/* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:"Normal Tablo"; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-para-margin:0cm; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:10.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-ansi-language:#0400; mso-fareast-language:#0400; mso-bidi-language:#0400;}
Putperest Roma İmparatorları 200 yıl, o çağda gelişmekte olan diğer dinlere karşı acımasız bir işkence siyaseti yürüttü . İsadan 300 yıl sonra Nikomedia’ da (İzmit) hüküm süren imparator Diokletianüs zamanı bir günde 30.000 can’a mâl olan tarihin en büyük katliamı yaşandı.
Eski çağlarda dünyanın en büyük imparatorluğunu kuran Roma, miladi dördüncü yüz yıla geldiğinde büyük bir sorunla karşılaşmıştı. Roma’nın yönettiği geniş topraklarda halklar gelişmiş, eski Roma kanunları geçerliliğini yitirmiş, ekonomik gereksinimlerin yanında insanoğlu, inanç ve anlayış vâdisinde olağanüstü farklılıklar yaratmaya başlamıştı. Romalı’lar artık eskisi kadar tanrı’larına güvenmiyorlardı. Kimse onlara inanmıyordu. Roma’yı ayakta tutan yaşlı tanrılar güçlerini yitirmişlerdi. İtibarları sona ermişti.. Kimse eski çağlarda olduğu gibi tanrılar için kurban kesmiyor ve çocuklarını devlet için askere göndermek istemiyordu. Bu iki ana kaynaktan beslenen Roma uygarlığı sarsıntılara uğruyor, otoritesi kayboluyor, vergi toplama gücü günden güne eriyordu. Roma’nın kan kaybettiğini gören merkez yönetim ise İmparatorların gölgesinde halkına karşı gittikçe daha fazla gaddarlaşıyordu.
Roma bütün diğer teolojik gelişmelerin yanında özellikle Ortadoğu'da Filistin’de Hz. İsa peygamber’ in tebliği ile doğan Hırıstiyan akımını karşısına almıştı. Roma imparatorları “ sizin dininize karışmak istemiyoruz ama Roma tanrıları kurban ve Roma devleti asker bekliyor” diyorlardı. Tek tanrıya bağlı yeni ve güçlü Hırıstiyan dini ise her şekliyle kurban geleneğine ve askerliğe karşı çıkıyordu. Kurban ekonomisi ve askerlikle ayakta duran Roma’nın sonu geldiği anlaşılmıştı. Bu dinin kan, ateş ve savaş sevmeyen peygamberi “Sana biri bir tokat atarsa diğer yanağını da ona uzat” diyordu. Bu iki nokta giderek muazzam Roma’yı yeryüzü haritasından silmeye yetmişti.
4. yüzyılda Büyük Britanya’dan Hindistan’da İndüs vadisine kadar uzanan etkisiyle Roma, Marmara denizinin kıyısında İzmit’ten yönetiliyordu. Devlet merkezi şeklen Milano olmakla birlikte İmparator Diokletianüs “Doğu illerinin yönetim güçlüğü” dolayısıyle bu şehirde oturmayı tercih etmişti. Devlet erki yetkileri eşit, ikişer sezarı ile dört imparator arasında paylaşılmıştı. Tarihte başka örneği bulunmayan bu yönetime "dörtbaşlı:Tetrark" adı verilmişti.
Diokletianüs Hıristiyanlara uyguladığı “büyük işkence” ile tarihe damgasını vurmuştur. İmparator Roma’nın eski geleneklerini canlandırmak ve “tetrark” dörtlü yönetime tanrısal bir özellik katmak istiyordu. Sezarı Galerius’ün etkisinde Diokletianüs, 303 şubatı ile 304 şubatı arasında dört büyük genelge yayınladı: Bunlarla Hırıstiyan yazıtları ve tapınaklarının imhası ve Hırıstiyan din adamlarının malvarlıklarının dondurulması; hırıstiyan din adamlarının tutuklanması: Din adamlarının kurban kesmeye zorlanması, ve arkadan tüm hırıstiyan halkın kurban kesmeye zorlanmasını emrediyordu. Bu genelgelerden sonra Doğu ülkeleri “Büyük İşkence” adı ile başlayan bir dizi zulüm’den den büyük zarar gördü. Ancak asıl kanlı katliam İsa Peygamberin yaşadığı Filistin topraklarında ve Afrika’da meydana gelmişti.
