O bir yazardı

/* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:"Normal Tablo"; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-para-margin:0cm; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:10.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-ansi-language:#0400; mso-fareast-language:#0400; mso-bidi-language:#0400;}

31.jpg Osmanlı İmparatorluğunun son günlerinde Pierre Loti isimli bir Fransız yazar Türkiye’de meşhur oldu. Türkleri ve Türkiye’yi seviyordu. Birçok defalar Türkiye’ye geldi gitti. Savaşlar sırasında Türkiye’yi savundu. Türkler de onu sevdiler ama bir şartla.. Bir özelliği gizli kaldı.

Pierre Loti Fransız dil ve edebiyatının pek de tanınmamış bir yazarıydı. Gezi kitapları yayınlıyor, dünyanın bilinmedik yerlerini okuyucusuna sergiliyordu. Loti Fransız Deniz Kuvvetlerinde görevli bir deniz subayıydı. Görev dolayısıyla gittiği ülkelerde ayrıca bir yazar olarak gözlemlerde bulunuyordu. Dünya pek çok önemli bilinmeze onun gözü ve kalemi ile ulaşmıştı. Örneğin Galapagos adalarında birbirinin üzerine yatarak uyuyan, cinsiyeti belirsiz İguana’ları veya Paskalya adalarının devasa kaya heykellerini de en iyi anlatan Loti olmuştu. Ancak o ne naüralist ne de arkeolog’ tu. O bir yazardı. Bilim adamı veya akademisyen de değildi. Yaşadığı çağda pek moda olan “ansiklopedist” yazarlardan biriydi. Yani her şeyle ilgilenen, her şeyi bilen,  merak ve heyecan dolu bir kişi..

11.jpg

Fausto Zonaro'ya göre Pierre Loti

Gerçek adı Julien Viaud olan 1860 doğumlu Pierre Loti’ye  “Loti” ismi eski yıllarda Tahiti yerlileri tarafından verilmişti. “Loti” egzotik bir çiçeğin adıydı. Loti Büyük Okyanus!’ta Tahiti’de bulunduğu yıllarda sadece çiçekleri tanımakla kalmamış, Paskalya adasında gördüğü dev heykellere de aşırı merak duymuştu. Dünya ilk defa bu heykelleri  Loti’nin kalemiyle tanıyor ama bir anlam veremiyordu. Bunları kim yapmıştı ? Bu soruya bu gün de cevap bulunamamıştır. İngiltere’deki “Stonage” gibi Paskalya adası heykelleri de faili meçhul olarak kalmıştır. Galapagos adasında yaşayan ve cinsiyeti çok zor tespit edilen İguanalar da bir “Loti keşfiydi”.

pierre_loti.jpgLoti Türkiye’ye ilk defa 1872 yılında ayak bastı. O sırada pek tanınmış değildi. Ülkesinde şöhreti bu tarihten ondört yıl sonra, 1886’da yazdığı “İzlanda balıkçısı” romanıyla zirveye ulaşacaktı. Bin sekizyüzlü yılların sonunda Osmanlı toplumunun henüz solmamış olağanüstü renkleri ve fevkalade kozmopolit yapısı Loti için bulunmaz bir nimetti. Bu ilk ziyaret sırasında Osmanlılar onunla pek fazla ilgilenmediler. Onu sıradan bir “seyyah” olarak tanıdılar. Loti bundan sonra 1913’e kadar yedi defa Türkiye’ye geldi gitti. Aylarca kaldı. 1913’te Türkiye’de Balkan harbi vardı. Bu harbi hemen arkadan izleyen büyük Harp dolayısıyla Loti artık Türkiye’yi hiç göremeyecekti.

16.jpgLoti, Osmanlı tahtında Sultan Reşad’ın bulunduğu 1913’te, Türkiye’ye son gelişinde olağanüstü törenlerle karşılanmıştı. Tophane rıhtımında devlet töreni yapılmış, halk kendisine üstün sevgi gösterilerinde bulunmuştu. Boğazda ikametine tahsis edilen yalıda gerçek bir saltanat sürmüş, Osmanlı Devletinin en ileri gelen kişileriyle sürekli görüşmüş, Osmanlı aydınları ile saatler süren edebiyat ve sanat sohbetlerine katılmıştı. Boğaz vapurları kaldığı yalının önünden geçerken mutlaka sirenlerini çalarak onu selamlıyorlardı. İstanbul’da adına bir dernek kurulmuş, Çarşıkapı’da  bir yere Pierre Loti caddesi adı verilmişti.

kultursr01.jpgPierre Loti’nin Türkiye aşkı daha yazarlığının ilk zamanlarda başlamıştı. Devir muhteşem Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarıydı. İmparatorluk dağılmış, Türkiye’nin Batısı olan koca Balkan yarımadası yabancılar tarafından paylaşılmış, devletin Ortadoğu ve Afrika toprakları elinden gitmiş, Toplum savaşlardan bıkmış, halk canından bezmişti. Zafer ve şeref yılları geride kalmış, Devletin itibarı sarsılmış, genel çöküntü her tarafı sarmış, genellikle kaderci Müslüman ahali bir mucize bekler hale gelmişti. Osmanlı toplumu Batı ülkelerinde de küçümseniyor, çağdışı bulunuyor ve artık yaşamasına imkân olmadığı söyleniyordu. Rus çarı II. Nikola Osmanlı devletini açıkça “hasta adam “ilan etmiş öleceği günü bekliyordu. Koca bir halkın ve saygın bir ülkenin üzerine karabasanlar çöktüğü bir zamanda Batı’dan bir yazar geliyor ve çöken dağılan, artık ayağa kalkamayacağına inanılan bir topluma hayat işareti ve  şirinlik muskası getiriyordu.

