Aşk Tanrı Sıfatıdır

Aşk karşısında kıl kadar bile korku yoktur.
Aşk mezhebinde herkes kurbandır. Aşk Tanrı sıfatıdır.
Fakat korku şehvete kapılmış kulun sıfatıdır.
Kur’anda “Onlar, Tanrıyı severler” sözünü okudun ya, 
Bu söz “Tanrı da 0nları sever” sözüne eşittir. 
Şu halde muhabbeti de Tanrı sıfatı bil, aşkı da. 
Azizim, korku Tanrı sıfatı olamaz.
Tanrı sıfatı nerede, bir avuç toprağın sıfatı nerede ? 
Sonradan yaratılanın sıfatı nerede, o pak ve önü sonu olmayan
Tanrı sıfatı nerede ? Aşkın sıfatını söylemeye koyulursam
yüz kıyamet kopar da yine noksan kalır.
Çünkü kıyametin kopacağı bir zaman, bu dünyanın  sonudur.
Fakat Tanrı sıfatına son nerede ? Aşkın beş yüz kanadı vardır.
Her kanadı, arştan yer altına kadar bütün kâinatı kaplar.
Korkak zâhit ayağıyla yürümeye çabalar.
Aşıklarsa şimşekten de hızlı uçarlar yelden de.
                               (_Mesnevi V. Cilt. Beyitler 2184)
_

Aşk Pazarı Bozuyor

Duymuyor, görmüyor, bakmıyor aşık
Almıyor, vermiyor, istemiyor aşık
Aşkını söylemiyor, başka dil konuşmuyor
Bilmiyor, bilemiyor, anlamıyor aşık

Bir zaman yaşıyor, bir zaman **ölüyor
**Bir zaman var, bir zaman yok oluyor aşık
Aşkın pazarında satılıyor  aşık
Pazarı bozuyor, dirhemi kırıyor, 
İnsanların keyfini kaçırıyor aşık…
Adına bir evren kurulurken, birden 
Bir pul bile etmiyor aşık

Ne alanı belli ne satanı,
Ne ruhu var ne bedeni…
Ben de aşık olacağım ama **heyhat !
**Bu yer şimdi pek berbat

Kendini ele verdi

Sevgiliye ayna olmuş da bilmez kendini
Kendi kendisiyle oynaşır görmez fendini
Boynuna geçirmiş Aşkın  en sıkı bendini
Sahibine uzar gider saklı kemendini

Aşktan nasib almadı bidar olmayanlar
Aşkın yüce bağından haberdar olmayanlar
Ruhunda yatan sırra hükümdar olmayanlar
Gizli derdin esrarına medar olmayanlar

Doğrusu bu ya ! kendini **ele verdi sufi
**Söyledi de Ah ! sırrını yele verdi sufi
Bîzeban idi derdini tele verdi sufi
Yaşıyorken nefsini ecele verdi sufi

Birden sardı ruhumu

Ankara aziz bir il
Bilmez bunu her cahil
Memleket
ona kefil
Varlığımıza delil

Bozkırın ortasında
Çağların arasında
Ruhun maverasında
Yüce macerasında

Yunus seslenir yine:
“Gördüm yapılır **şehir,
**Dahi yapılayazdım
Taş toprak arasında”

Birden sardı ruhumu
Ulu Pir’in konumu
Sordum ona yolumu
Hem sağımı solumu

Bir kalp atar bu yerde
Hem varlıkta hem serde
Devlet hüküm keserde
Görünür eserde

Rabbin varlığını bil
Şeytanı kalbinden sil
Kudurmuşluktan kesil
Bir gün gelir bir nesil

Herkese bir Mevlânâ

_Bir mektup ve cevap:
_
"Maalesef insanlar da Mevlana’yı Mevleviliği bu bahis mevzu kişi otoriteymiş gibi onlardan öğrenebileceklerini sanarak takip ediyorlar,işin kötüsü bunlara gazetelerde koca koca sutun veriliyor ve daha çok kişinin zihnini bulandırıyorlar eninde sonunda iş çeşmenin başındakiler neyi ne kadar kimden öğreneceğimizi belirliyorlar ve her zamanki gibi doğruyu bulmak çaba,emek istiyor"
cevap:
"Kimse Mevlânâ’yı anlatmaz, herkes kendi tercihlerini anlatır. Bu yüzden kim ne kadar çok konuşursa o kadar çok ve çeşitli “Mevlânâ" çıkıyor ortaya, Hz. Mevlânâ’nın büyüklüğü de burada zaten.. Herkese bir Mevlânâ düşüyor. Bütün bu anlatılanların toplamından siz de kendinize uygun bir Mevlânâ çıkarabilirsiniz.

