/* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:"Normal Tablo"; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-para-margin:0cm; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:10.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-ansi-language:#0400; mso-fareast-language:#0400; mso-bidi-language:#0400;}
(Arşiv'den)
Şu yaşadığımız günlerden 23 yıl önce Mekke’de, Kabe-i Muazzama’nın içinde terörist bir olay oldu. Geçen ay Moskova’da meydana gelen ve yüzlerce insanın yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan olayın bir benzeri, 23 kasım ve 5 aralık 1979’da meydana geldi... Müslümanlardan ve genellikle İslam dünyasından şiddetle gizlenen bu olay yıllar sonra yeni yeni gün ışığına çıkıyor...
Belirtilen günde gizli bir örgüte bağlı 500 kişi, Haremi Şerif’e girerek namaz saatinden sonra bir grub oluşturdu ve orta yerde bağırarak “Riyad’da cumhuriyet yönetimi kurulmasını, Amerikalıların Suudî Arabistan’ı terketmelerini, kraliyet baskılarına son verilmesini ve Vahhabî rejiminin yolsuzluklarının bitmesini” istedi...Haremi Şerif’in etrafını derhal 3000 Suudî-Vahhabî askeri sardı... İçerdekilerin feryatları dinmiyordu. Kendi askerine güvenemeyen Suudî yönetimi, kısa bir şaşkınlık geçirdikten sonra kendine geldi ve bu işlerin uzmanı Fransız Ordusu’na baş vurmayı kararlaştırdı.
Zaman geçirmeden iletişim kuruldu ve devrin Fransız Cumhurbaşkanı ve Savunma Bakanı’nın imzası ile Fransız Ulusal Jandarma, özel müdahale grubu GİGN mensubu beş asker, başlarında yüzbaşı Paul Barill olmak üzere özel bir uçakla yola çıkarıldı. Uçakta kilolarca boğucu zehirli gaz ve göz yaşartıcı gaz kartuşu vardı...Uzman Jandarmalar bu gaz kartuşlarının nasıl kullanılacağını Suudî askerlere gösterecekler, silahlı operasyona fiilen katılmayacaklardı... İslam’ın asırlarca uygulanan değişmez kurallarına göre hangi koşullar altında olursa olsun, Kâbe-i Muazzama ve çevresine bir hırıstiyan’ın ayak basması kesinlikle yasaktı...
24 kasım’da Riyad hava alanına ulaşan beş Fransız jandarması ve yüzbaşılarına gizlice Arab kıyafeti giydirildi, başlarına “ageller” takıldı ve Mekke’ye getirildiler. Derhal olay yerine sevkedilen “intervention: müdahale” grubu, Araplara gazı nasıl kullanacağını anlatmaya çalıştıysa da beceremedi. Mecburen kendi Haremi Şerif’e girdi ve başı agelli beş Fransız jandarması asırlardır hiç bir hırıstiyanın ayak basmadığı Büyük Cami’de zehirli gaz sıkarak isyancıları boğdu... Aynen geçen ay Moskova’da olduğu gibi...
Gazdan kurtulanları da Suudî’ lerin askerleri yere yatırıp halıların üzerinde boğazladılar. Cemaat kaçıştığı için bunları göremedi... Olay on iki gün sürdü. O sırada Suudî yönetimi İç İşleri Bakanı olan prens Nayef bin Abdülaziz 75 isyancı ve 60 güvenlikçi olmak üzere 135 kişinin öldüğünü açıkladı. Bakana göre Camiin içinde 63 kişinin de kafası kesilmişti. Ancak bu kanlı sahneden sonra 4000 kişinin kaybolduğu anlaşıldı. Olayın gerçek niteliği ve Fransız müdahalesi, İslam kamu oyundan yıllarca gizlendi. İş Humeyni yönetimi ve İranlıların üzerinde kaldı. Herkes o olayı, o sırada İranda yeni kurulmuş olan “İslam Cumhuriyeti” etkisi ve kurucusu Humeynî’nin emriyle İranlılar tarafından çıkarıldığını belledi. Suudî’ler o zaman “İranlılar Kâbe’yi bastı” dediler.
Mekke-İ Mükerreme’de, Haremi Şerif’te, İslamın kalbi olan Kâbe’ye karşı İslam tarihinde eşine rastlanmamış katliam’ın sona erdiği 5 kasım’dan bir ay sonra 5 ocak 1980 günü o zamanki Fransız Cumhurbaşkanı Valéry Giscard d’Estaing, Suudî Arabistan kralı Halid’den bir teşekkür mektubu alıyordu. Kral Halid mektubunda yapılan hizmeti öğüyor ve Fransa’nın %10 ihtiyacını karşılayan petrol andlaşmasının üç yıl daha uzatıldığını bildiriyordu. Aynı yıl ekim ayında Fransız Savunma Bakanı Yvon Bourges’ de Paris’te “İnvalides” in şeref salonunda 1979 Mekke katliamını yöneten Jandarma yüzbaşısı Barill’e Fransa’nın en yüksek liyakat madalyasını takarak Yüzbaşıyı “şövalye” ilan ediyordu...
1979 Mekke katliamında Fransız birliğini ve zehirli gazını Arabistana yollayan Fransız Cumhurbaşkanı Valéry Giscard d’Estaing ile geçen Cuma günü “Türkiyenin Avrupa Birliğine” alınmasının bu birliğin sonu anlamına geleceğini,Türkiye’nin başşehrinin Avrupa’da olmadığını ve Türklerin başka bir uygarlığa bağlı olduklarını söyleyen şimdiki Komisyon başkanı emekli Cumhurbaşkanı Valéry Giscard d’Estaing aynı kişidir.
d’Estaing “Türklerin sayıları çok fazla ve yaşam biçimleri Avrupa yaşam biçimlerine uymaz...” demekte ve ilave etmektedir: “Türklere kapıları açarsanız yarın Fas ve Cezayir de birliğe girmek isteyecektir...Bu ise Birliğin sonu olur... Türkleri Avrupa Birliğine isteyenler bu birliğin düşmanlarıdır” diyen bu şekilsiz adam, d’Estaing değil, ancak “delinquant” olur...Fransızca “Uğursuz” anlamında...