“Büyük İşkence” nin en kanlı sahnesi bir günde 30.000 hırıstiyan’ın imha edildiği İzmit’te yaşanmıştı. 303 yılının Terminalisler Şenliği’nin kutlandığı 23 Şubat günü, Hıristiyanlığın yayılmasını sınırlama tarihi olarak açıklandı. Bu şenlik, “Terminus” adı verilen Roma sınır taşı tanrısını anmak için her yılın 23 Şubat günü yapılan bir anma töreniydi. Tanrı Terminus, Roma İmparatorluğu’nun sınırlarının güvenliğini sağlayan bir taş tanrıydı.Pretorium prefectusu yani saray yöneticisi başta olmak üzere, generaller, tribonuslar, hazine temsilcileri, sabah erkenden, kentin en kalabalık ve en görkemli semtindeki yüksek bir yerde kurulu Nicomedia Kilisesi’ne geldi.
Onların önünde kapılar zorlanmaya başladı. Sunak bölümüne saldırıldı. Boş yere bir dinsel simge arıyorlardı. Böyle bir şey bulamayınca kızdılar. Kutsal kitapları ateşe atıp yaktılar. Üst düzey yöneticileri, savaş düzeninde yürüyen ve özellikle zorlu kentleri yıkmak için yararlandıkları tüm araç ve gereçlerle donanmış çok sayıda muhafız ve piyadelerden kurulu bir birlik izliyordu. Bir kaç saatlik uğraştan sonra, çatısı imparatorluğun sarayından da yukarı yükselen, bu nedenle de uzun süreden beri putataparların kıskançlığını, öfkesini üzerinde toplayan bu yapı, baştan aşağı yıkılıp yerle bir edildi.
Ertesi gün, uygulanacak işkencelere ilişkin hazırlanmış genel bir buyruk duyuruldu. Galerius, tanrılara kurban vermeyi reddeden kişilerin diri diri yakılmasını isterken, Diocletianüs kan dökmeye karşı çıkıyor, Hıristiyanlara verilecek cezaların çok sert olmamasını istiyordu. Bununla birlikte, taht ortağını daha fazla yumuşatamadı. İmparatorluğun bütün eyaletlerindeki kiliselerin tümden yıkılması buyruğu verildi.
Gizli olarak Hıristiyan meclisi toplamaya yeltenenler için ölüm cezası uygulanacağı bildirildi. Magistraların emirlerine göre; piskopos ve papazların elindeki kutsal kitaplar herkesin gözü önünde yakılacak, buna uymayanlar için en ağır cezalar uygulanacaktı. Aynı buyrukla Kilise’nin tüm mal varlığı ya artırma ile satıldı ya da zorlamayla satın almaya uğratıldı. Bunlar, ya kentlere ve topluluklara verildi ya da gözü doymaz saray üyelerine dağıtıldı.
Hıristiyan inancını ortadan kaldırıp, Hıristiyanların dinsel örgütlenmesini yok etmek için, Roma’nın ve atalarının dinine direnenlere dayanılmaz vergiler yükleme yoluna da gidildi. Hırıstiyanlar çoluk çocuk Arena'da aç arslanların önüne atıldı. Halk faciayı çepeçevre seyretti, çılgınca alkışladı. Ünlü bir soydan gelmiş olup da sonradan Hıristiyanlığı seçen kimselerin hiçbir saygınlık taşıyamayacağı, hiçbir görev alamayacakları kararlaştırıldı. Hıristiyan köleler, bundan böyle özgürlüğe kavuşma umudunu yitirmiş olacaktı. Hıristiyan halkın tümü, yasaların koruması dışında bırakılıyordu.
Hıristiyanlara karşı açılan her davaya bakmak ve onu karara bağlamak için yargıçlara olağanüstü yetki verildi. Hıristiyanlar ise, uğradıkları herhangi bir saldırı ya da haksızlık durumunda dava açamayacaklardı. Bu çok acı verici ve aşağılayıcı yeni şiddet türü, belki de inananların sabrını tüketecek en etkili araç oldu. Hıristiyan olana bir köpek kadar bile yaşam hakkı yoktu.