Bitmeyen Huzur yolculuğu

Toplumun ateş unsuru, savaşçı (muharip) sınıftır. Bunlar ülkenin iç ve dış güvenliğini sağlar. Muharip sınıfın görevini hakkıyla yerine getirmemesi veya üstüne vazife olmayan işlere girişmesi, toplumun huzur ve sükûnunu alt üst eder.                  _Kınalızâde Ali efendi (1511-1584) “Ahlak-ı Alai”
_

Patrik Çarmıha gerildi


Osmanlı madalyalı Patrik hazretleri

Fener Rum Patriği Bartholemeos bir televizyon programında “Kendimi çarmıha gerilmiş gibi hissediyorum” dedi… İyi ya, bundan büyük ibadet mi olur ?  Hırıstiyanlar Cenabı İsa Ruhullah aleyhisselamın  gerildiği rivayet edilen ve adına çarmıh denilen, dört çiviyle birbirine çakılı iki tahta parçasının sembolik görüntüsünü,  iki bin yıldır göğüslerinde taşıyorlar. Eğer patrik kendini oraya çakılı hissetiyse mubarek olsun. Hakk C.C. niyetini ve ibadetini kabul etsin.

Patriği kim çarmıha gerdiyse büyük hizmette bulunmuştur. kendisine medyunu şükranız. Böylece 1700 yıllık makamın  sahibi “primüs im pares” (birincilerin en birincisi) kutsal Peder, evliya makamına ulaşmış demektir. O artık Tarsuslu Aziz Pavlos gibi yüce bir mertebe sahibidir. Fahişe imparatoriçe Teodora’ya karşı çıkarak İstanbul’dan Kayseri’ye yürüyerek gitme cezasına çarptırılan Ortodoks Kilisesi’nin  en değerli insanı, “altın ağızlı” lakabını taşıyan  Sen Jean Christostomos gibi adı Kilise tarihine altın harflerle yazılacaktır.

İstanbul’un fethinden sonra sultan Fatih’in o zamanki patriği neden çarmıha gererek göğe yükselmesine ön ayak olmadığını ? şimdi ben  merak ediyorum. Sultan Fatih böyle bir davranış bir yana, fetih öncesi dönemde kötü ellerde kaldığına işaretle makama karşı çıkan Scolariüs Gennadiüs’ü dahi Pamakaristos Kilisesinde patriklik tahtına oturtmuş ve yetkilerini sağlayarak savaşta tahrib olan Kilise’yi ihya etmiştir. Fener’in papazları bu tarihi gerçeği pek iyi bilirler.

Patrikhane yüzyıllarca Osmanlı hükümdarlarının koruması altında yaşamış bir Türk Müessesesidir. Dünya devleti Osmanlılar, yönettikleri uçsuz bucaksız topraklarda kendilerine cizye ödeyen Hırıstiyan teb’a’nın dini ihtiyaçlarını düzenlemesi için ona önemli bir devlet hizmeti vermişlerdi.. Fener Rum Patrikleri devlet protokolünde Şeyhülislam’dan sonra geliyordu. Her ne kadar Fetihte Ayasofya’dan taşınarak Fener’e kurulan Konstantin’in tahtında oturuyorsa da Patrik hazretleri, göğsünde Haç’ın yanında, Osmanlı arması taşıyordu.

Patrikhane asırlarca Devletle uyum içinde yaşamıştır. Bu güzide dini kurumun yönetimle ters düşmesi  eski tarihle “93 muharebesi"  adı ile anılan doğu-batı  iki cepheli ünlü “1877-1878 Türk Rus” savaşından sonradır. Çok acıdır ki bu savaşta yenilen Osmanlı askeri gücü, Rusların o zaman Ayastafonos denilen İstanbul’un batısındaki Yeşilköy’e kadar gelişlerini engelleyememiş ve  Patrikhane, hem savaş’ın sonucu, hem Rus yürüyüşu ve hem de Fransız ihtilali’nin etkisi ile Osmanlı İmparatorluğuna düşman kesilmiştir.

İplerin bu tarihten sonra kesin olarak koptuğu anlaşılıyor. Sultan II. Mahmut döneminde Patras eşkiyasına destek sağladığı gerekçesi ile musahip Halet Efendi’nin emriye, II. Gregoryos’un meşhur üçüncü kapı önünde asılması ile başlayan gerginlik, bu savaştan sonra zirve yapmış ve Fener Rum Patrikhanesi, varlığının sebebi olan  Türk devletleri ile bu gün de süren bir savaşa tutuşmuştur.

Patrikhane’nin hem Yunan isyanlarında ve hem Ortodoks kilisesine bağlı Rus saldırısında din kardeşlerinin yanında yer alması doğaldır. Ancak bu doğallığın içinde Türk Devletinin kendini savunması da doğaldır. Klepler tarafından yüz binlerce Müslüman’ın kalelerde doldurularak yakıldığı korkunç Yunan isyanları ve Koca bir  Rumeli kıtasının elden çıkarak Osmanlı Devletinin en az 20 milyon insanının hayatına mal olan “93” muharebesinde düşmana habire göz kırpan bu kuruluşa, Türklerin “hoş geldin” demesi beklenir miydi ?

