Suyla gelen ölüm


Mağlova Kemeri, Mimar Sinan 1564

İzmit’in Derince kasabasında Mimar Sinan tarafından yapılmış birkaç gözlü küçük bir köprü var. Bir gün Devlet su işlerinden adamlar gelmiş “bu köprü çok zarif, su gelir yıkar, yazık olur, bunu güçlendirelim” demişler. İşçileri, ustaları malzemeyi getirip köprünün iki başına ikişer beton direk dikmişler. Uzaktan bakıp  “Oldu” demişler. Ertesi yıl su gelmiş, beton direkleri götürmuş, köprü duruyor.

Utanmışlar mı bilmiyorum ama ben şu içinde yaşadığımız teknoloji çağı medeniyetimizden utanıyorum. Motor gücünün, bilgisayarın, modern hesaplama yöntemlerinin bulunmadığı bir çağda bir “hassa mimarının” şu muhteşem inşaa gücüne bakınız.

İstanbul'da Teknik Üniversite'de yıllar yılı Hidroloji kürsüsü başkanlığı yapmış olan rahmetli Prof. Kazım Çeçen "Sinan’ın su mühendisliği cami mühendisliğinden ileridir” derdi. Anlaşıldığına göre bu dahi insan taşın, tuğla’nın **harc’**ın dilini bildiği kadar belki ondan da öte su ile konuşuyordu. Buna Hakk vergisi bir evliya gücü dense yeridir.

Sinan,  Kanuni Sultan Süleyman’ın emri ile 1563 yılında İstanbul'un kuzeyindeki Alibey Deresinde eski Jüstinyen kemerininin onarımı ile uğraşırken büyük usta’nın şantiyesi bahar aylarında dehşetli bir sel baskınına uğramıştı. Onarılan  yerler yıkıldığı gibi Bizans İmparatorunun kemeri de temelden  zarar gördü. Sinan büyük gürültülerle ve anaforlarla akan sellerin ve olağanüstü felaketin orta yerinde uygun bir tepeye çıkarak kalın bir çadır kurdurdu ve selin nereden gelip nereye aktığını uzaktan bire bir yerinde inceledi. Tüm planlarını değiştirdi.

Bunun sonunda “Güzelce Kemer” adı ile Kırkçeşme suları sistemine dahil ettiği eski Jüstinyen kemerini bu güne gelinceye kadar yıkılmamak üzere onardı. Aynı felaket sırasında  inşa sürecinde  olan ünlü Mağlova Kemerini de tamamlayarak Sultanların İstanbul’unu suya garketi. Sinan, Mağlova Kemeri ile dünyaya su mimarisinin en görkemli örneğini armağan etti. Suyun dilini bilen Sinan, onu dizginleyerek, çekip çevirerek, o çağda insanoğlu’ nun faydasına sunmayı da bilmişti.

Şimdiki beyler sel yatağının ortasına mahalle, önüne kara yolu yaparak insanları mutlak bir ölüme mahkum ediyorlar. Kasıt varmış gibi. Aynı **Sinan’**ın çocukları bunlar…

Unutulmaması gereken bir başka nokta Sinan’ın arkasında Kanuni Sultan Süleyman gibi bir cıhan hükümdarı, o hükümdarın yürekli ve namuslu yakın çevresi ve keellem yekün zirvesinde yaşayan  çağının dünya devleti Osmanlı İmparatorluğu ve onun şanlı saltanatı vardı. Bir mahalle muhtarina söz geçiremeyen, dere yatağında boğulmuş çaresiz bir devlet ve toplum değil…

Bu bir uygarlık meselesidir. Derelerin üzerine ev yapar, arsaları uzatmak için suya geçecek yer bırakmazsanız o su bir gün sizin boğazınıza sarılır, medeniyetinizi de yok eder namusunuzu da onurunuza da… Hayat veren su medeniyet yerine ölüm de getirebilir. Rabbim başka ceza vermesin.

.