Karga Hattı Çıkacak

Hoca bana dedi ki – Telefonda yeni hatlar çıkmış, konuşkan hat, yazlık hat...kışlık hat... neden senin de bir hattın olmasın ? gak gak gak... Karga Hattı... Çığırtkan hat, çaçaron hat...geveze hat... Hocanın yüzüne dik dik baktım, acaba alay mı ediyor ? Aslında fena da olmaz... ben de bir “karga” hattı edinsem de zamana uysam dedim. Biliyorsunuz biz kargalar için bilgide sınır yoktur... Gak Gak. Biz herkesin sırrını bilir gereğinde söyler gereğinde saklarız. Gaaak... Hırrr... Bizim için sır diye bir şey yoktur. Biz sırdan nefret ederiz... Bir şey eğer sır ise içinde mutlaka bir bit yeniği vardır...Sır'da suç olur. Sır saklanırsa suç da saklanır Gak...Gak tıkır... Nice nice suçlar barınır taş gibi sırların içinde... Sır suç'un kara para aklayıcısıdır. Suç sırda doğar,büğür yeşerir... Bataklık faresi gibi... Suç'u sır doğurur... Kucağında besler, büyütür. Ne suçları örtüp basar, saklar yok eder o nice nice çelik bedenli sırlar... o yüzden sır olmasın isteriz... Sır küpleri kırılsın, suçlar açığa çıksın isteriz... Yaaa...Gak.Guk. Tak...Tak...Ancak bir kuşkumuz var... Kişisel sırlar ve suçlar yine de saklanmalı... onlara kimse dokunmamalı, o kişinin özgürlüğüdür, fakat toplumsal sır açığa çıkarılmalı... Gak Guk...Bir sır eğer topluma zarar verecekse onu ifşa etmeli... İnsanlar sır saklar ama toplumlar saklamamalı... Gak...Gak...Zaten artık sır saklamak da zorlaştı... Alıyorsunuz eve bir bilgisayar, basıyorsunuz “google” ye söylüyor size karınızın o gün nerelerde dolaştığını... Basıyorsunuz bir başka düğmeye, söylüyor size cebinizde kaç para var...Tıklıyorsunuz bir yeri,öğreniyorsunuz bir başka yeri... ulaşıyorsunuz her türlü tehlikeli bilgiye... varıyorsunuz erişilmez bir vadiye. Bir daha, bir daha... Şaşıp kalıyorsunuz... tıklıya tıklıya tık nefes oluyorsunuz... Gak, Gak, Gaaaak. Google bizim rakibimiz. Google varken bize iş düşmüyor... Yakında ocağımıza incir dikecek. Kendimizi savunmalıyız... Gak... Gak... Gak. Savunmaya geçmeliyiz. En iyi savunma saldırıdır. Birilerini korkutup geriletmeliyiz. Bizim de bir hattımız olsun. Gak. Hatımızın adı “karga” olsun. Bizi arayan en son “karga” haberlerini öğrensin.Bize en yüksek parayı ödesinler... değil mi “kargazede” dostlar... Gak. Hırrr... Fırrr...

