Çiller Müslüman değil miydi ?

bhutto_benazir.jpg

Dost Pakistan’ın yürekli politikacısı iki kurşun, bir bombayla hayatını kaybetti. Bile bile ölüme gitti. Âdetâ: “gelin beni öldürün…” dedi. İntihar gibi bir şey. Ölüm bu ailenin geleneğiydi. Pakistan’da halkın karşısına çıkanlar politikaya başlarken ölümü göze alıyorlar… Ölümü hak etmişler. Babası da öldürülmüştü. Geleneği bozmayan kızı ise zaten ölüydü.

Bu Ülkede ölüm, politikanın devamıdır. . Hindistan’ı İngilizler' den kurtaran tarihin en ünlü siyasetçi ve vatanperveri Mahatma Gandi de bu dünyadan bir suikastçı aracılığıyle ayrılmıştı. Kızı Başbakan **İndira Gandi’**yi koruması öldürdü.

Tanrı ölenlere rahmet, kalanlara merhamet etsin…

Ölmek politikacının şanındandır. Vaktiyle Türkiye’yi on iki sene yöneten İttihad-ı Terakkî triomvirası’nın üç başkanı, süikastçı kurşunuyla terk-i hayat eylemişti. O da bir hizmet. Bir ülkeye yaşayarak da hizmet edilir, ölerek de… İyisi yaşayarak hizmet etmektir. Görevi başında ölen politikacı da şehittir.  Kalan gâzi… Er meydanında, savaş alanında ölen “Şehit” de devlete arka çıkmaya çalışırken ölen şehit değil mi ?  Politika mesleğinin kaderi bu. Tanrı şehitlerden yanadır.

Pakistanı altmış sene önce İngilizlerin desteği ile Hint Müslümanları kurdu. Pakistan kurulduğunda Hint Yarımadası’ nın  tüm Müslümanları arabalarla taşınarak bu Ülkeye doldular. Bazıları gitmek istemedi. Hindistan’da çok az Müslüman kaldı. Pakistan “bir İslam Ülkesi” olarak doğdu.

Ancak Pakistan bir türlü düzelemedi. Kuruluşunun üzerinden yarım yüzyıldan fazla zaman geçmesine rağmen bu Devlet kendini toplayamadı. Kurumlarını geliştiremedi, kamu hayatını sağlam esaslara bağlayamadı. **Irak’**ta olduğu gibi bu yörede de idare, devamlı olarak darbelerle el değiştirdi. Her iktidara gelen, öncekini öldürerek egemen oldu.

Ben bu **Ülke’**nin son zamanda bütün macerasını izledim. Rahmetli Bhutto Hanım’ın Babası rahmetli Zülfikâr Ali Bhutto zaman zaman Türkiye’ye gelirdi, biz gazeteci olarak adamı yakından izlerdik. Uzun boylu ve yakışıklıydı. Acırdık adama, bir gün  hain bir süikastte öleceği belliydi. Hayatı uyduruk bir mahkeme sonucunda asılarak son  buldu. Â

Kızına sıra geldiğinde artık ölümlerin sona erebileceğini düşünmüştük. Yanılmışız… Bir gün müdürü ziyaret maksadı ile **Ayasofya Müzesi’**ne gitmiştim. Müştemilatın kapısına doğru yürürken Merkez binadan korkunç tavırlı, sert bakışlı, uzun boylu, çevreye telaşlı nazarlar fırlatan esrarengiz adamlar çıktı. Yeşil üniformaları ütülü ve tertemizdi, başlarındaki bere yağız delikanlılara doğrusu pek yakışıyordu.

En son model sofistike silahlar taşıyorlardı. Her an ateş etmeye hazırdılar. Tetiğe bastıkları anda mahvolabilirdik. Hasbelkader Ayasofya’nın avlusunda titreşen bizler, hazan yaprakları gibi sapır sapır dökülebilirdik. Katliamda muhteşem Mabed’in tertemiz mermerleri, diz boyu kana bulanabilirdi. **Kudüs’**te Haçlı saldırısından sonra 15 temmuz 1099 cumartesi günü  “Harem-i Şerif’te” olduğu gibi.

