Edebiniz daim olsun

sari-gul-1.jpg

Dininiz mubarek olsun Tarikatiniz kutlu olsun Edebiniz daim olsun Ruhunuz altınla dolsun

Dünyanız şen olsun Ahretiniz mamur olsun Cümle ahvaliniz edep olsun Edebiniz daim olsun Ruhunuz altınla dolsun

Varın gidin yolunuza Sormayın olanları Her bir olanın adını Edeb koyun, edeb koyun

Edebdir işlerin aslı Edebten doğdu şu zaman faslı Edebiniz daim olsun Ruhunuz altınla dolsun

Edeptir edepler şahı Kan yürür bilmez anı Damarda edeb var Edeptir silen yalanları

Ağaçta yürüyen su Edeptir, oduna can verir İstersen odun kal O da bir nasiptir

Nasipsizlik de nasiptir Edepsizlik de edeptir Edeb'e yol verir Ûsul erkân bildirir

Ya ahi, sen bu işlere karışma Teslim ol, sırrı Hilkatle yarışma

Sarı Şeyh

İşte o kadar

mevlana.jpg

O yüz, âşık değildir. Onun görünüşü öyledir. Yer, içer, söyler. İşte o kadar... Bütün işi gücü bunlardır. Gökyüzünde bile işi hâtâlı ve suçlu olanın, yer yüzündeki İşlerine şaşmamalı. Mevlana

Söylenecek ne kaldı ?

sus.jpg

Ben mi bıraktım söylemeyi Sen mi kestin dinlemeyi Ben miyim susan söylemeyen Sen misin kesen dinlemeyen

Dinleyen yoksa Konuşan da yok Konuşan yoksa Dinleyen de yok

Hem konuşan, hem dinleyen Ve  konuştuklarımız: Onlar yoksa İkisi de yok Ne konuşan, ne dinleyen

Hiçbir şey konuşmadan Saatlerce konuşanlar var Hiçbir şey söylemeden Durmaksızın anlatanlar var

Ne söylediğini bir bilsem Seni günlerce dinleyeceğim Ne söylediğimi bir bilsem Sana günlerce anlatacağım

Söyleyen söylemeyenden aşağılık Söylemeyen söyleyenden huysuz Ne söyleyenin,  ne söylemeyenin Söylenecek nesi var ?

Söylesen de bir, söylemesen de Anlasan da bir, anlamasan da Bak gör ki artık yeryüzünde Söylenecek ne kaldı ?                            Sarı Şeyh

O, ruhumuzun sesiydi

munir.jpg Münir Nureddin Harbiye, Mart 1968 Foto: Nezih Uzel

(Arşiv'den) Mevleviler mezarlığa “hamuşan “diyorlar. Yani “susanlar” demek. 28 nisan 1981 günü Münir Nureddin Selçuk’un cenazesini Teşvikiye Camii’nden alıp Rumeli Hisarı’ndaki “Aşiyan mezarlığına” götürdüğümüzde artık oranın da “hamuşan” olduğunu düşünüyordum. Münir Nureddin Hamuşan’a sırlanmıştı. “Susmuş” değil “sesini duyuramaz olmuştu” O günden sonra o gür ve ilahi sesi sadece cılız plaklarda ve yetersiz kayıtlarda dinleyebilecektik.

Ruh, insan, ses, kulak ve idrak çizgisinden geriye sadece ufak bir iz kalmıştı. Bir musiki “susmuştu”. Susan ve ebediyete intikal eden sadece fani bir vücüt değil bir “ses ve tel” medeniyetiydi:

“Bir bitmeyecek zevk verirken beste Bir tel kopar, ahenk ebediyyen kesilir”

Evet bir “tel kopmuş” ve “ahenk “ebediyyen” kesilmişti. Hayatımızın, ruhumuzun sesiydi O, Bir neslin.. Bir insan topluluğunun ihtişamlı ifadesiydi. Söyleyen o değildi. Kalabalığın ruhuydu. O ruh coşup kaynadıkça, o ustanın ağzından dile geliyor, o yörede canlanıyordu.

