Okullar Açılmadan

Birisi bir konuda Hoca'ya “referansların zayıf” dedi. Fazilet'e sordum “referans” ne demek ? “Bilgi kaynağı” dedi. Gak...Gukk...Guruk takır...(Hayret sesi) Anlamadım ya neyse, Hoca çok kızdı...belli etmedi. Gak...Guk. Sonra kendi kendine konuşmuş, Fazilet duymuş. Hoca diyormuş ki: “ Ben bunca yıl İstanbul'da ilim çevrelerinde bulundum, koca koca bilgin kişilerle sohbet ettim. İlk gençliğimde ağzımı açmaz sıramı beklerdim. Sonra yaşlandım, herkes benden birşeyler bekler oldu. O zamanda de yine bilmediğim şeyleri söylemez, susardım. Sadece iyi bildiklerimi söylerdim. Hiç kimse bana o zamanlar o şehirde, tek bir gün “referansların zayıf” demedi... Bu ayı şimdi Sapanca'da neden bana böyle söyledi...?” Gaaak.Guuuk. Kısss. Tısss...(Üzüntü sesi) Faziletle birlikte gürültü etmemeye çalışarak Hoca'ya yaklaştık. Bakışları derinleşmiş, tüyleri kabarmıştı. Yüzünde hafif bir sarılık vardı. Belli ki bir ızdırap yaşıyordu... O sırada yanında elli yıllık dostu “polis” lakaplı Burhan vardı. İstanbul'dan Sapanca'ya misafir gelmişti. Burhan oldukça yaşlı ve hastaydı. Hoca'ya dedi ki “neden buraya geldin ? ” Göl kıyısındaki çay bahçesinde oturuyorlardı. Hoca başını Göl'e doğru çevirdi. Anlaşılmaz bir sesle “bir halt ettik ki sorma Polis” dedi... Gözünden bir damla yaş aktı... Polis dedi ki: “Okullar açılmadan eşyayı topla İstanbul'a gel...” gaaaarkk. Guuuurk. Tak. Tuk Takır Tıssss. Ihı....Ihı...