(Arşiv’den)
İngiltere’nin yakın tarihinde general Kitchner’in özel bir yeri vardır. 1850’de Protestan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Herbert Kitchener, İngiliz Kraliyet Akademisinden mezun olmuş ve İngiltere’nin o sırada özellikle sömürgelerde ihtiyaç duyduğu asker-siyasetçi karakterinin en iyi örneğini çizmişti.
Kitchener inançları gereği “uygarlık adına vahşilerle” savaşıyordu. Tabii bu savaş, başta İngiliz sermayesinin işine yarıyor ve sonuçta başlıca İngiliz mali çıkarlarına ve siyasi emellerine hizmet ediyordu. Kitchener’in kişiliği ve yakın mesai arkadaşları ile İngiliz sömürge imparatorluğu arasında mükemmel bir köprü kurulmuştu.
Kitchener 1899 aralığında Güney Afrika'ya geldi ve Lord Roberts'in yerine baş kumandan oldu, aşağı yukarı iki yıl süren gerilla direnişini vahşi metotlarla kırdı. Tarlalar ateşe verildi, kadınlar ve çocuklar salgın hastalıkların kol gezdiği toplama kamplarına kapatıldı. Köyler, şehirler boşaltıldı, halk topluca kurşuna dizildi. Şehirlerde askerler halk topluluklarının üzerine saldırdı. Ölüm, yıkım ve katliam iki yıl sürdü. Sonunda yerli halk dize geldi. Kitchener, 1902 temmuzunda İngiltere'ye dönünce şeref madalyaları aldı, ayrıca vikontluğa yükseltildi.
Kıtchener’in Güney Afrika’daki başarısı özellikle yerli halkı hedef tutarak verdiği katliam emirlerine bağlıydı. İngiltere’nin bir Gerilla savaşı içinde olduğunu biliyor ve bunun gereğini yerine getiriyordu. Ona göre gerilla savaşında özellikle sivil halk başlıca hedefti. Gerilla halkın içindeydi. Dolayısıyle halkın tamamı suçluydu. Suçluyu suçsuzu ayırmak imkansız ve gereksizdi. Dünyanın o sırada ulaştığı savaş geleneğinde bir gerilla savaşının konvansiyonel savaş silahları ve metotları ile alt edilemeyeceği anlaşılmıştı.
O zaman yapılacak iş Amerikalı Hıram Maksim’in icadı Makinalı Tüfekle herkesi öldürmek, daha fazla öldürmek, bir ırkı ortadan kaldırmak ve medeniyet adına “vahşileri”(!) yok etmekti. Bu bir insanlık hizmetiydi. O arada ülkenin başlıca zenginliği olan elmaslar da sandıklara yüklenip Avrupa pazarlarına gidiyordu..Gitsin. Sonunda kazanacak olan “medeniyet” (!) değil miydi ? (Arşiv’den)