“Bir ses ki sükûn ve sonsuzluk Bir ses ki hayat olmuştu bize”

Nice insanların gençlikleri, orta yaşlılıkları Münir Nureddin’in şarkıları ile geçmişti. Bu şarkılarda insanların saz ve sesle söylemek istedikleri her şey vardı. San’atçı o insanların adına konuşuyor, o insanların ruhlarını sergiliyordu. Selçuk’un sesinden yankılanan bir insan neslinin sesiydi . Münir bey bu dünyadan göçtü. Arkasından derin bir iz buraktı . Bu iz bazılarının müzik zevki değişmedikçe ruh ve belleklerinden silinip kaybolacağa benzemiyor.

Bir Germiyan beyi

Ülkemizde yakın çağların en büyük ses ustası olan Münir Nureddin Selçuk 1900 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Osmanlı Sadaret dairesi amiri ve Divan-ı Humayun muavinlerinden Nureddin bey’di Annesi Kütahyalı Hacı Ali Paşa ve sadrazam Abdurrahman Paşa soyundandı. Böylece ana tarafından Selçuk’lu Germiyan sülalesine dayanan Münir Nureddin sonradan Selçuk soyadını aldı.

levni.jpg  Münir bey’in musikide dehası daha pek küçük yaşlarda ortaya çıkmıştı. Yaşı ulaştığında onu devrin tanınmış musikişinaslarından Yeniköy’li Hasan bey’in talebesi Ethem Efendi’nin Kadıköy’de açtığı “Dar-ül Feyz-i Musiki” mektebine verdiler. Bu okula üç sene devam eden Münir Nureddin, şöhreti Türkiye sınırlarını aşmış olan üstad müzikolog Rauf Yekta bey’in aracılığıyla Zekaidedezade Ahmet ve Hoca Ziya bey’lerin rahle-i tedrisine oturdu.

Türkiye Birinci Dünya Harbine girdiğinde Münir Nureddin Selçuk artık bir delikanlıydı. Musikiyi san’at ve meslek edinmişti. İstanbul’un musik çevrelerinde adı geçiyordu. Musiki bilenlerin ve eski-yeni muzik zevki taşıyanların dikkatini çekmişti. O sırada Rauf Yekta ve Leon Hancıyan Kadıköy’de “Şark Musiki Mektebi”adı altında bir musiki mektebi açmışlardı. Kurucularının saygınlığı dolayısıyle pek kısa bir zamanda şöhretin zirvesine ulaşan  bu okul,  Münir bey’e kucak açtı. Selçuk’un musiki aleminde bir yıldız gibi parlayışı bu “Şark Musiki Mektebi” yıllarına rastlamaktadır.

Okulun verdiği sayısız konserlerin tek ve vazgeçilmez solisti Münir Nureddin Selçuk bu tarihten kısa bir zaman sonra müzikte tehtıne oturmuş ve vefatına kadar bu tahtı korumuştu.

Düzgün okuma yeteneği

Münir Nureddin Selçuk eskilerin “Sehl-i Mümteni” cümlesi ile anlatmaya çalıştıkları “düzgün okuma” yeteneğine sahiptı. Yine eskilerin “Fem-i Muhsin” “düzgün okuyan ağız” geleneğine sahip kişilerin gözetiminde yetişmişti. Buna şimdi “detone olmadan okuma” diyorlar. Selçuk’un en büyük özelliği ulaşılmaz tekniklerini geniş bir musiki kültürü ile birleştirmesiydi. Okuduğu her eserin hakkını verir, o anda bestekarın anlatmak istediği her şeyi derinde kavrar, adeta duygu yönünden bestekarla birleşirdi.

Eserlerin, ekollerin, besekarların, tavırların adamıydı. Kendi besteleri de vardı. Bunlar bir ekoldü. Okunması, çalınması zor eserlerdi. Münir bey’in yeteneklerine yakın yetenekler isteyen eserlerdi. Münir Nureddine Selçuk’u tanımamış, ondan derinlemesine etkilenmemiş kişiler bu eserleri okuyamazlardı. Bu gün de okuyamazlar.