Helal olsun Türk devletine !  Çarmıha gererek evliya yaptığı Patriğe bizim için de dua etmesini rıca ederiz. Kimbilir belki de gizli gizli müslümandır. Hakk hizmetini makbul tutsun.

Aşklar birbirine karıştı

   Paris’te oturan neyzen Kudsi Erguner bana son şebi arus dolayısıyle yayınlanan uygunsuz bir yazıyı göndererek fikrimi soruyor, cevabımdır :              “Elli senedir Mevlâna ile ilgili yazılar okurum daha bunun kadar seviyesiz olana rastlamadım. Bunu yazan kimse ne tasavvufu anlamış, ne bilenleri dinlemiş ne de bu alanda takvim yaprağı kadar yazı okumuş. Mecazî aşk ile bedeni aşkı böylesine birbirine karıştıran, ruhla bedeni kıyasıya harmanlayan bundan üstün bir yazı olamaz. Bir lise öğrencisi, ders ödevi olarak dahi bundan daha vakur bir yazı yazardı.

Şu cümlenin dehşetine bakınız :"boş vakitlerinde de ibadet eden aydın kişiler " bu sözler cenabı Peygamber’in çevresindeki “Eshab-ı Sufe için söyleniyor. Düşünebiliyor musunuz sayın Erguner ? Ebu Hureyre boş vakitlerinde namaz kılarmış... Bu yazıyı yayınlayan şaşkın gazeteye binlerce sitem olsun.

Bana gönderdiğiniz mektupta bir dergah mensubunun "Tasavvuf, sinesinde musevilik ve iseviliği de barındırır" dediğinden söz açılıyor. Bu saptama geçersizdir. Yersizdir. Dergah etiğine aykırıdır. Anlaşıldığına göre Osmanlı dergahları son iki yüzyılın “Laikler çağında” içindekilerle birlikte göçmüş, insanlar da binalarla birlikte yıkılmış.

Şimdi çoğu tamir oluyor, insanlar nasıl tamir olacak ? yeni çağın moda  insanları eğer bu ayağa kaldırılan  dergahlarda saltanat sürecekse, o yerler onarılmasa ve yıkılıp gitse daha iyi olurdu. Şerefli bir ömürle sona ulaşıp tarihe geçmiş olurlardı. Şimdi “Shopping Center” ucûbesine dönüşerek  üzerlerinde yer aldıkları aziz toprakları, sonsuza dek kirletmeye hazırlanıyorlar. Allahüalem. Saygılar ve sevgiler. "

Tebliğ baskıya sığmaz

Vahhabî eğilimli baskıcı bir yoruma cevabımdır:

"Namaz Allah'a (c.c.) ibadet için kılınır, kimsenin kimseye neden namaz kılmıyorsun ? demeye hakkı yoktur. Namaz kılıp kılmadığına dikkat etmeye dahi hakkı yoktur. Kimin kılıp kimin kılmadığını ? nerede ve nasıl ? kıldığını kim nereden bilecek ? Kul ile Yaradan arasına kim ne sıfatla girecek ? Kul'a Namazı Allah sorar, siz soramazsınız.

Bu soru tesadüfen dahi sorulduğunda namaz ibadetten çıkar, gösterişe dökülür. Lütfen iman konularında daha nazik ve dikkatli olunuz. Kraldan fazla kralcı olmayınız. Tavrınız Gayretullaha dokunabilir. Mümin kalbi nâziktir rencide olur. Ehli sünnette bu üslûb yoktur. "La ikrahe fiddin" var. Kimseyi dinden soğutmayınız.  "Emri bil ma'ruf-nehy-i münker"i aşmayınız. Ezan vaktinde namaz kılamayanın "keşke camide olsaydım..." şeklindeki üzüntüsünü dahi ibadet kabul eden Rabbülalemin'i hatırınızdan çıkarmayınız.

Tebliğ ve ikaz’dan şaşmayınız. İkaz vardır, tenbih yoktur. İsrar hiç yoktur. İslam’da ibadetsiz itikat mümkündür. Siz silahlı ilkel Vahhabî misiniz ? “namaz kılmayanın katli vaciptir" ” diyerek kan döken Vahhabîler, zaman aşımına uğramıştır. Tebliğ baskıya sığmaz. Sizinki baskının da ötesinde, düpedüz tehdid.
saygılar sunarım"

Beyoğlu'nda Mevlevi Kültürü

20 ocak 2010. Çarşamba saat 19.00 İstanbul Taksim Fransız Konsolosluğu. Fransızca-Türkçe Konferans Buyurun bekleriz.  Dostlarınızı da getirin. Herkesi davet edin. Şenlik olacak.