Bunlar kimler ? Burada ne arıyorlar ? derken içerden bayan Bhutto çıktı… Başından devamlı kayan Hint sârî kumaşından başörtüsünü düzelterek yürüdü… yanımızdan geçti. Önünde, arkasında, sağında solunda, üstünde altında her tarafında Ecyad kalesi gibi korumalarla  cem-i gafir halinde ilerliyordu. Kalabalık ağır ağır yürüyen zırhlı bir tank gibiydi. Bakakaldım… Soğuk soğuk terlemeye başladım.

Bir patlak vukuunda nereden kaçarım, diye hesaplarken gözüm kalenin ortasındaki biçâre kadına takıldı. Bu kadar silahlının ortasında nasıl da rahat yürüyordu ? Deli olmalıydı. O korkunç adamlardan biri silahını çevirip onu öldüremez miydi ? Nitekim bu olaydan az bir zaman sonra Hint Başbakanı bayan İndira Ghandi’yi koruması öldürdü. Keşke böyle şeyler aklıma gelmeseydi. Bayan Bhutto'nun kaderiyle oynamış gibiydim.

Bu ülkede kim kimi, neden öldürüyor ? belli değildir. Öldürüyor işte… Herhalde ölümden bizim gibi korkmuyorlar. Belki yaşarken de ölmüşler… Belki yaşamaktan canları sıkılıyor… Şevket Süreyya Aydemir’in “Suyu arayan adam” kitabında anlattığı gibi Rus halkı örneği  topluca ölmeye can atıyorlar.

Bayan Bhutto öldü. Şimdi bir süre sonra bu aileden bir başka hanım veya bey çıkacak “Ben Bhutto’ların devamıyım, beni de öldürün” diyecek onu da öldürecekler. Kim ne kazanacak…? Pakistan müreffeh olacak mı ? Halkına güven sağlayacak mı ? Hukuk ve İktisadı yerine oturacak mı ? Hür ve şerefli ülkeler arasına gururla katılacak mı ?  Â

Bu ülkede “İslamcı, terörist, anarşist, şeytan ruhlu, muzır, tahtakurusu gibi ölmeye hazır” olarak anılan rejim karşıtlarına, hayat hakkı tanınacak mı ? Yoksa bu Ülke, ortaklıkları Batı’nın ve **ABD’**nin bilmem hangi şer odaklarına kadar uzanan **gizli sahipleri’**nin hain ve kanlı  emellerine kurban olacak mı ?  Â

Bir konu daha var: Batı basınından tercüme Türk Medyası, müteveffa bayan Bhutto için “İslam ülkelerinin ilk kadın başbakanı” diyor… Anlamadım… Ne demek ? Bu memlekette eski başbakanlardan bayan Tansu Çiller Müslüman değil miydi ? Bu ülke bir “Müslüman ülkesi” değil mi ? nasıl olur da, bayan Benazir Bhutto, dünyada ilk Müslüman başbakan olur ? Rejim dolayısıyle diyeceklerse bu da laf değil.

Bînâzir: eşi yok” sözcüğünü  İngilizce’ye çevirirken “Benazir yapan Batı basını, bu ismin Türk haber diline “Benazir” olarak girmesinden de sorumludur. Vaktiye biz basında, yıllarca Endonezya Devlet başkanı, Müslüman Ahmet Şükrânî’yi,  Batı’nın bize ezberlettiği biçimde “Sokarno” olarak yazmıştık. Cezayirli “Ebu Meyden: Medyen'in sülalesi tanımını  da  Fransızca’dan tercüme “ Bumedyen” olarak söylediğimiz gibi… Basın daha bayan **Bhutto’**nun adını belleyemedi… Haberlerini nasıl doğru dürüst verecek ? Şaşmak gerekir.

Rahmet olsun. İnşallah bu son olsun…