırlarına meraklıdırlar. Yeterli bilgi sahibi olunca da  bir daha dönüp bakmazlar.  Şimdi bu “at” hikayesi  **at’**ın sırlarını keşfedinceye kadar devam edecektir. Vaktiyle “dönen dervişlere “ de böylece sardırmışlardı. Otuz yıl kadar merakla izlediler, giderek  ilgileri azaldı. Sağ olsunlar, sevimli insanlardır, ama sonunda  dervişlere Fransız kaldılar.

Tasavvufun ufku genişliyor.

Nezih Uzel'den not: Ben TV'ye çıkmamak için yıllarca direndim. Sonunda başaramadım ve   pek değerli iki arkadaşım beni bir kanalda dört saat konuşturdular. Sonunda olan oldu "şöhret" tuzağına düşmeye ramak kaldı. Ancak o konuşmanın önemli bir faydası belirdi. Sevgili vatandaşlarımızın bu güne kadar bu konularla uğraşmamış değerli bir kesiti birden "tasavvuf" merakına kapıldı. Bence bu iş iyi bir başlangıç . Dünyamızda yaralı gönüllere yeni ilaçlar bulunabilir. Şimdilik benim pek sevdiğim bir yazımı tekrar yayınlıyorum. Okuyun iyi gelecektir. Saygılar .

(Arşivden)               
"İbadete ayrılan Cami, din öğretimine ayrılan Medrese ve her ikisini bir araya getirerek ona uygulamalı İslamî yaşam biçimi ekleyen Tekke ile İslam ülkelerindeki toplumsal örgütlenme tamamlanmaktadır. Tekkeler bağlı oldukları  tarikatların toplanma yerleridir.

Kuruluş amacına uygun olarak Tekkeler,  yüksek dini ve ahlâkî değerlerle varlığını koruyan  “örnek” bir insan türünü önermektedir. Yeryüzünde gelmiş geçmiş her uygarlığın amacı, hedef tuttuğu “ideal insan şekline” giden yolları açmak ve korumak olmuştur.

Tekke bir insan modeli çizer. Bu insan bağlı olduğu din’in kurallarını öğrenir ve yerine getirir. Sonra bu kuralların iç yapısına yönelerek inançları üzerinde düşünce sahibi olur. Bu iki aşamadan geçen insan üçüncü bir durakta gerçeklere ulaşır. Bu gerçek yaşanan dünyada olduğu gibi herkesin kendi yorumuna bağlı olmayıp, dinin önerdiği yolda yürüyenlerce ulaşılmış tanrısal gerçeklerdir. Dördüncü aşamada ise insan öğrendikleri ile yaşayacak ve bunları başkalarına öğretecektir.

Tarikat terminolojisinde bu dört aşama şu şekilde formüle bağlanmıştır.

Şeriat
                      Tarikat
                      Hakikat 
                      Ma’rifet

Bu eğitim bir Şeyhin gözetiminde başlar ve bir ömür boyu sürer. Tekke eğitimi belirli bir zaman birimine bağlı değildir. Bu eğitimin sıraları, sınıfları ve zamanı yoktur. Yaşı da yoktur. Kişi istediği yaşta eğitimine başlayabilir ve bulunduğu mertebeden ileriye doğru kutsal yolculuğuna devam eder.

Tarikat yollarında unutulmaması gereken gerçek şudur ki: Şeriatten sonra ulaşılan Tarikat ince Müslümanlıktır. Dinde yasak olan, Tarikat’te cinayettir. Dinde günah, olan tarikatte küfürdür. Tarikata girenlerin eğitimin her aşamasında bu hükümleri unutmamaları gerekir. Aksi halde tarikat eğitimi tamamlanmaz. Türkün evliyası Ahmet Yesevî “şeriatsız tarikat şeytan icadıdır” demiştir. Dini emirlerin kontrolünden çıkan bir tarikat eğitimi küfürdür. Böyle bir eğitim, hangi nedenle olursa olsun, psikolojik bir rahatsızlıktan öteye sonuç vermez.