Memduh Karaib'lere Gitti

Hoca'nın Galatasaray lisesinden yakın arkadaşı sanayici Memduh Üretmen'e İstanbul'daki yol kısıtlamaları dolayısıyla hafta başınde evine giremeyeceğini söylemişler... Gak...Gak...Gak. Memduh bey'in evi Beşiktaşın üzerinde Yahya Efendi mezarlığının arkasındaki korulukta... Gak. Evin tek bir girişi varmış, o da yasaklı yola uzanıyor... Memduh bey de kızmış çantasını almış Atlas Okyanusundaki Karaiblere gitmiş. 17 bin işçi çalıştıran 120'den fazla sanayi kuruluşunun sahibi ünlü iş ve üretim adamı Memduh Üretmen, İstanbul'daki NATO işgali dolayısıyla hafta sonunda soluğu Karaiblerde almış. Gak, Gak Gak...hırrrr. Hoca elli senelik arkadaşı Memduh'a demiş ki – Sen artık oradan geri gelme, fabrikalarını Karaib adalarından yönet... hatta o adalardan birinin adı da Türk adasıdır, oraya yerleş iyi gelir... gak...gak... Hoca diyor ki “İstanbul'un başına gelen bu felaket devam edecek... Bu gün Nato yarın başka bir şey... Çünkü Nato kafa, nato mermer... gak, gak, gak...bu ülkenin yöneticilerinin “yasaklama krizi” hele bir tutmaya görsün, suların alçağa akmasını, rüzgarın deli gibi esmesini, kuşların uçmasını köpeklerin havlamasını, anaların çocuk doğurmasını, toprakların bitki üretmesini, imamların ölü gömmesini, her bir şeyi yasaklayabilirler... Gak...guk.... Daha neler neler yasaklayabilirler...Hayatı durdurmak ellerindedir. Gak Gak. Sonu gelmez bu işin. Bir tarihte Bush İngiltereye gidecekti... Gak. Amerikan polisleri Londra'da İngilizlere her yeri kapattırmaya kalktılar... Sokakları, yolları, meydanları, parkları...Sonunda İngilizler kalayı bastılar... Hiç kuşku yok, Burada da yolları bağlayanlar Amerikan polisleridir... Tayyip gazetecilere rıca etti... – Yazmayın ! dedi. Onlar da yazmadılar... korkunç “rıca” sansürü yine çalıştı. gak, gak takırrrrr... Ama ben kargayım duyarım da, söylerim de, yazarım da... CİA'daki karga'lardan öğrendim... Uzun yıllar önce Misuri isimli, savaş artığı ünlü Amerikan zırhlısı Türkiye'ye geldiğinde İstanbul valiliği kerhaneleri badana ettirmişti... Amerikan gemicilerini ağırlamak için... Gak...gak...gak... İşte şimdi de Bush'u ağırlıyorlar... 24 milyon Afgan, 22 milyon Iraklı'nın kanını torbaya koyup boynuna asan savunma bakanı Rumsfeld'i de yanında beraber...Gak...gak...tıssss... Hoca izin vermedi, yoksa ben de 1957 mezunu, Okuldaki numarası 1347 olan Memduh Üretmen'le birlikte Karaiblere uçardım. Gak Gak. Söylentiye göre Memduh Üretmen Karaib adalarına kızını evlendirmeye gitmiş... Bilmem artık neden... Gak. Turrrr...

Biri Ustaya Çarptı

Usta Mısır çarşısında gidiyordu. Bir tezgahtar çocuğun Japon turistlere japonca birşeyler söylediğini gördü. Hoşuna gitti, çocuğa soru sormak istedi, sert bir dönüş yapınca biri üstüne çıktı… şiddetli bir çarpışma oldu. Usta isyan etti – Bu kadar da olmaz, diye bağırdı. Ustaya çarpan geri döndü – Ben yolumda gidiyordum, sen bana çarptın dedi. Usta hiç istifini bozmadı, adamın beklediği tepkiyi göstermedi…Gak Gak Gak…Hıııı…takır. Adama doğru bir adım attı, gözlerinin içine bakarak – Tabii ki ben çarptım… Senin gibi adama çarparım ben… dedi. Adam şaşırdı, gülsün mü ? sertleşsin mi karar veremedi… İçinden “bir deliye çattım” demiş olacak ki uzaklaşmayı yeğledi… Adam giderken Usta Japonca konuşan çırakla sohbete dalmıştı. Çocuğun Japonca dersi aldığını öğrendi…- Japonca bilgini ilerlet olûm, yakında Japonlar burayı işgal edecek…dedi. Gak…Gak Gak… Çocuk cıvıl cıvıl gözlerle Usta'nın arkasından bakarken Usta uzaklaştı… aklı çarpan adamda… Gak.Gak. Usta Mısır Çarşısının içinde ağır aksak yürümeye devam ederken birinin daha üzerine geldiğini gördü… Adamı nışanlayıp öyle bir omuz attı ki, vatandaş sendelledi, düşecek gibi oldu, ama hayret, geri dönüp de – Bana kim vurdu…? diye bakmadı. Başı önde yoluna devam etti…Gak. Guk… İstanbul'da Karaköy'de, Eminönü'nde insanlar devamlı çarpışıyor… Herkes öylesine alışkın ki kimse itiraz etmiyor… Çarpılan, çarpanın yüzüne bile bakmıyor…Gak Gak. Biz kargalar da çarpışsak mı acaba ? Usta Üsküdar vapuruna doğrulurken kar yağmaya başladı… Önünde giden gençlerin sesi duyuldu.Biri – Eski kar kalkmadan yenisi geldi…dedi. Usta taaccüp etti. İçinden – Öyle bir kural mı var ? dedi…Eskisi kalkmadan yenisi gelmez mi ? Öncekiler gitmeden biz neden geldik… ? Bizden sonrakiler neden geliyor ? Gak Guk… Usta hayatta iki şeyi seviyor… Akşamüstü yazı odasındaki “çekyat-it otur” üzerimde uyumayı, bir de sokaklarda aylak gezmeyi… Minderde öyle güzel uyuyor ki, beni de uyutuyor… Gak Gak… Sokaklarda öyle hayran dolaşıyor ki, beni de keyiflendiriyor.Hep yanında uçuruyorum,hiç ayrılamıyorum Bu bir sır… Bu sırra eremeyenler Ustayı terk ettiler…Usta da ağladı, sızladı, yandı yakıldı.Yaaa... Gak Guk Tısss...

