Sedd olunmakla tekâyâ sedd olunmaz zikri Hakk, Bir gün gelir açılır, sen derdinle yanmaya bak.
İstanbul’da sur dışında, onarımı sona yaklaşan eski Yenikapı Mevlevîhânesi 30 eylül 2007 Pazar günü açıldı. Bu açılış dolayısıyle bu dergâhta yetişmiş **Hammamîzâde İsmail Dede Efendi’**nin Hüzzam makamında bestelediği Mevlevî Âyini çalınıp söylendi. 13 Semâzen sema’ çıkarttı. Post makamında Kadri dede bulunuyordu.
Bu açılışı ve Sema’ Âyini için İstanbul’da Kadıköy’de bir dernek oluşturan ve başarılı çalışmaları ile geleneği yaşatmaya gayret gösteren Hamit Çakmut grubu görev aldı.
Yenikapı Mevlevîhânesi Sultan Fatih döneminde **Yeniçeri Kâtibi Malkoç Mehmet Efendi’**nin vakfettiği arazi üzerinde kurulmuştu. Dört yüzyıl faaliyet gösteren bu Dergâh, 1925 yılında çıkarılan bir “inkilap��? kanunu ile ve çeşitli tarikatlara mensup tüm diğer dergâhlarla birlikte kapılarını kapattı ve bu kapılar seksen iki yıl kapalı kaldı. Yenikapı Mevlevîhânesi, kış uykusuna yattı. Bu dönem içinde birkaç yangın geçiren Mevlevîhâne nihayet dün yeni yaşamına başladı. Küllerinden bir Tekke doğdu. Bir yüz yıla yakın fırtınalarla boğuşan Mevlevîhâne gemisi, rüzgar ve **kasırga’**nın kesilmesiyle bulduğu ilk limana ulaştı. İnanmıyordum ama gidip görünce inandım.
Mevlevîhane’nin "seksen yıllık uyku��?su sırasında bu asil makama gönül veren birkaç kişi, onu cismi ile değil ama ruhu ile yaşatmayı başarmıştı. Bu kişilerin bu gün hayatta olanları, Pazar günü gerçekleşen açılışta hazır bulundular. Bir ömür boyu gönüllerinde yaşattıkları idealin, karşılarında, damı çerçevesi, duvarı zemini, türbesi sandukası ile “nurlu bir yapı��? şeklinde yer aldığını gördüler. Fevkalade başarılı çalışması ile bu mutluluğu kendilerine yaşatan, restorasyon mimarı bayan Nilgün Olgun ve **Başbakanlık Vakıflar idaresi'**ne övgüler yağdırdılar.
O gün orada bulunanlar “muhteşem bir tarihî gün��? yaşadılar. Semâhâne’ nin girişte sol cenâhına sıralanmış sandukalarının altında sıra dağlar gibi yatan eski Dede’lerle, onların önünde sema’ eden, bu gün yaşayan torunları ve bu beraberliğe çepeçevre katılan **insanlar, Mevlânâ Celâleddin Rumî’**den kalma ruhu, o gün orada, o salonda, bir alev topu gibi yaşadılar.
Dergâhın en parlak döneminde burada postnişin olan Kütahyalı Ebubekir Çelebi, kendisinden sonra sıra ile makama geçen üç oğlu: Ali Nutkî Dede, Nâsır Abdülbâki Dede ve Künhî Abrürrahim Dede kolunun bu gün hayatta olan son torunları Bâki Baykara, yanında değerli eşi bayan Baykara ile birlikte salonda yerini almıştı. Sandukaların tam karşısında oturdu ve Sema’ı izledi. Kendisi de semâzendi. Bundan elli yıl önce, sekiz yaşındayken sema' çıkartmış, Babası Resûhî Baykara ve amcası Gavsi Baykara ile birlikte, ilk defa Konya’da, ihtifalin ilk yıllarında, o sırada **Konya il kütüphanesi'**nde yapılan Sema’ törenine katılmıştı. Bâki’nin babası ve amcası, Yenikapı Mevlevîhânesi’ nin son **postnişini şeyh Abdülbâki Baykara’**nın oğullarıydı. Bu gün hiç biri hayatta değiller. Böyle bir günü görmelerini isterdim.
Mevlevîhâne o gününü, yüzlerce yıl önce ölmüş büyükleri ve bu gün hayatta olan canlıları ile birlikte yaşadı. Geçmiş geleceğe bağlandı. Nur yeniden hayata döndü.
Mevlevîhâne’de yapılan Sema’ âyini’ni, Kültür bakanlığının yayınladığı “Minyatürlerle Mevlânâ ve Mevlevîlik “ kitabını birlikte hazırladığımız Minyatür ressamı, elli altı yıllık vefâkâr arkadaşım bayan Ülker Erke ve Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü **Hat müzesi'**nin çok değerli müdiresi bayan Cıhan Sayıner ile beraber izledik...
Cıhan hanım dedi ki: “burası Mevlevî Müzesi olacak... İnşallah dedim.