Tarikat eğitiminin en yaygın ve en fazla kabul görmüş, şekli, yedi mertebeli ruhi tekamül dereceleridir... Tasavvuf dünyasında ve tekkeler çevresinde yoğun biçimde uygulanan ve sonuçları konusunda kuşku bulunmayan en düzenli eğitim budur. Yedi mertebe şu şekilde sıralanıyor:
                      Nefsi Emmare
                      Nefsi Levvame
                      Nefsi Mülhime
                      Nefsi Mutmaine
                      Raziyye 
                      Merziye
                      Safiye

Mertebeler Kur’an ayetleri ile sabittir. Dolayısıyle zaman içinde aşılan bu mertebeler, Tanrı buyruğudur. Dinini bilen, yaşayan ve daha ileri ölçülerde yaşamak isteyenlerim başvurdukları veya “niyet” edenin niyetinin derecesine göre, izni ilâhî ile ulaştığı mertebelerdir.

Yedi mertebenin ilki “Emare”dir. Bu mertebede insan ilkeldir. Yeryüzüne geldiği gibidir. Hiçbir eğitim ve öğretimden geçmemiştir. Aile ve toplum baskısını tanımaz. Arap dilinde “İnsiyak” denilen refleksleri ile yaşar. Üşür, ısınır, karnı acıkır, doymak ister, doyar, cinsinin devamını arzular, üremek ister, üremenin doğal yolunu tutar. Hayvan gibidir. Doğa’nın ona bahşettiği fiziksel ve çevresel olanakları kendiliğinden kullanır. Bunların üzerinde eski yüzyıllarda insanların edindikleri maddesel ve ruhî birikimlerden habersizdir. Doğal yapısından gelen doyumsuzluk ve ihtiraslarla doludur. Dünyanın, yaşadığı ortamın, evrenin, öncesi ve sonrasına ait hiçbir düşüncesi yoktur. Böyle bir gereksinimi de yoktur. O bir urdur.

Yedi mertebenin ikincisi “ Nefsi levvame”dir. “Lev” kelimesinden gelir. İki kısma ayrılır: Birinci kısım insanın kendi nefsine  dair bazı ipuçları elde etmesidir. Kendisine ait fikirler edinmesidir. Henüz pek çelimsiz ve ambrion halindeki bu fikirler, giderek gelişir ve sorgulamalara dönüşür. Bu noktada “nefsi levvamenin ikinci aşaması başlar ki bu noktada insan “ilk önce “Dünyaya neden geldiği ?” sorusunu sorar. Bu sorunun ardından “Dünya nedir…? ölüm nedir…? bunların göğüslemenin çareleri nelerdir” ? şeklinde bir dizi soru ile karşılaşır. Bu sorulara yeterince karşılık bulamamanın ızdırabını yaşamak ve kendini kusurlu  ve zayıf görmek “nefsi emmare” mertebesini sonudur. Bu aşama çok uzun sürebilir. Bu sırada tâlip kendini herkesten daha aşağı görür. Bu mertebe, bir ölçüde kişinin kendi kendisi ile uğraşmasıdır. Bir nefis savaşıdır.  Buna zamanımızda “özeleştiri” diyorlar.