Sır devamlı yenileşmede

Münir Nureddin Selçuk musikimizde “şarkı form”un ötesinde yeralan, beste, kar, ağır semai, yürük semai gibi pek çok formun özel tavırlarını çok iyi bilir ve her formu kendi sınıfı içinde değerlendirdi.  Münir bey’in altmış yıl sahnelerden inmeyişinin sırrı buradadır. Bu sırrı bir köşesinden aralamaya çalışırsak o fevkalade üstün yaradılıştaki kişinin diğer dahilerle ortak noktasını buluruz. Bu nokta “yenileşme” daima “yeni kalmak” her anı “ayrı yaşamak böylece başta san’at olmak üzere her zaman “canlı vve taze” kalmaktır denebilir. Bu konuda en güçlü söz yine her zamanki gibi Mevlana’nın:

“Nevbeti köhne füruşan dergüzeşt Nevfüruşanı muin bazarı mast”

“Eski satanların nöbeti geçti Benim pazarım yenilik pazarıdır”

Yerleşmiş, oturmuş, dogmalaşmış, donuk şekiller doğurmuş, katılıp kalmış şeylerin sanatta pek yeri olmuyor. O san’at değil ancak “hüner” olabilir. Hele Türk Musikisinin derin sırları içinde böyle bir tavır hiç yer almıyor. Bu musiki tarzının tabiatında muazzam ve dengeli bir yenilenme dinamiği var. Bir eser, bir beste, bir şarkı her çalınışında sanki ilk defa çalınıyor gibidir.

Melodi’nin ana hatları muhafaza edilirken müzisyenlerin “çiçek” tabir ettikleri ve her icrada değişen ufak motiflerde saklı bu “yenileşme” dinamiği  musikimizin en güçlü yanıdır. Dinleyici ana melodiyi ezberledikten sonra kendi iç dünyasının hareketlerini, heyecanını, derin neş’esini işte tam bu “çiçeklerde” bulur. Her zaman yapılmaz  bu “çiçekler” Ona karar verecek olan icracının değişken, anlık, ve genellikle dinleyicilerle birlikte geliştirdiği duygulardır.

Dinlemek de san’attı

Münir Nureddin Bey’i dinlemek bile san’attı. O ulu kişiyi dinlerken ona birşeyler verdiğinizi de hissederdiniz. Adeta şarkıyı siz söylüyordunuz. Salona hakim oluşu, dinleyiciyi daha ilk anlarda ele geçirişi, dinleyicinin ona teslim oluşunun sayısız örnekleri o ilahi konserlerin unutulmaz anıları arasında tüm canlılığını koruyor. Münir bey “Hamuşan”a sırlandı. Sırlanan vücuduydu. Sesi hala gönüllerde çınlıyor.

Notlar

*Münir bey Türk Musikisinde pek çok ilkin adamıydı. Sahneye getirdiği reformlar biyografi yazarlarının dikkatinden kaçacak kadar fazladır. Münir bey  sahnede ilk defa ayakta konser veren kişidir. O zaman kadar solistler iskemlelere oturarak fasıl tarzı konserlerini tamamlarlardı. Münir bey ilk defa “frak, simokin ve papyon gravatla “sahneye çıkan solisttir.

*Münir Nureddin Selçuk hocası Ali Rıfat Çağatay’dan sonra ilk defa koro’nun karşısına çıkıp modern manada konser yöneten kişidir. Ancak  Münir bey yönettiği konserlerde, Ali Rıfat Çağatay kullandığı halde “baget” isimli şef sopası kullanmamış, buna lüzum görmemişti.

mevlana.jpg  *Münir bey dini musikide de söz sahibiydi. Kasımpaşa Çürüklük Dergahı postnişini şeyh Mustafa Efendi’den “naat-ı Mevlana “meşketmişti. Kendi bestesi olan ilahileri de vardı. Bunları her zaman ortaya çıkarmaz otuz yılla yakın başında bulunduğu Konservatuvar İcra Hey’etinin yılda bir defa düzenlediği “dini” konserlerde okuturdu. İlahileri tekke tarzında değildi. Biz onlara “salon ilahisi” derdik. Mevlânâ’dan tercüme “Ney’le konuştum dedim, bana derdini söyle” ve “Git ey akan gözyaşım “ güfteli ilahilerin besteleri kendisinindir.

