Erdem'den yana garibiz


Benjamin Franklin
(1706-1790)

Teknoloji çağında “erdemin”  geri kaldığını ilk fark eden **Birleşik Amerika'**nın müteveffa cumhurbaşkanı John Kennedy idi. Kimin attırdığı değil, kimin attığı dahi anlaşılmayan bir kurşunla şu fani dünyadan ayrılan bu erdemli insan, son zamanda ülkesinde bu konuyu ilk dile getiren vicdanlı aydın olmuştu.

O **makam'**a  sonradan gelenler hiç erdem lafı etmediler. “Biz zaten erdemliyiz neden ikide bir bunu söyleyelim…” dediler. Ama öyle değildi. Amerika Birleşik Devletleri’nin nın iki yüz yıl önceki kuruluşunda devletin baş köşesine oturan “erdem” çoktan unutulmuş, yerine insanlık dışı ucube değerler kaim olmuştu. Artık o yörede **Filozof Platon’**un “model şehrine” uyacak erdem’in kırıntısını dahi bulmak zordu. Koyun  bakışlı Benjamin Franklin paranın bir yüzünde; sert tavırlı Abraham Lincoln ise muhteşem mermer tahtında, cansız yaşamına devam edecekti.

Kennedy bir kitap yazmıştı: “Fazilet mücadelesi” Hepimiz şaşırmıştık. Kennedy bu kitapla “makine gürültüleri arasında fazileti arıyor…”demişlerdi. Güçlü bir icra organının başına oturtulmuş bu değerli insan, acaba kimi kime şikayet ediyordu ? İşler bozuksa düzeltecek kişi yine kendisiydi. Veya etkisi altında bulunan devlet kurumlarını doğruya yönlendirebilecek, halkın seçtiği tek kişi yine O'ydu. Ne demek istemişti ? kıvırcık sarı saçlı, mavi gözlü, İskandinav kanı taşıyan o şirin adam…


Ralph Nader
Amerikan tarihi sürüyordu. O ülkede eksik olmayan siyasi fırtınaların orta yerinde bir isim belirdi: Ralph Nader… Bu zat, orijinal adı ile Nâdir bey, Amerika’ya göç etmiş Lübnan’lı bir ailenin çocuğu idi. Sanırım Detroit’te avukatlık yapıyordu. Bir gün Detroit ve Michigan’da kümelenmiş Amerikan oto sanayinin araba satmak sevdasıyla çürük araba ürettiğini fark etti. İnce avukat zekasıyla işe koyuldu. Kaza yapmış arabalarda hayatını kaybetmiş veya sakat kalmış insanların ailelerini buldu, onlardan v
ekaletnemeler
topladı ve dava açtı. Davaları kazandı, külliyetli miktarda tazminat aldı. O arada bir mahkemeden tedbir diye “güvenlik şeridi” kararı çıkardı**. Mahkemeler** bu karara hep birlikte destek verdiler ve şimdi her sabah arabamıza bindiğimizde bağladığımız “emniyet kemeri” veya “güvenlik kuşağı” böylece doğdu.  Çok faydası görüldü. Yayıldı, takmayana ceza geldi.

Nadir bey daha sonra politikaya girdi. Başkanlığa soyundu. **Demokrat Parti’**den aday oldu. Bush’un zorlukla seçildiği seçimde, ağırlığını koyarak sonuçlara tesir etti. Sonra ne oldu ?  anlayamadık. Çürük araba yaptıkları savı ile koca koca otomobil fabrikalarını dize getiren avukat Ralph Nader, siyasette başarılı olamadı. İşleri altüst etti. Yüzüne gözüne bulaştırdı, Biçare Adamı yediler. Sahneden silindi gitti. Şimdi acaba nerelerde ? Herhalde Detroit’teki bahçesinde çiçekleri sulamakla meşguldur.

**Amerika'**nın çağdaş “erdem” tablosunda önemli bir çizgiye imza atan bu değerli kişinin, şu anda  çürük üretime devam ederek, çoluk çucuğu yollara cansız seren azgın Amerikan Oto sanayini, ve onun dünyadaki diğer izleyicilerini hizaya getirdiğine inanabilir  miyiz ? Ben sanmıyorum. İş temelden sağlam değil ki…Erdem'den yana garibiz.

O oto sanayicileri ve yaşlı Dünya’yı yıllardır kana bulayarak aksiyonerlerini olağanüstü zengin eden Lockeed-Martin silah fabrikalarının yetenekli ve değerli yöneticileri, bu gün portföylerinde hâlâ nakit taşıyorlarsa, şanlı Doların  üzerindeki **Benjamin Franklin'**in  muhteşem resmine bir ara uzun uzun bakmalıdırlar. Belki Amerikan siyasal ve ekonomik yapısının  bu gün nereye geldiğini ?  anlar ve kaybettikleri “erdem”in izini bulurlar.