Üçüncü mertebe “Nefsi mülhime” dir. Önceki aşamada kusurlarının azametine ve korkunç görüntüsüne kendisini kaptırmış ve pek çok psikolojik travmalar yaşamış olan insan, bu noktada bunları alt edebilmek için bazı “ilhamlara” ihtiyacı olduğunu anlar. Mertebe”nin “mülhime” adı buradan geliyor. Mülhime sırasında müridin  ulaştığı mertebeyi, mürşidin fark etmesi ve müridini daldığı  beşerî bataklığından kurtamak için, ona kendi canavarlarını apaçık ve acımasız biçimde göstermesi ve kendi kendisini bu korkunç canavarlarından kurtarması için ona “”ilham” sağlaması gerekmektedir. Alışılmış “eğitim” ve öğretim” metotlarının tesirsiz ve gülünç kaldığı bu noktada Şeyhin rolü son derecede değerlidir. Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır denmiştir. Şeyh bu ilhamı nereden alıp müridine verecektir ? Onun kendi canavarları ile boğuşmasında Ona nasıl yardımcı olacaktır ? Bir tek çare görünüyor: Mürşidin de vaktiyle aynı aşamalardan geçmiş olması. O da vaktiyle aynı yollardan geçmiş ve o da kendi nefsi ile amansız bir mücadele vermiştir. Deneyimlidir. Şimdi deneyimini, seçtiği özel araçlarla müridine aktaracaktır. Bu araçlar eskiden kendi kullandığı veya önceden bildiği araçlar olmayabilir. Mevlânâ diyor ki: “her hastalığın kendi ilacı vardır…” Buna güre mürşid müridin ihtiyacı olan ilacı hazırlayıp ona sunacak, mürid o ilaçtan aldığı ilhamla kendini bulacaktır.

Dördüncü mertebe “mutmaine” dir. Kişinin aldığı “ilhamların” ışığında kendi kendisini rahatlatması, kendi kendisi ile barışmasıdır. Bu mertebede öz eleştiri bitmiş, özgüven başlamıştır. Nefis savaşı sona ermiştir. Savaş kazanılmıştır. Büyük gürültülerle çağlayarak akan sular durulmuştur. Mutaine sakin bir limandır. Kişi bu limanda barışa ulaşmıştır. Ancak Şeyhin rehberliği de bu noktada son bulmaktadır. Mutmaine sonrası, kimsenin bilmediği, müridin sadece Yaradanı ile baş başa kaldığı bir alandır. Bundan sonrasını araştırmak dervişe bühtan, araştırana hüsrandır.

Bu noktadan sonra bilinmemesi, araştırılmaması gereken son mertebelere sıra geliyor. Bunların ilki “Raziye” mertebesidir. Kişi bu mertebede Dünyadaki ve muhtemelen evrendeki her işi Yaradan’dan bilip boyun büker ve tam bir teslimiyete ulaşır.

Altıncı mertebe “Marziyye mertebesidir. Yaradan’ın kulundan razı olması demektir. Yani Yaradan’ın kuluna dönmesi ve ona kendi  Varlığından varlık sunmasıdır.

Yedinci ve son mertebeye “Sâfiyye” denmiştir. Kişinin Yaradanı ile hemhâl olduğu bu mertebenin bir başka adı da “fenâfillah” tır. Yani özünde yok olup, Tanrı’da var olmak… (Arşiv'den Nisan 2007)

Askerler Orman yaktı

NOUVELOBS.COM (Paris: 23.07.2009 19.22)   Le Premier ministre s'est rendu sur le camp militaire d'où est parti un vaste feu, provoqué par des tirs de l'armée, qui s'est propagé jusqu'aux portes de Marseille.  Il a annoncé que les responsables seront sanctionnés à l'issue de l'enquête.

Les tirs ayant provoqué l'incendie qui a parcouru 1.300 hectares jusqu'aux portes de Marseille sont "une faute professionnelle manifeste qui n'est pas excusable", a dénoncé, jeudi 23 juillet, François Fillon, pointant ainsi clairement la responsabilité de l'armée. Le Premier ministre, qui s'est déplacé à Marseille, avec les ministres de l'Intérieur Brice Hortefeux et de la Défense Hervé Morin, a indiqué qu'il y aurait des sanctions à l'issue des enquêtes en cours sur l'origine de l'incendie qui a été circonscrit au petit matin.

"Cet incendie a été manifestement déclenché par une faute professionnelle qui a été commises puisque des balles traçantes ont été utilisées au camp militaire" de Carpiagne, près de Marseille, a-t-il déclaré devant la presse, au PC des sapeurs-pompiers et marins-pompiers, dans les quartiers est de la ville.

