Pazar akşamı Kadir’di...O gece İstanbul’da, Sultanahmet Camii ve çevresinde 4000 kişi toplanmış... İstanbul nufusunun bir milyonun altında olduğu eski yıllara oranla bu sayı yine de yüksektir. Şehirde şu sırada on milyon insan yaşıyor... Demek ki yaklaşık kırk İstanbullu’dan biri oradaydı..
Ben gidemedim, gidenler anlatılar... Osmanlı asırlarında içinde Devlet Protokolu’nun yapıldığı muhteşem Sultanahmet Cami tamamiyle doluymuş... Halk dışarıya, avlulara taşmış... evinden seccadesini, kilimini getiren çimenlerin üzerine yayılmış... Tedbirli gelmeyenler kalın kağıtlar, kartonlar edinmişler, namazlarını kılmışlar...Cemaate hoca yetmemiş... Halkın arasından gönüllü hocalar çıkmış... Teravih namazının rekatları ikişer ikişer kılınmış... Bazen her rekatta hoca değiştirilmiş, gönüllünün bolluğundan... Dünya yüzünde bir “Din” günü ve gecesi yaşanmış... Halk kendinden geçmiş... insanlar nurlu bir gecenin feyzine doyamamışlar... Her yer ışıklarla donanmış... Nur gökten çağlayarak yağmış... Namazdan sonra insanlar camiden çıkamamışlar... Köşelerde Kur’an, salavat ve kaside okuyanlar görülmüş... İlahi grupları oluşmuş..
Büyük Cami fevkalade günlerinden birini yaşamış... İlerleyen saatlerde uzaklardan otobüslerle gelenler, çevre dükkanlara dağılarak, memleketlerine dönüşlerinde, Müslüman İstanbul’ da yaşanan mubarek bir gecenin anısına, eşe dosta verilmek üzere, hediyeler almışlar... Üniversite öğrencisi bizim komşu Okan’ın Teravih’den sonra canı boza istemiş, babası ile birlikte kalabalığı yarıp bozacılara yaklaşamamışlar... neden sonra ulaşmışlar. Hatırası uzun yıllar anlatılacak feyizli bir gece, Sultanahmet’ten Eyyüb Sultan’a uzanarak gün doğarken Üsküdar'da sona ermiş.
Ertesi günü gazeteleri açtım. İslamî olanlarda kıyı kenar birkaç haber... Büyükler ise noel baba resimleriyle dolu... İslam ve islamî yaşam biçimi, bu gazeteleri yöneten muhterem efendilere pek ulaşamıyor... İslam, İlgi halkalarının dışında...
Onlar Batı’nın las Vegas kumar salonlarını ve Paris gecelerini tercih ediyorlar... Yolları Sultanahmet’e uğramıyor... Uğrasa da etrafı görecek gözleri yok... Camide sadece el-Kaide arıyorlar... Efendilerinden aldıklar rol icabı...
Aslında bu beyler beni pek ilgilendirmiyor. Herkes dininde serbesttir... Kimsenin ne dinine, ne dinsizliğine karışmam... Ben bir gece oradaydım. Karanlıkta gök yüzünü seyrediyordum. Mabed’in etrafını aydınlatan güçlü projektörlerin ışıkları bazen taş yapının kenarından taşarak boşluğa doğru yollarına devam ediyorlardı. Kuşlar hızla uçarken o hüzmelere bir an takılıp beyaz tüyleriyle yıldız gibi parlıyorlar, sonra ışık huzmesinin dışına çıkıp görünmez oluyorlardı... Ne de çok kuş vardı, o gece gökyüzünde... İşte o kişiler de öyle... Onlar da kaza ile üzerlerine nur vurunca bir an parlıyor sonra sönüp gidiyorlar... Karanlıklardaki yerlerine geri dönüyorlar... Nur’dan nasipleri, hızla uçarken ışığa uğradıkları kadardır. Keşke orada kalabilselerdi... Neyse...
2002 yılı ramazanının Kadir gecesinde, Süleymaniye’den sonra İstanbul’un ikinci büyük Camii olan Sultanahmet ve çevresinde 4000 kişinin toplandığı, o gece yetkililer tarafından anons edilmiş... Mavi çinilerinden dolayı “Mavi Cami” olarak da anılan “Sultanahmet Camii” I. Sultan Ahmet zamanı 1609 1le 1616 yılları arasında mimar Mehmet Ağa tarafından yapılmış. Mabedin inşaatının başladığı gün, Padişah birinci Ahmet, yere diz çökmüş, eteğine toprak doldurmuş, başını göğe çevirmiş ve “Kulun Ahmed’in bu niyazı sana feda olsun” diye feryad iderek kucağındaki toprağı yeni kazılmış temele dökmüş.
Temele ilk darbeyi vuran kazmanın, sapı sonradan gümüşle süslenerek Saray’ın hazinesine konmuş. Sultanahmet Camii, Bizans’ın “Christotrikline” Sarayının harabeleri üzerinde yedi yılda yükselmiş. 397 yıldır ayakta duruyor... Bu Camiin yapıldığı yıllarda Avustralya kıt’ası keşfolmamıştı. Amerika henüz pamuk tarlasıydı. Londra ve Paris karanlıklar içindeydi.
Biz geç saatlarda Tophanede İsmail Rumî ziyaretinden dönerken Dolmabahçe’de Bezmi Alem Valide Sultan Camiinin önünde de bir kalabalık gördük... Burası da doluydu... Bir zamanlar halıları toplanarak “Deniz Müzesi” şekline sokulan bu Cami, Sultan Abdülmecid’in annesi Bezmi Alem Valide Sultan tarafından yaptırılmış... Başta Eyyüb Sultan olmak üzere İstanbul’un diğer camileri de o gece herhalde doluydu...
Fazla göremedik. Gezemedik. Haberini de alamadık... Yaklaşan Noel Babayı yazan Büyük gazetelerimiz ve Batı yaşamını bizlere sokuşturmak ve sevdirmekle görevlendirilmiş medyamız, bu konuya değinmediler... İslamı sadece siyasi olan ve şimdi de siyasî olmayan diye ayırdıkları için... Bir İslam yaşam şekli ve onun değerlerine yaklaşık tavır takınmadıkları için...
Ve Dostlar ! içleri Müslümanca titremediği için... Üzgünüz, biz de onlarla aynı çatı altında yer aldığımız için... Belki bir gün bu tarafın işlerine de akılları erer. [Arşiv’den, 04.12.2002]