43.jpgHenri Rousseau'ya göre Pierre Loti

Pierre Loti’nin  İstanbul’daki gezileri sırasında bir gün Beyoğlu Şişhane sırtlarından eski İstanbul tarafına bakarak göğü delen minareleri işaret edip “ köhne Bizans’ın üzerine mert Asyalı’ların diktiği mızraklar” dediği anlatılır. Bu cümle Loti’nin Türkiye’ye ve Türk halkın duyduğu sempatinin kısa yoldan özetidir. Loti’nin Türkiye’ye ilgisi bir de aşk hikayesi ile süslenmiştir. Loti “Aziyade” isimli bi çerkes kızına aşık olmuş, onu aynı isimde bir roman ile ölümsüzleştirmiştir. Ancak Aziyade’nin sadece bir roman kahramanı olduğu gerçekten yaşamadığı ve Pierre Loti’nin yarattığı bu kişilikle Doğu tasvirlerinde zirveye ulaştığı edebiyat tarihçileri tarafından ileri sürülmektedir.

Pierre Loti’nin devrin Osmanlı aydınları tarafından aşırı ilgi ile karşılaştığı sırada ifade edilmesi güç bir yönü vardı. Loti kadınsıydı. Çağımızda “travesti” denen tiplerin belki de ilklerindendi. Üyesi bulunduğu Fransız Bilimler Akademisi’ni şaşkına çaviren çıplak bir resmi bulunmuştu. Kadınlar gibi allık ve pudra kullanıyor, bazen kadın elbiseleri giyiyordu. Açıkça efemine haller gösteriyordu.  Özellikle Osmanlı aydınları arasında yarattığı aşırı saygın halleri dolayısıyla kimse işin bu yönüne bakmıyordu. Herkes görüyor fakat kimse ses çıkarmıyordu. Herkes göz yumarak kulak tıkıyordu. Sonunda yazar Süleyman Nazif dayanamamış ve Pierre Loti’nin değişik huylarını ortalığa serivermişti.

81.jpg

Pierre Loti'nin Çizimi ile Aziyade

Türk dostu, Türkiye’nin koruyucusu, savaşta Türklerden yana, 4 Ekim 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden teşekkür mektubu alan Fransız Yazar Pierre Loti’nin torunu ile 1982 yılında Paris’te bir dostun evinde karşılaşmıştım. Haklı olarak iftihar ettiği dedesini uzun uzun anlatan torun, sözlerinin sonunda bana şunu söylemişti:–Bilirsiniz ki dedem homoseksüeldi.. –Hayır bilmiyordum, şimdi sizden öğrendim.. dedim. Böylece Osmanlı yazarı Süleyman Nazif’in nın cesaretli gözlemi üççeyrek asır sonra Paris’te ilgilinin torunu tarafından bizzat doğrulanmıştı.  Bu gerçeğe göre adı sislere bürünmüş “Aziyade”nin de belki de bir kadın olmadığı ve bir Erkek olduğu söylenebilecektir. 1913’ün gerçeklerinin açık anlatılması için aradan bir yüz yılın geçmesi gerekmişti.

Kutular

  • İstanbul Boğazın en eski yalısı olan ve “Meşruta” adı ile de anılan Anadoluhisarı’ndaki Amucazade Hüseyin Paşa yalısı’nın önünden kayıkla geçerken bir gün Pierre Loti aynı anda boğazdan geçen yandan çarklı bir vapurun çıkardığı gürültü ve dalgadan dehşete kapılarak “eyvah yalıyı yıkacak” dediği anlatılır. Söz konusu Yalı hala yerinde durmaktadır.

  • Pierre Loti’nin Türkiye ve Türklere karşı duyduğu sevginin kaynağında gizli bir acıma duygusu olduğu bazı yazarlarca ileri sürülmüştür. Buna göre Loti, Ahmet Haşim’in “Gurabâhâne- Laklakan” başlıklı bir Bursa hikayesinde anlattığı “Greguar beyi anımsatmaktadır. Greguar bey, görevi sona erdiği halde Türkiye’ye olan sevgisi dolayısıyle ülkesine dönmeyerek Bursa’ya yerleşmiş ve Türk eserlerinden bir antika koleksiyonu toplamıştı.

  • Pierre Loti 10 Haziran 1923’te öldü. Fransa’da Rochefort şehrinde adına kurulmuş bir müze vardır. İstanbul’dan gitmiş pek çok sanat eserinin bulunduğu bu müzede bir cami mihrabı ve iki sanduka yer almaktadır.

141.jpg