"Les balles traçantes sont interdites pas seulement en cette période mais par principe dans les camps du sud sauf dérogation", a poursuivi le Premier ministre. "Il n'y a pas eu de dérogation. Nous sommes donc en présence d'une faute. Une enquête de commandement est en cours. Naturellement une instruction judiciaire est également en cours".

"Nous attendons les résultats des deux enquêtes pour prendre des décisions mais il y aura des décisions, c'est-à-dire qu'il y aura des sanctions prises contre ceux qui ont commis ces fautes professionnelles graves et puis nous regarderons comment durcir les règles d'usage en matière de tirs pour que cette situation ne se reproduise plus", a déclaré François Filon.

Un chef de section du premier régiment étranger de la Légion à Aubagne (Bouches-du-Rhône), responsable des tirs de balles traçantes à l'origine de l'incendie qui a ravagé 1.300 hectares, a été suspendu jeudi de ses fonctions. Le sénateur-maire UMP de Marseille Jean-Claude Gaudin a réclamé l'aide de l'armée pour rétablir la situation.  Jean-Claude Gaudin a dénoncé la "stupidité incroyable" de ces tirs. Plusieurs élus des Bouches-du-Rhône et le préfet de la région Paca Michel Sappin avaient également sévèrement mis en cause les militaires dès mercredi soir.

Le parquet militaire de Marseille a saisi la compagnie de gendarmerie d'Aubagne (Bouches-du-Rhône) ainsi que la section de recherches (SR) de Marseille des investigations sur l'incendie. (Courtoisie: NouvelObs)

Türkçe özet: Marsilya’da şehrin varoşlarına kadar ulaşan 1300 hektar orman yangınına, talim sırasında bir askeri birlikten atılan bombaların neden olduğu bildiriliyor. Hükümetine bağlı iki bakanla birlikte Yangın bölgesinde incelemelerde bulunan Fransa başbakanı François Filon askerleri hedef alarak “açık bir profesyonel hata” dedi. Yangına neden olan atışları düzenleyen Aubagne’deki birliğin bir yetkilisi açığa alındı.  (Teşekkürler **NouvelObs)
**

İlgili haber: ANKARA - Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) bütün birlik, kurum, karargah, tesis, bölge ve iş yeri faaliyetleri ile tatbikatlar dahil her türlü askeri maksatlı faaliyetler, çevre mevzuatı hükümleri doğrultusunda çevre denetimine tabi tutulacak. Milli Savunma Bakanlığının, Türk Silahlı Kuvvetleri Çevre Denetimi Yönetmeliği, **Resmi Gazete’**de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Çevre mevzuatına uyum sağlanması ve çevrenin korunması amacıyla, askeri birlik, kurum, tesis ve iş yerlerinin konuşlandığı bölgeler ile kullanılan tesisler, icra edilen her türlü tatbikat ve faaliyetlerin denetimi, atış ve tatbikatların planlama ve icrasında, tatbikat arazisinin seçimi ve kullanılması, geçici olarak açılacak tesislerin kullanılması, kullanılmış mühimmat, patlayıcı maddelerin toplanması ve imhası ile tatbikat sonrası arazinin rehabilitasyonu ve benzeri faaliyetler çevre mevzuatına uygun olarak değerlendirilecek. (Teşekkürler **Radikal)
**

Ülke soymak suçu

L'ancien président et chef de guerre libérien Charles Taylor a défié quiconque de prouver qu'un compte en banque à son nom recèlerait des fonds illicites, ou des "diamants de sang" provenant de la guerre civile qu'il a mené en Sierra Leone. Témoignant pour la deuxième semaine devant le Tribunal spécial de l**'ONU** pour la Sierra Leone, Taylor nie avoir formé une force de guérilla pour envahir le pays voisin du Liberia, avoir entraîné des rebelles ou commandé de telles opérations