Uzun Zamandır Yoktum

Uzun zamandır yoktum. Buralarda değildim. Hoca bana görev verdi. – Git bir yer bul, taşınalım, dedi. Hoca Sapanca'dan memnun değil. Göl havası Hoca'ya iyi gelmedi… Yosun ve iod kokulu bir deniz kenarı arıyor. Dostları Hoca'ya Şile'yi tavsiye ettiler… Hoca bu fikri beğendi. Lakin aklı Mudanya'da. Hoca Mudanyalı'dır. 1938 yılında bu şirin deniz kenarında kasabanın doktoru Muhlis bey'in üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelmişÃ¢â‚¬Â¦ Anası kız istermiş, kız olmadı diye döğünmüşler… Bu sebeble anası Hacer İhsan hanım, nevzatın saçlarını altı yaşına kadar uzatmış. Hoca çocukluk resimlerine bakarken anlamlı anlamlı gülüyor… anasına freudien bir sitem sarkıtıyor… Neyse fazla karıştırma.. Gak…Gak Gak… zırrrr. Hoca'nın ilk okul arkadaşı matbaacı Dündar ikide bir telefon edip Hoca'yı Mudanya'ya çağırıyor. Hoca'nin aklında bir de Sakızköy var… Sakızköy Trakya'da Lüleburgaz'a bağlı 600 haneli bir köy. Nufusu 2000 dolaylarında. Hoca bu köyde 1962-64 arasında asker-öğretmen olarak kalmıştı. Birinci sene dördüncü sınıfları , ikinci sene ikinci sınıfları okuttu. Köylüler ve öğrenciler Hoca'yı kırk sene unutmadılar… Hoca her yıl bayramda, düğünlerde Köy'e giderdi. Şimdi Sakız köylüler Hoca'yı yana yakıla davet ediyorlar. O'na bir de çiflik hediye ettiler. İçinde evi de var….Bol ağaçlı… Bana uçacak ve konacak yer gani, gak…gak…gak… Hoca güç karar verir ama sağlam karar verir. Bekliyorum acaba yeni uçuş alanlarımız neresi olacak ? Hoca beni bir yerlerde uçuracak… ama nerede ? Gelecek hafta her üç yere de gidip bakacağım. Gak…Gak…Gak. Hoca'ya haber getireceğim… Hoca “sürpriz”lerin adamıdır. Hiç bilmediğim bir yerlere de uçurabilir beni… Bekliyorum. Gak Gak. Tısss