*Münir bey fazla konuşkan bir insan değildi. Bulunduğu meclislerde pek ağzını açmaz, konuşulanları dinlemeyi tercih ederdi. Bir gün Refik Fersan bey’in evinde toplantı varmış, Münir bey de davetliler arasındaymış, ancak konuşmayışı birkaç kişinin dikkatini çekince kendisine duyurmadan ev sahibi Fahiranım’a sormuşlar. Fahire hanım” o musiki için yaratılmıştır, şarkı söyler, konuşmaz” demiş.

*Münir bey ve arkadaşları bir yaz gecesi Boğaz’da, Boyacıköy’e gezintiye gitmişler. Mevsim sonu hava pek güzelmiş, gökte dolunay parlıyormuş. Bir sessizlik anında Münir bey bir gazele başlamış, tam matla beytini okuyup gazeli tamamlayınca karşı sahilen bir ses yükselmiş: “Yaşaaa... Münir musun ? be mubarek..” Karşı sahildeki vatandaş dinlediği sesin sahibinin gerçekten Münir bey olduğunu muhtemelen hiç bir zaman öğrenememiş. Ben bu hikayeyi “İstinye körfezi” diye biliyordum. Sordum kendisine:  doğruladı ama İstinya değil “Boyacıköy”müş.

*Münir bey “Devlet Türk  Musikisi Korosu”nun icra tarzını beğenmez bu koronun klasik eserleri okurken gereksiz duraksamalar yapmasını eleştirirdi. Bunun sebebi ne olabilir Hocam, ? diye bir gün sordum: “sesi bulamıyorlar da onun için duruyorlar” demişti.

*Münir Nureddin bey kendi yaşlılık sesini beğenirdi. 72 yaşında olduğu bir sırada “şimdiki yaşlılık sesim klasik eserlere daha uygun düşüyor” demişti. Bu görüşte “tavrının” da payı vardı. Aslında o sırada sesinde de bazen çökmeler oluyordu. Kimse saygısından ses çıkaramıyordu. Hatta bir banka “daha sonra yayınlanmak üzere” kendisinden pek çok kayıt aldı. Bu kayıtlarda detoneler vardı. Buna rağmen sonradan o kayıtları yayınladılar. Münir bey’in imajında farklı boşluklar yaratan bu kayıtları kaydı ihtiyatla dinlemek gerekir.

*Münir bey yaşılığını pek kabullenmemişti. Ancak sahnelerin değiştiğini  farkediyor, kendisinin de bu akımın dışında kalmaması gerektiğini düşünüyordu. Son kişisel konserlerinden birini  Kadıköy’de Suadiye’de hazırlamıştı. Sarı Şanjan bir ceket ve koyu siyah bir pantolonla sahneye çıktı. Ancak o yetmiş dört yaşındaki adam sahneye koşarak çıkmayı yeni zamanlar için uygun görmüştü.  Perde arasından hızını alarak ileri atıldı, yerde pek çok elektrik kordonu bulunduğunu farketmemişti. İkaz eden de çıkmadı.Olan oldu ve Münir bey kordonlara takılarak sendelledi. Yere düşmedi ama salonda pek kötü bir görüntü meydana geldi . Gülüşenler ve bağrışanlar oldu. Birkaç saniyelik olay büyümeden kapandı.

*Münir Nureddin bey “Solgun durma isteklen “şarkısının bir satırını değiştirmiş, yerine birkaç kelime arapça koymuştu. Salonda Araplar var dendiğinde şarkının o kısmını Arapça okurdu. Bir gün Üsküdarda konser veriyorduk. Ben kudümzendim. Sahneden bakınca benim bulunduğum tarafta başı “egelli” bir takım kişiler gördüm. Konserin birinci kısmı sona erdiğinde kuliste Hoca’nın yanına yaklaştım “Hocam galiba salonda Araplar var .. dedim.