Jeudi, le président Barack Obama a signé une extension du décret qui gèle les avoirs de Taylor aux Etats-Unis et les biens de ses épouses, de sa famille immédiate et des hauts responsables de son régime. Le décret évoque "l'épuisement des ressources du Liberia" et la volatilisation de fonds et de propriétés en dehors du pays qui "continue à saper la transition vers la démocratie". (Courtoisie AP)

Türkçe özet: Birleşmiş Milletlerin kurduğu özel mahkemede « iç savaş kışkırtıcılığı, yasadışı servet ve  ve kanlı elmaslar »  davası ile yargılanan eski Sierre Leone devlet başkanı Charles Taylor’un yakın akrabalarının ve rejimin yüksek sorumlularının, Amerikan bankalarında bulunan mal varlıklarını donduran genelge uzatıldı., başkan Barak Obama’nın imzaladığı uzatma kararında gerekçe « Liberyanın kaynaklarını kurutmak, ülkenin fonlarını dışarıya kaçırmak ve demokrasiye geçişi saptırmak » olarak belirtiliyor. (Teşekkürler AP)

Herkes Gülmek zorunda

Paris ( Zigonet)Le bureau parisien du tourisme a eu une idée pour faire remonter le nombre de touristes qui a diminué en raison de la crise financière et de certains sondages, qui classent les parisiens dans la catégorie des pas accueillants… Recourir à l'arme fatale du sourire relate Zigonet.

Pour rattraper la baisse de fréquentation de 17 % cette année dans la capitale, des stands tenus par des équipes d'ambassadeurs souriants pour souhaiter la bienvenue aux vacanciers vont être mis en **place!

**Dimanche dernier, des rollers ont même formé " un sourire géant " sur la place Vendôme! Paul Roll, le responsable de l'Office de tourisme a affirmé: " Il n'y a rien de plus parlant qu'un sourire «

  Au Japon, dans certaines gares (une quinzaine) de la compagnie ferroviaire Keihin Kyuko (Keikyu), les employés mesurent chaque matin leur sourire devant un ordinateur! Un souriromètre, c’est quoi ? C’est fait avec un ordinateur, un logiciel spécial, une caméra au dessus et cela a été mis au point par la société Omron, qui s’est spécialisée dans les capteurs de toutes sortes !

Précisons qu’en fonction du sourire ou non de l’employée qui passe, le système attribue une note de 0 à 6! En prime elle a droit à des conseils pour améliorer éventuellement son sourire!  (Courtoisie Yahoo)

_Türkçe özet : Paris turizm bürosu ekonomik kriz dolayısısyle azalan turist sayısını arttırmak için Franızların daha çok gülmelerini istedi . Bu yıl Başkent'te % 17 azalan turist sayısını yükseltmek için geçtiğimiz pazar  günü Vandôme meydanına kocaman bir gülen insan posteri kondu.

Japonya’da Keihin Kyuko demiryolu şirketine ait bazı garlara yerleştirilen bilgisayarlarla görevliler her sabah gülüşlerini ölçerek 0 ve 6 arasında puan kazanıyorlar. Daha sonra bilgisayar,  gülüşünü geliştirmek isteyenlere kazandıkları  puana göre tavsiyelerde bulunuyor  (Teşekkürler **Yahoo)
**_

Sır saklamaktır mesleğimiz

Aşkına âşıktı ya Yusufçuk
Aklı fikrinden bir karış uçuk
Hiç kuşku yok, O belki de **kaçık
**Sen artık durma ki aradan çık

Bırak aşkı, âşığı yerinde
Aşkın sebebi öz kaderinde
Aşk, âşıktan çok daha **derinde
**Gönlü yanıksa, ruhu serinde

Şaşırma dur, bak nasıl da geçti
Âşık
, aşkını pek güzel seçti
Diken ekti, sonunda gül biçti
Nar şerbeti yerine kan içti

Bir aynaydı Kalender, bildiniz
Yusufçuğun aşkı sonsuz  deniz
Bu işi  ne siz gördünüz ne biz
Sır saklamaktır ya mesleğimiz                                    *