Usta Havlu Atıyor

WEB sayfasının istediği kıvamda ilgi görmeyişinden yakınan usta, yakında havluyu atmaya hazırlanıyor... Bir süredir kendi dostlarının teşvikleriyle, yakınmalarıyla işi götüren usta e-mail eksikliğinden iyice dertlere uğradı... İşin gidişatından kuşku duyuyor... Verilen emeğin zayi olmasından endişe ediyor... Gaaa... Gak... Gak. Usta bu sayfaya yazdığı yazıları bir zamanlar akşamları Orta Doğu gazetesine de gönderir ertesi sabah gazeteyi açtığında yazısını görünce keyiflenirdi. Gak... Gak. Sonra bir gün Orta Doğu gazetesinden ayda 100 lira istedi.Vermediler... Bütün israrlara, inatlaşmalara rağmen gazetenin sahibi Zeki Saracoğlu 30 yıllık ustaya 30 günlük yazı karşılığında ayda yüz lira bile vermedi... Halbukı usta yetmişli yılların başında o gazeteyi kuranların arasındaydı. O zaman Usta yazı işini bıraktı... Parasından değil, ilgi görmeyişinden... Çevirdi işi WEB sayfasına... ama gelin görün ki bir buçuk yıldır devam eden VEB sayfası da ilgisizlik belasına uğrayınca Usta bu “bu işlerden hayır yok...” dedi. GaK... Gak... Gak.Yazar-çizer takımının ilgiye ihtiyacı vardır. Bu adamlar ilgi olmayınca yaptıkları işi sürdüremezler. İlgi olmadı mı, bilgi de olmaz... İlgisiz bilgi bilgisiz ilgi işe yaramaz...Yazarlık bir çeşit “marifettir” yani hüner... eskiler demişler ki “ maarifet iltifata tabidir, iltifatsız meta'zayidir...” bugünkü türkçe ile “ hüner ilgiye bağlıdır, ilgi görmeyen hüner kayıptır...” İşte böyle,... Gak... Gak. Malları satılmayan bizim usta yakında kepengi indirecek... İflas bayrağını çekecek, işe son verecek... Bağrına taş basarak kalemini Boğaz köprüsünden aşağı atacak... Bilgisayarlarını bit pazarında satacak... Kitaplarını mezata verecek... arşivini kese kağıtçılara devredecek... kırk yıldır çektiği resimleri de köşe bakkalına... Ihı... Ihı... Ihı... Gak. Tasss, Tuss takır. tıkır. (Gagayı dala sürtme sesi...)Hoşça kalın...

Sarhoş Karga Yakalandı

Reuters ajansının Geçen Pazartesi günü Berlin'den verdiği bir habere göre Alman polisi sarhoş bir kargayı yakaladı Ha...Ha...Ha...gak...gak...gak... hıııı...hı...hı... Karga'nın ne içip sarhoş olduğu anlaşılmadı ama verdiği zarara bakılırsa oldukça güçlü bir alkol almış olmalı. Alman kargası ne içer...? Bira içer. Fransız kargası olsa “armanyak” içer “kalvados” içer...Bununki pek bira sarhoşluğuna benzemiyor zira olaya el koyan Dortmund polisi diyor ki “Karga tamamiyle sarhoştu...” Polisin varsayımına göre sarhoş karga, kediler için hazırlanmış bir gıda yüzünden kafayı bulmuş... gak...gak...gak... Bir kadına ve bir genç kıza saldıran Karga ytakalanarak hayvanlar için hazırlanmış bir “sığınma evine” kapatılmış. Bu karga ırkımızın şerefine leke sürdü...Gak.Gak.Gak. Ben böyle işe kızarım. Zira şimdiye kadar bir karganın kafayı çekerek ona buna saldırdığı hiç duyulmadı... Kargaların içki içtiği de duyulmadı...İçsele bile insanlar gibi sarhoş olup pislik ettiklerini kimse görmedi... Gak Gak...ıhı...ıhı... Özür dilerim o yaşlı kadın ve genç kızdan... Her toplumda iyiler ve kötüler vardır... İyi kargaların hatırına kötü kargaları affetsinler. Onsekiz günlükten küçük kargalara da içki satılmasın... tısss...

