-Bu evde çok eşya birikti birazını atalım… -Olmaz… -Neden olmaz… -Atmak almaktan zordur… -Bunların çoğunu sen aldın… -Aldımsa ne oldu ? -Hadi şimdi at bakalım, -Atmak için mi aldım ? -Ya ne için aldın ? -Marketlerde eğlenmek için ? -Yeter eğlendiğin şimdi de atarak eğlen…
-Ata biliyorsan, sen at… -Ben atmam satarım… -Nerede satarsın ? -Bit pazarında, hadi gidelim… -Olmaz… -Neden olmaz, pırtıları satacağız ya… -Satmasak olmaz mı ? -Hem satsak hem satmasak… Olur’la Olmaz evden kırk dökük, eski püskü, bazen de neden alındığı ? ne işe yarayacağı ? bilinmeden alınmış yepyeni eşyaları, naylon torbalara oldurup bit pazarının yolunu tuttular. Pazar şehre yakın yerde çöplüğün yanındaydı. Burada satılanlar satılır, kalanlar akşamüstü çöplüğe atılırdı. Buraya birkaç sınıf halk gelirdi: Sabah zıpırlığa meraklı zenginler, öğle üzeri ucuz mal arayanlar, öğleden sonra bedavacılar, çöplük saatinde de lümpen proleteryanın saygıdeğer eşrafı, kokulu yığınları eşelemeye gelirdi. Olur sordu: -Burada ne satıyorsunuz ? -Bit… -Bit mi ? -Evet ! -**Bit’**i kim alır ? -Bit’in üzerinde gezindiği malları alıyorlar… -Bit ne oluyor ? -Atıyorlar… Ama artık buralarda bit fazla görülmüyor, kene daha çok… Buranın adı değişti, şimdi “kene” pazarı… -Bit mi pahalı, kene mi ? -Bit daha pahalı, kene tehlike…
-Bu kaç para ? -İki lira… -Ãalışır mı ? -Ãalışmazsa atarsın… -O zaman neden iki lira verip alayım ki ? -İki lira “ya çalışırsa …” parası, ben çalışacağını bilseydim sana iki lira der miydim ?
Olur’la olmaz bu sözlere yandan kulak verince “Bit pazarı” mantığını bi anda kavradılar. Olur dedi ki: -Biz buraya hep çalışmayacak şeyler dizelim, çalışan olursa, alan sevinir… Ãyle yaptılar.