Savcılar filleri topluyor

-Neredeydin ?
-Kaçtım…
-Neden ?
-Savcılar filleri topluyordu.
-Sen fil misin ?
-Hayır **karga'**yım, ama onlar bana **fil'**sin  derse, karga olduğumu anlatamam
-Gagan da benziyor ya hortuma
-Onlar benzetirse, benzemek zorundayım.
-Sen de fil hortumu gibi pis gaganı her yere sokma…

Uzun zamandır birbirlerinden ayrıydılar. Aylardır görüşmemişlerdi. İki karga da ayrı yerlere uçarak kendi çöplüklerine dalmışlardı. Gerçen hafta buluştular. Rezalet her zamanki gibi rezil, kuşkulu, saldırgan, Fazilet de her zamanki gibi ağır, olgun ve meraklıydı.

Kargalar arası muhabbetin böylesine hiçbir karga dayanamaz. Kargalığından utanır da kaçar gider. Nedendir bilinmez Rezalet bir zamandır buralardan uzaklaşmıştı. Fazilet sordu:

-Doğru söyle neden kaçtın ?
-Konacak yer bulamadım…
-Nasıl olur bütün Sapanca ağaç dolu, çöplük ise fazlasıyla…
-Öyle değil yeni yapılan Kaymakamlık binası var ya…
-Evet, ne olmuş ?
-Onun yanında asırlık dört tane çam ağacı vardı**, Kaymakam** yeni odasına yerleşince onları kestirmiş.
-Neden ?
-Gölü göremiyormuş.
-Sana ne bundan ?

-Ben o ağaçları severdim, hep gider üzerlerine konardım, bir sabah baktım ağaçlar yerinde yok, -geceki fırtınadan devrildi, biz de kestik  dediler, yalan. Ben de kızdım ormana kaçtım…
-Git Kaymakama söyle o ağaçların yerine yenileri diksin ?
-Kaymakam beni dinler mi ?
-Kargaca bilir o, Dinlemezse kafasını gagalarsın…
-Olur.

Âşık kendini seyreder

Âşık aşkında kendini seyreder
Doymaz hayaline, durmaz kahreder
Aşk ona, o aşkına sonsuz keder
Bunların cümlesi sormayın: kader

Sevginin dümdüz yoludur sevgili
Sevgiliden gelir yaşam cevheri
Sevmeli, hiç durulmadan sevmeli
Hayat budur, bilmeli, ah bilmeli

Candan geçince can bulur ya insan
Bitmez sevgi, gel sen bu söze inan
Bir avuç topraktır geriye kalan
Onu da bulunmaz evrende alan 
                                           *

Toklar açlık öğrenemezler

1978 eylülünde Amerika’daydık. Sema ayini yapacaktık. Rothko Chapell isimli bir kuruluş ve onun temsilcisi **Mme Dumesnil’**in davetlisiydik. Çok başarılı “performanslardan” sonra bir  gün bizi bir Türk evine çağırdılar. Savaş sonrasında **Amerikalı’**larla evlenerek Amerika’ya yerleşmiş Ankara’lı kolejli kızlarımızdan biri bizi ağırladı.

Yemek saatinden sonra sohbete sıra geldiğinde ev sahibemiz olan Türk hanım uzun yıllardan beri Amerika’da yaşadığını ama bu ülkede Türk adetlerini de unutmadıklarını anlattı…
-Ne yapıyorsunuz ? dedim, Türk adeti olarak
-Senede bir gün oruç tutuyoruz, dedi.
-Neden ? dedim
-Açların halini anlamak için dedi.

Mükellef bir villası ve üstün bir yaşayışı olan hanımın yüzüne baktım, dayanamadım:
-Açlar da senede bir gün doysa da sizin halinizi anlasa, deyiverdim.

Sonradan üzüldüm ama olan olmuştu. Ortalığı soğuk bir hava kapladı, Hanım surat astı,  bizi evinden kovmaktan beter etti. İkramlarını da geri almayı düşünmüş olmalı. Ama ben sözümü geri almayı hiç düşünmedim.