Levent'in Kılıcı Kayıp

Çağrı'nın babası,Zeyneb'in kocası, benim kıymetli komşum, yarı vefakârım Levent'in değil. Barbaros Hayrettin Paşa'nın sol yanına duran Llevent'in kılıcı kayıp. Hem yıllardır kayıp. Gak...Gak...Gak... ben eskiden o kılıcın üzerine konar öterdim, kılıç bir gecede kayboldu. Birileri bronz kılıcı, kel kafalı, pala bıyıklı, boronz'dan dökülme Levent'in elinden alıp sırra kadem bastılar... Anlaşılan kırklı yıllarda heykeltraş bu kılıcı tam yerine oturtmamış, leventin eline tutuşturmuş...Son zamanda oynuyordu... Çalınması zor olmamıştır... aşağıdan dürtüp düşürmüş olmalılar... Ertesi sabah heykelin önünden geçenler kılıcı yerinde göremeyince hayıflandılar... İstanbul'da Beşiktaş'ta Barbaros parkında, Hayrettin Paşa'nın türbesinin doğu yamacında yer alan heykel kompleksinin sol tarafındaki Levent heykelinin elinde şimdi kılıç yok... Hani başta Hayrettin Paşa olmak üzere bu heykeller hep birden canlanıp Amiral baştardasında denize açılsalar asker silahsız döğüşecek... Gak Gak Gak... Park geçenlerde onarıma girdi... Yıkılan veya yıkılacak olan ağaçlardan bazıları ayıklandı... Onarım sürüyor...Gak Gak Gak...tısssss. Bakalım birileri o levent'in kılıcını bulup yerine takacak mı ? veya eksik heykel acaba kimin dikkatini çekecek...? Parkın onarımı biter, büyük adamlar kurdeleler keser, bayraklı nutuklu açılış yapılır ve ben yine o kılıcı yerinde görmezsem işte o zaman gülmekten katılır... Kargaca naralar atarım. Gak Gak Gaaaaaaak...Heeeeey

Taksimde Bir Dinazor

İki ilkokul çocuğu Taksim'de kazılan tunel çukuruna aralıktan bakıyor...- Ne var ? diye usta da eğilip baktı... Devasa bir kazı. Yukardan adam düşse çukurun dibine on dakikada varır. Bir kedi atlasa aşağı inmeden havada ölür... Önünde lokomotifi ile dokuz vagonluk bir tren katarı, kenardan kayıp çukura dolsa üstünü örttüklerinde enkaz farkedilmez... Arızalanmış bir Boeing 127 yolcu uçağı gökyüzünden süzülüp yere çakılırken çukura denk gelse, ne cock bit'i ne de kuyruğu dışarda kalmaz... Kara kutusu sır olur, arayanın başına dert açar. Dipten gökdelen yapmaya kalksalar yüzüncü kattan yürür çıkar Taksim Sütiş'te kazandibi yemeye gidersiniz...Mersin Korikos'taki cehennem mağarası gibi bir şey... Nasıl da kazmışlar, ben bile içine girip uçmaya cesaret edemem, Bir hafta dolaşsam kanadım bir yere değmez... gak...gak...gak... tısss... Kabataş'tan Taksime Tunel kazıyorlar. Bu yönetimin kazması gümüşten, sapı altın kaplı... Yeryüzünü kazmaya bayılıyor...Kazdıkça kazıyor, Dünyayı deliyor...deldikçe delmeye doyamıyor...gak gak...neyse... Ustanın yaklaştığını gören iki çocuktan biri seslendi – Bu çukurdan Dinasor çıkar mı ? Usta şaşırdı hafifçe güldü... –Nereden çıkacak dinasor ? dedi. Çocuk cevap verdi – Bu çukurdan... – Sen dinasor gördün mü ? dedi usta... Çocuk yerinde duramıyor... zıp zıp zıplıyor...afacan bir şey... Ekran önlerinde geçen deli, uçuk saatlar yüzünden küçücük kafasında sanal, görsel, yaşamsal birbirine karışmış... Gak Gak Gak... Bizim pır pır yavrulara benziyor... Sonra çocukla Usta şöylece söyleştiler... – TV'de gördüm, kuyruğu, kocaman kafası var... kemiğinden başka bir hayvan doğdu... çok kötü bir hayvan... –Ne bildin kötü olduğunu...? –İnsan yiyor, çocukları parçalıyor. Usta yürüdü... Yürürken geriye çocuğa selendi – Bu çukurdan dinasor çıkmaz... yakında Ali Müfit Gürtuna çıkacak...