Buyruk, Nicomedia’nın işlek bir yerine henüz asılmıştı ki, bir Hıristiyan koparıp parça parça etti. Bir yandan da en ağır sövüp saymalarla dinsiz ve zâlim hükümdarlar için beslediği nefret ve tiksintiyi dile getirdi. Yasaların en hafif hükümlerine göre bile bu davranışı büyük bir hıyanet suçu oluşturuyordu. Dolayısıyla, yakalanarak hemen oracıkta canlı olarak yakıldı. Bu işlem sırasında, imparatorların kişiliklerine yapılan saldırının öcünü almaya çalışan cellatlar, mahkumun bedeni üzerinde işkencenin her biçimini uyguladılar. Ama ne kurbanın sabrını yok etmeye ne de can çekişme sırasında koruduğu o hakaret saçan gülümseyişini, sarsılmaz kararlığını bozmaya güçleri yetmedi.
Hıristiyanlar, onun yapmış olduğu işi aykırı bulduysa da, davranışındaki kutsal çaba ve bu olağanüstü yüceliğe hayran olmaktan kendilerini alamadılar. Kahraman ve şehitlerin anısı için düzenledikleri övgüler Diocletianüs'ün üzerinde derin izler bıraktı. Bundan sonraki on beş günde Nicomedia Sarayı’nın iki kez ateşe verilmesi, imparatorların korkusunu arttırdı. Her iki yangın da büyük zarara yol açmadan söndürüldü.
Tarihçi Lactence, Diokletianüs, Maximianüs ve Galerius’ün sadece hırıstiyanları işkence etmekle kalmayıp yönettikleri kişilere karşı kriminel bir siyaset güttüklerini anlatıyor. Bu açıdan Diokletianüs'ün genelgesine dayanarak Tetrark’ı eleştiren Lactence, ordu’nun büyümesi, vergilerin artması ve eyaletlerin çoğalmasını kötülüklerin sebebi olarak gösteriyor.
Galerius neden böyle hareket etti ? Tarihçi Lactence çok basit diyor ve ilave ediyor: “ Galerius hırıstiyanlardan nefret ediyordu zira anası Romula, iğrenç bir kadındı. Tuna nehrinin ötesindeki vahşi yerlerde yaşayan barbar kavimlerden geliyordu. Fanatik bir putperestti. Dağ tanrılarına tapan bir dinciydi. Hırıstiyanlara duyduğu kini kendi oğluna aşılayan ve onlara işkence yaptıran bu aşağılık fanatik kadındı”.
311 mayısında imparator Galerius amansız bir hastalık sonucu uzun süre can çekişerek öldü. Pek çok antik yazara göre Galerius Hırıstiyanlara reva gördüğü korkunç zulmün vebalini ödemişti. Sanıldığına göre Galerius ölümünden az önce Diokletien genelgelerini reddetmişti.
Sonunda işkence 305 yılının içinde bitti. Ancak bütün bu olaylar kilisenin içini bir kere daha karıştırmıştı. Pek çok eski hırıstiyan zora dayanamayarak dinlerinden döndüklerini öne sürüyor ve tekrar Hırıstiyanlığa kabul edilmelerini istiyordu. Bazı Hırıstiyanlar ise ölerek şehit sayılmayı reddettikleri için onların affedilmesini istemiyordu. Bu arada belirtmek gerekir ki o çağda Hıristiyan olanların çoğu, ordu, yargıçlık mesleği ve tiyatro gibi paganizm gelenekleri saydıkları işlere bulaşmak istemiyorlardı.
"Büyük İşkence" imparator Diokletianüs için de büyük işkence olmuştu. Ağır psikoplojik travmalar geçiren talihsiz imparator, ömrünün son yıllarında gün ışığına çıkamaz oldu. Bir Hırıstiyan saldırısından korkuyor ve Sarayı ile Arena arasında yer altında dehlizlerde yaşıyordu. Dört atın çektiği arabaların dolaştığı dehlizler, günümüzün İzmit şehrinin altında yer alıyor ve arkeologların keşfini bekliyor.
Saltanatının zorluklarından bıkan Diokletianüs sonunda tahtını terk ederek Doğduğu Dalmaçya’ya gitti ve 313’te Split’teki sarayında öldü Diokletianüs son yıllarında Salone’deki bahçesinde marul ve lahana yetiştiriyor ve her gün mârul yiyordu. Yakınları tekrar Nikomedia’ya dönerek tahta geçmesini istiyorlardı. Diokletianüs ise onlara “Siz buraya gelin, bakın mârullar ne güzel büyüyor…” diyordu. Diokletianüs'ün mârulları tarihe geçti. Yazar Apicius’a göre eskiler mârul’u salamura balık, zeytinyağı, kimyon ve sakız çiçeği haşlaması ile yerlermiş.
Diokletien'in mârulları