Üçüncü kısma başladık. Ve Arapların haberini alan Münir bey “solgun durma isteklen”in arapça bölümünü oktavından okumak istedi. Zorlanıyordu. Bir arıza olduğu belliydi, Şarkıyı bitirmesi için Koro’ya işaret verdi ve yelek cebinden bir mendil çıkarıp yüzüne kapadı, hızla sahneyi, yerketti. O sırada da şarkı yoğun alkışlar arasında bitmişti. Hemen arkaya yanına koştum. Münir bey bir sıranın üzerine arkaüstü uzanmıştı, burnundan bol kan geliyordu. Yan gözle beni farketmişti. Boğuk bir sesle “ölünceye kadar okuyacağım..” dedi. O gün değil ama gerçekten ölünceye kadar okumuştu Münir bey..

Münir bey’in ulaşılmaz  icra san’atı ve deha derecesinde bestelerinin yanında “koro yönetimi” ve program hazırlayıcılığı da başlıbaşına bir ekol ve zirveydi. Otuz yıla yakın İstanbul Belediye Konservatuvarı İcra Hey’etinin konserlerini yönetmişti. Bu konserler şimdi mevcut olmayan Taksim-Şan sinemasında verilirdi. Onbeş günde bir Pazar sabahları saat 11 de yapılan bu konserlerin en başarılı müdavimi lise öğrencisi olan bendim. 1953 yılından itibaren tüm gençliğim orada, o salonda geçti. Ondört yıl hep aynı sıraya oturdum.

1967 yılına gelince Konya’da mutrıb’ta yetişmiş başarılı bir kudümzendim. O yıl Münir bey programına “Beyati Ayini” ni koymuştu. Beni çağırttı. Tanıştık. Ve rahmetli Gavsi Baykara’dan boşalan kudüme oturdum, Aslında tek bir konser için çağrıldığımı düşünüyordum. “Beyati Ayini” bitince izin istedim. Münir bey “eslafın ruhu şad olur, ikinci kısma da çal..” dedi. Münir beyi kıramadım.

Yeni görevim yedi sene sürdü. “Şan sineması” müziği dinleyici ve icracı olarak 20 yılımı almıştı. Salonda bir yerlere oturup konser dinlerken nasıl oldu ? da o sahneye çıkıp başta Münir bey olmak üzere bir nesil Türk musikisinin efsane kadroları arasında kudüm vurmuştum. Hala şaşarım.

Şan sineması konserlerinde klasik birinci kısım sona erdiğinde Münir bey iki perde arasına otururdu. Eğer birinci kısımda hoşlanmadığı bir şey olmamışsa, en küçük bir falso dahi yapılmamışsa, icra çok yüksek bir performansa ulaşmışsa Münir bey pek neş’eli olurdu, herkesle şakalaşır, güler yerinde duramazdı. Buna karşılık eğer konserin birinci bölümünde birşeyler olmuşsa, bir iki arıza meydana gelmişse, Münir bey’in suratından düşen bin parça olurdu. Kimse ile konuşmaz kimseyi yanına sokmazdı. Ben bir daha hayatımda onun gibi yönettiği bir konseri bire bir yaşayan bir şefe rastlamamışımdır. Rahmetullahialeyh.

Sokakta alçaklık var

Evlerimizi içi nurludur Sokak karanlık Evlerimiz içi Hakk’la dolu Sokağın durumu vahim Yürekler acısı Kapılar karanlıkları örter Dışarda kıyamet kopuyor İçerde hepimiz eminiz,

Dışarda alçaklık var İçerde rahatlık Kapıyı içerden Dışarıya kapa Evin İçi bozulmasın

Girmesin tertemiz haneme pislik Silemem sokakları istesem de dirlik Bak ne güzel evin içi Güllük gülistanlık şenlik

Yanıyor yeryüzü çıtır çıtır Bir gün bize de gelir Bilmez ki gönül hatır

Eve gir kapıyı kapa Bakma sokağa Kör olursun

Kendine gel Kendine sarıl Yuvana dön Gidiyorsun !

Sümbül Sarmısak

No Comment !

Nezih Uzel/ Dubai, Nisan 2010

No Comment !