O gün bu gündür merak eder dururum. Rabbim dünyadaki açları bir gün olsun doyursa da onlar da şu yeryüzünde yaşarken tokluk nedir bilseler, bir kerecik…

Toklar açlık öğrenemezler ama açlar belki o zaman tokluk öğrenirler. Rahat durmak için.

Şaraplı sema'lı düğün

Güler Sabancı'nın Şarköy'deki şarap fabrikası, iki gün süren bir düğün törenine evsahipliği yaptı. Aslıhan Danışman ile ABD'li Adam Madoian, köy düğünüyle evlendi.. Londra'da açılan Akbank'ın ilk temsilcisi olan Tarhan Danışman'ın kızı Aslıhan Danışman (36) ile Amerikalı Adam Madoian (32) iki gün süren eğlenceyle Türk geleneklerine göre evlendiler.

Türk geleneklerine göre evlenmek için Türkiye'de düğününü yapan Aslıhan Danışman " Adam'a Türk geleneklerine göre evlenmek istediğimi söyledim. İsteğimi sevinerek kabul etti. Geçen yaz Bodrum'a gelmiştik. Güler hanım Şarköy'ün çok daha uygun olacağını, şarap fabrikasında yapabileceğimizi söyledi. Biz de burada karar kıldık"

Güler Sabancı'ya ait Gülor Şarap fabrikasında 29 Haziran akşamı önce kına gecesi düzenlendi. Kına gecesinde gelin hanıma ve damada kına gelenekler çerçevesinde yakıldı.Damadın ve yurt dışından gelen misafirlerin ellerine kına yakıldı. Kına gecesinde konuklara Tekirdağ köftesi ile Mürefte Güzelleştirme ve Tanıtma Derneği hanımlarının yaptığı geleneksel Türk yemekleri ikram edilirken, Güler Sabancı'nın Gülor şaraplarından da sunuldu.

Güler Sabancı'nın annesi Yüksel Sabancı " Aslıhan kızımız kadar sevdiğimiz bir çocuk. Uzun yıllar Amerika'da yaşıyor olmasına rağmen Türk geleneklerine sırtını dönmeden, geleneklerimize göre evlenmek istemiş. Kına gecesi düğünü ile çok iyi bir atmosfer oldu. Kızım Nur'la birlikte biz de çok eğlendik. Allah bir yastıkta kocatsın, mutlu etsin" dedi.

30 Haziran Cumartesi günü yapılan düğünde, gelin süslenmiş at arabasıyla Şarap fabrikasının dış kapısından binaya doğru geldi. Burada gelini karşılayan damat, düğün töreni için gelen semazenin yanına gittiler. İstanbul Mevlevihanesi'nden, Mevlehinane şeyhi Nail Kesova'yı temsilen düğüne gelen semazen Murat Kanberi, Mevlana yılı olması nedeniyle, yaptığı konuşmada iki yabancı kültür insanının bir arada yaşamak için yüzük takacağını söyledi ve Mevlana'nın kim olursan ol yine gel felsefesine uygun, bir konuşma yaptı. Semazen Murat Kanberi daha sonra sema döndü.

Geceye katılanlara Şarköy'den gelen ince saz ekibi oyun havaları çalarken, falcılar da yabancı konuklara fal baktı. Gecede döner ikramında bulunuldu. Üzüm bağlarının, şarap kokularının içinde gerçekleşen düğünde herkes eğlendi. Gelinle damat Bangkok'ta kendi gruplarına ait bir otelde balayı yapacaklar. Düğüne Mürefte Belediye Başkanı Abdullah Perçin eşi ile katılırken, Kaymakam Mümin Heybet ve Belediye Başkanı Can Gürsoy düğün öncesi uğrayarak, hediyelerini vererek, düğüne iştirak etmediler.

Şarköyün Sesi Gazetesi (11/07/2007)