Amerikan Para Uygarlığı’nın İki kulesi bir yıl önce terörist Müslümanlar tarafından saldırıya uğrayıp “ground zero” [yerle bir] olurken üç bin günahsız insanı ve ülkenin altın stoğunu da altına aldı. Ezdi geçti.. Sildi attı.. Kapitalizmin kâbesi 450 bin tonluk bir enkaza dönüştüğünde, üzerine Amerikan bayrağı diktiler...
Koca bayrak rüzgarda ağır ağır sallanırdı... Açılan çukurun önünde haftalarca tapındılar... Çeşitli din ve mezheplerden oluşan Amerikan inanç sistemi içinde bir de“Çukur” kültürü oluştu. Gelişti, büyüdü, yerleşti.
Geceleri mum yakıp ilahiler söylediler... gözlerini o karaltıdan ayıramadılar. Bazıları “burayı yeniden yapalım...” derken bazıları “ellemeyin böyle dursun...” dediler. Sonunda yoruldular...Boş verdiler. Şimdi işin adını tarih koyacak. Olayın kızgın saatlerinde Başkan Bush diyordu ki : “Anlamıyorum bu koca ülkeye bunu kim yapar ? ” Kimin sebep olduğunu değil de, kimin yaptığını ? uzun süre sorgulayanlar, nihayet Suudi Arabistan kökenli 19 müslümanın adını buldular...Ve Dünya Kamu Oyu Müslümanları hedef tahtasına koydu...
Örgütler bulundu çıkarıldı...Hesapları donduruldu. Mallarına haciz kondu... Yetiştikleri ülkeler yakıldı yıkıldı, dağlarında canlı kuş bile bırakılmadı. Üzerinde yüzyıllar boyu insan yaşamasın diye toprağına mayın döşendi... Sularına zehir atıldı... Hedefteki Müslümana saldıranlar, iyi Müslümanla kötü Müslümanı ayırmaya vakit bulamadılar... Kötüler camilere kaçınca iyilerle birlikte onları da ateşe verip yaktılar. Görüntü yasağı koydukları için kimse bunları görmedi, bilmedi, duymadı, konuşmadı, anlamadı, geleceğe bir ipucu bile kalmadı.
Batı’nın ve özellikle Yani Dünya insanlarının, İslam hakkında hiçbir bilgileri yoktu... Onbeş asırlık bu medeniyet halkası üzerinde düşünce üretecek güce sahip olmayanlar, bu ağırlıklı insanlık geçmişinin tarihine de merak sarmış değillerdi... İslamın ilk yıllarında defalarca görülmüş silahlı isyan hareketlerinden birinin ve belki de en vahşî olanının yeni bir “eylemi” karşısında olduklarını anlamadılar. Birkaç radikal eylemci uğruna tüm İslam dünyasını karalamaktan bir an geri durmadılar...
Önce bir Din, sonra bir “yaşam biçimi” ve nihayet genel elemanlarıyla bir uygarlık olan İslamı, 1900’lerin Bolşevikleriyle karıştırdılar... İş sonunda post modern bir “uygarlık çatışması” oldu çıktı... Yeniden “Haçlı Seferleri... gibi. Modern zamanların haçlı seferi... Elektronik aygıtlarla donanmış, uzay çağı Nukleer Haçlı Seferi... Olay şimdi bu noktada... Ne var ki olumlu kıpırdanmalar yine her zaman olduğu gibi yaşlı ve olgun Avrupa’dan çıkıyor... Amerikan fikir dünyasının şeytani paniği yanında Avrupanın yapıcı temkini, insanlığın geleceği için ümit ışığı oluyor... Sömürgecilik çağında, endüstrileşme döneminde, ham madde alanları kapışmasında ve şimdi pazar sarmalında İslam dünyası ile iç içe yaşamış Avrupa, belki bir şekilde Amerikanın kan davasını yatıştırabilecektir...Tehlike geçmiş değil. Yakında anlaşılacak.
Fransa’da çıkan“Science et Vie: Bilim ve Hayat” isimli yaşlı ve saygın dergi, “Bağdad Halifesi zamanı İslamın Altın Çağı” başlığıyla bir sayı yayınladı. Derginin bu sayısında, bilim adamları tarafından kaleme alınmış pek çok makalede, Milattan sonra 8. Ve 13. Yüzyıllarda Bağdad anlatıldı. İslam uygarlığının en parlak devrinin yaşandığı o çağda Abbasi Halifesi el-Me’mun’un “beyt ül hikme : Bilgelik evi” isimli bir ilim yuvası kurduğu ve burada, o çağa kadar Doğu’da ve Batı’da yaşamış ve ömrünü tamamlamış tüm uygarlık halkalarından kalan başlıca eserlerin tercüme edildiği anlatıldı. Aristo ve Platon’un böylece yaşamına devam edebildikleri ve eski çağlara ait pek çok bulgunun yeni zamanlara aktarılması sağlandığı belirtildi...
Cebir ve logaritmayı keşfeden matematikçi el-Harezmi, Tıp ve sağlık alanında ibni Sina ve el-Birunî tanıtıldı. 8. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar Bağdad’ın beş asır dünyaya ilim yaydığı, bu şehirde Müslümanlar kadar Hırıstiyanlar, Yahudiler, Saba’lılar’ın ve tüm eski dünya halklarının birlikte çalışarak hür ve rahat bir dünya kurdukları dile getirildi...Bu akımın etkilerinin halen devam ettiği belirtildi. Science et Vie dergisinin bin yıllık İslam uygarlığına ayırdığı sayısının baş makalesini yazan Pierre İcikovicks: “ İslam altın çağında, yeryüzünün en yüksek kültür ve teknolojik değerlerini bir araya getirmişti,...” dedi...
Adı geçen derginin oldukça yaygın etkisi göz önünde bulundurulursa,tedirgin Batı kamu oyuna Bağdad’ın sadece Tigritli Saddam Hüseyin’den ibaret olmadığı belki de anlatılabilecektir. O zaman Amerikalı’nın akıllı füzeleri, Irak’ta gaz depoları ve atom sığınaklarını ararken İslamın bin yıllık eserlerine uğramaz, yanından geçer... Füzelere bir aygıt bağlamalı ki o füzeler hedefe giderken Amerika keşfedilmeden önce yükseltilmiş en eski ve en değerli uygarlık eserlerini tanısın...Dokunmasın.(Arşiv'den)