İç İşleri Bakanı Beşir Atalay           Orgeneral Austin

Süslen,Şık ol

Aşığın gözünden Dökülen her damla yaş Nefsin bağrına Saplanmış ok gibidir

Nefisten gelen her “ah” Ruhun galeyanı için Paha biçilmez Bir gıda gibidir

Kördür o göz ki Görmez her yanda aşığını Sağırdır o kulak ki Duymaz gizli feryadını

Kim aşık olur sessiz Nefissiz, bedensiz Tedbirsiz temkinsiz Uluorta kimsesiz Kalbin yolunda engel Yine kalbin ta kendisidir Onu da sen yarattın heyhat ! Arama başka yerde hayat

Aşıklık geleneğinde fikre yer yoktur. Fikrin eğer var ise Aşkın sende yeri yoktur

Hey ! çocuk git durma ! aşık ol Vakit geçmeden süslen şık ol Ruhuna taze güller yakışıyor İçinde koca bir dünya yeşeriyor

İnan o Varlığa ki seninle Kapı açar yokluğa şerefinle Gir ve yer tut ebediyette Sonsuza dek kal Vahdaniyette

Sarı Şeyh

Niyetiniz kutlu olsun

/* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:"Normal Tablo"; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0in 5.4pt 0in 5.4pt; mso-para-margin:0in; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:10.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-ansi-language:#0400; mso-fareast-language:#0400; mso-bidi-language:#0400;}

"Zikr" Fausto Zonaro _(_1854-1929)

Bir soru geldi şöyle:

Efendim bilmiyorum yeri mi ama, esma zikirleri konusunda yardımcı olabiliyor musunuz? Zikirlerimde ana yardımcı olabilecek yol gösterecek birini arıyorum, çok garip bir tesadüfle sitenizi buldum belki bir fikir verirsiniz diye size yazmak istiyorum.Mürşidlik kavramına inanıyorum gelişigüzel zikirden fayda göremedim.. bana emailime yazabilir misiniz cevabınızı? Saygılarımla ellerinizden öperim Cevabınız:

Mürşidiniz olacak. İntisabınız olacak. Mürşid hale ve istidada göre zikr verecek, Ahmet Yesevi, duydunuz mu ? Türkistan sufilerinden, 800 yıl önce “şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” dedi. Çok tehlikelidir. Şeytan kendini melek gibi gösterebilir. “Ben zikr öğreniyorum” demek sadece “kötü bir taklide kapılmaktır” Sakın denemeyin, sonu hüsrandır. Bütün bildiklerinizi unutup bir an önce bir mürşide çırak olmalısınız. Mürşid geçilecek yolları gösteren deneyimli kişidir. Bunun Kuralı böyle.. Ahde kavî'seniz Rabbim bahtınızı açacaktır.  Kararınız muhterem, yolunuz açık, niyetiniz kutlu olsun. Slm

bitmiş infazın mahkemesi

/* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:"Normal Tablo"; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0in 5.4pt 0in 5.4pt; mso-para-margin:0in; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:10.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-ansi-language:#0400; mso-fareast-language:#0400; mso-bidi-language:#0400;}

Birileri itişip kakışıyor

Birileri de ölüyor

Sonra ölüye aıt yakıp

Gerekçe düzenliyorlar

Hukuk icat ediyorlar

Birileri Devlet paylaşmında

Öbürlerini kıyasıya itekliyor

Kızarsa öldürüyor

Aradan üç gün geçmeden

Ölen oluyor “şehit”

İdeal, vatan, millet

Hapishane, mahkeme, adalet

Hücrede eller arkadan bağlı

Mahkemede “bağlı olmayarah

Adamları getirip sıra sıra diziyorlar

Karşılarında mahkeme savcı, adalet

Neyin savcısı ?

Neyin mahkemesi ?

Ne adaleti ?

Hüküm verilmiş infaz bitmiş

Bitmiş bir infazın mahkemesi

Devleti top arabasına koydular

Üzerine bayrak sardılar

Götürüp anıt mezara koydular

Adına “şehit” dediler.

Adaleti aldılar, evirip çevirdiler

Çamurdan heykelini yaptılar

İlk yağmurda yıkıldı.

Devletsiz devletliler Devletin

Cevabını bir gün alacaklar