Çağdaş ejderha ve suvarisi
İnsanlığın bilinçaltı konumundaki “mitolojik” kurguların en çarpıcı olanlarından biri Kuzey'den gelen “İskandinav Mitolojisi” dir. O ülkelerin gizemli fiyordlarının koyu sisleri içinde, karmaşık hayallere dalan sarı kafalı, sert yüzlü, saf insanları, eski çağlarda bir takım hikayeler üretmişler: Henüz elektroniğin bulunmadığı ve sanal dünyanın gerçekten “sanal” olduğu o sırada, dünyada ejderhaların yaşadığına inanılırmış.
Bunlar yumurtadan çıkar, gökte uçarmış. Birkaç gün içinde büyür ve olgunluk dönemine varınca, üzerine binen güvendiği insanoğlu cinsinden bir suvarinin güdümünde, ağzından saçtığı korkunç alevlerle yeryüzünde zalimleri yok eder, zulmün kökünü kazır, dünyaya huzur ve barış getirlermiş.
Barış için bir ejderhaya gerek duyulan o kaoslar döneminde, bir ejderhanın yumurtadan çıkması için suvarisinin daha önce yaratılması gerekiyor. Eğer kendisine güven verecek olan suvarisi yaratılmışsa, henüz gün ışığına kavuşmamış civcic ejderha da bunu doğasından gelen sezgilerle anlamışsa, o zaman kabuğunu kırar dünyaya ayak basarmış. Daha önce kabuk içinde bekler dururmuş.
Suvarisini bulan ejderhanın günün birinde yumurtadan çıktığı da zulmün başı olan kişinin bilincine her nasılsa anında düşüyor. İşin sonuna geldiğini o da derhal anlıyor ve bir gün kendisini mahvedecek olan ejderhanın peşine düşüyor. Bunun için ejderhanın suvarisi olan insanoğlunu bulup yok etmesi gerek. O zaman ejderha da yok oluyor.
Bu hikayenin Ortadoğu versiyonunu da bilmem farkettiniz mi ? Musa Peygamber ve Firavun arasındaki Tanrısal ilişkidir. Firavun da kâhinlerin uyarması ile bir zamanda Mısır’da doğan tüm çocukların öldürülmelerini emreder de annesi Musa’yı bir serpet içinde Nil nehrine bırakır. Çocuğu bulur büyütürler, bu da Firavun’un sonu olur.
Şimdi efendim ! bu denklemi analoji = benzetme yoluyla ülkemize ve zamanımıza taşıyalım:
Ejderha henüz yumurtasında bekleyen Türk Demokrasisi’dir. Simavna kadısı Şeyh Bedreddin ile Osmanlı şeyhzadesi Musa Çelebi arasında geçen 1212 İnciğiz savaşından bu yana 800 yıldır yumurtada suvarisini bekliyor. Suvarı Türk halkının “sağ duyusu”dur. Bu sağ duyu bir gün demokrasiye güven verecek ve onu yeryüzü sathına getirecektir. O zaman bu halkın “başına bela olmuşların” nesli tükenecektir.
Demokrasi geçmişte birkaç defa yumurtadan çıkmayı denedi. Ama her defasında kabuğunu kıracağına kendi kafasını kırdı. Sonra yeniden kaçarak saklandı. Güvendiği suvariler “cılk” çıktı. Doğru seçim yapamadığını farkederek dertlere kapıldı.
Şimdi bir deneme daha yapacak. Bu defa suvarinin adı konmak üzere. Herşeyin sonu olduğu gibi “zulmün de sonunun” olması gerekiyor. Şu topraklarda “halk iradesine dayanan” asil bir yönetimin kurulması gerekiyor. Kötülüklerin, ateş saçan bir ejderha nefesiyle yok olup gitmesi gerekiyor.
Suvari hazırdır. Kimse şüphe etmesin. “Sağ duyu tam kapasite” ile yerindedir. Sır yumurtanın içinde.
"Cazular" oyununda Karagöz'ün
ejderhası ve kanatlı suvari