Hoca Viktor'u Sevdi

Gak...Gak...Gak... Kıskandım. Hoca Viktoru sevdi... Bana yüz vermiyor... Darıldı mı ? nedir. Hoca geçen hafta sonunda Sapanca'nın güneyindeki dağ köylerine doğru gezintiye çıktı... Ben de Hocanın 93 model ford'unun üzerinde... Bir vadiye geldik... Etraf yüksek dağlar... Bunca yıllık kargayım hiç böyle muhteşem yer görmemiştim. Gak... Gak. Çevreye göz atayım diye yükseklere uçtum. Gak...Gak...Gak... Hıı... Hacı Mercan yolunun kuzeyinden Sükriye düzlüğüne varmışız. Hoca orada yeni aldığı digital Nikon'la resimler çekti... WEB'ine koyarsa görürsünüz. Dere yatağından görüntü yakaladı... Resim çekerken kimseyi yanına sokmaz... Gülmez,konuşmaz. Gevezelik edene kızar... – Şuradan çek, buradan çek diyene dik dik bakar... Huyunu bildiğimden uzak durdum. Tısss... Sonra Dere kenarından Şükriye köyüne doğru yola çıktılar. Bir yerde durdular. Hoca indi... Arkadan bir eşekle birkaç delikanlı geliyor... Hoca yaklaştı... – Bu eşeğin adı ne ? diye sordu. Eşeğin üzerindeki sarışın çocuk – Viktor dedi... Eşşeğin adı Viktor. Hoca Viktor'u sevdi, başını, kulaklarını okşadı... Resmini çekti... Gak Gak Gak... Kısanırım tabii... Ama ses çıkarmadım tısss. Ayrılırken Viktor'un üzerindeki çocuk Hocaya teşekkür etti. “Resmi ne zaman alırım” demedi. Hoca da buna çok sevindi. Hoca “resmini isteyenlerden” sıkılır. O yüzden son zamanlarda hep çiçek resmi çekiyor... Çiçekler resimlerini istemezlermiş... Gak Gak Gak hıııı...gırrrr... Akşam dönerken bir de değirmene uğradılar. En az yüz yıllık... Gak Gak. Rumlardan kalma değirmen... Biliyorsunuz, buralarda eskiden Rum köyleri varmış. Sonra Rumlar kaçmış... Koza'dan ipek' ten zengin olanlar yüz yıl önce İstanbul'a yerleşmişler...Ortaköy, Bomonti, Şişliyi kurmuşlar... Hı...Hı. Hoca dedi ki- Haftaya yine buraya geliriz, Rum taklidi yapar eski yerlerimizi sorarız. Acaba yeni AB uyum yasalarına göre eski tarlalarımızı bize verirler mi dersiniz ? Gak Gak... Hı,Hı, bırrr...(Gülme sesi) Ben kargayım ya...işte buna çok güldüm... Uçtum yükseklere çıktım... Aşağı baktım Viktor da gülüyor...

Yaramaz Ustaya Tosladı

Akşamüstü Kadıköy'ün üzerinde uçarken baktım Moda tarafına doğru sefer edecek nostalji tramvayının ray döşemesi bitmiş...telleri de takılmış... Ama vagonlardan haber yok... Acaba dedim, geldi de depoda mı duruyor ? O taraflara doğru uçtum , hiçbir şey göremedim... Bir zamanlar buralarda dolaşan eski tramvayları Kuş dili çayırında müze yapıp oraya koymuşlardı... Bu müze sonradan yağmalanıp eserleri parçalandı ya... neyse gidip oraya da baktım bir şey göremedim... Kadıköy belediyesi galiba daha tramvayları satın almadı... belki de aldı bir yerlere sakladı... açılışta sürpriz yapacak... Bu Moda tramvayına da aklım ermiyor...Eskiden Kadıköy'de Bostancıya kadar çalışan tramvayların en neş'elisi Fenerbahçe tramvayıydı... Yazın yanlardaki camekanları söker renkli tenteler asarlardı... Ben yavruyken bayılırdım o tramvaylara...Gak...gak. Sıcak günlerde rüzgarlana rüzgarlana tentelerini savurarak ne şirin geçerlerdi Kalamış sahillerinden... Eski Kadıköy'ü kartpostalda bile izlememiş avanak sülalesi, O muhteşem Fenerbahçe tramvayının yerine Moda tramvayı icat etti... Tramvay o yıllarda Altı yoldan üçe ayrıldığında en uyuz vagonlar Moda'ya yönelirdi... İşte şimdi onu yeniden çalıştıracaklar... Nasıl da bulurlar en olmayacak şeyi ... gak...gak...gak... Ben onların üzerine konmam... Sizin yapacağınız tramvayın üzerine etmem bile... Gak Gak Gak... hı...hı...hı...caaaaart.