/* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:"Normal Tablo"; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-para-margin:0cm; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:10.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-ansi-language:#0400; mso-fareast-language:#0400; mso-bidi-language:#0400;}
Yazlıkçılardan kalma bitli bir kamp çadırı bulmuşlar padişah çadırı diye bize gösteriyorlar.. Arkadaşım, kalk git bak “otağ-ı humayun” nasıl olur ? öğren, İstanbul’da Harbiye’deki Askerî Müze’de mükemmel örnekleri var, iyi korunmuş, eskiyen, çürüyen yerleri yamalanmış, onarım görmüş.. Koca bir Osmanlı Hükündarı’nın seferde ve savaşta içinde oturacağı, harp meclisi kuracağı çadır, oksijen çadırı mıdır ?
Muhteşem yüzyıl filmi ile ara sıra ilgileniyorum. O da vazife gereği, madem ki halkım ilgilendi, ben de yazar olarak peşine düşmeliyim diyorum. Ama her defasında yürek büken eksilik ve yanlışlıklara rastlıyorum.
Filmde Kanuni tasviri defalarca açık başlı görülüyor. Bu vahim bir yanlışlıktır. Hiç bir Osmanlı sultanı haremde dahi olsa açık başla gezemez. Açık baş matem işaretidir. Devlet törenlerinde padişah cenazelerinde matem havası açık başla ifade edilir. Paşaların ve devlet büyüklerinin sikkesiz, sarıksız kavuksuz, mücevvezesiz dolaşması derin bir matemin göstergesidir. Daha da ilerisi var: O zaman da devlet büyükleri kaftanlarını çıkarır ters yüz edip öyle giyerlerdi.
Bu filmde tavuk kümesi gibi gösterilen “Harem” de “sümbül ağa” adını taşıyan erkek sesli bir harem ağası var. Tarih bilgisi ve neş’esi yerli yerinde olan her fert bilir ki harem ağaları hadım edilmiş olup sesleri “incelmiş, kadın sesine yaklaşmış” kişilerdir. Bunun örnekleri, eskiden dünyanın başka yerlerindeki saraylarda da görülmekteydi...
En basit tarih bilgilerinden dahi yoksun olan bu kahve dedikodusu gibi filmi, kimlerin yaptığını ? da merak etmiyorum, belki sinema gereği bazı şeyleri değiştirmiş olabilirler, fakat yazık oluyor.. Çoluk çocuğun aklına yanlış şeyler giriyor. Fikirlerde sapkınlık oluyor. Saçları dökülmüş, göğsü kıllı bir hakan görüntüsü tarihe gölge düşürür, şanlı bir hükümdarın şerefini lekeler. Ulusun ebedî gururu olan o “Muhteşem Süleyman’ı film çevireceğim diye muharrem yobazı gibi üryan göstermeye ne hakkınız var ? Siz söylermisiniz Allah aşkına neyin peşindesiniz ?
Han kapıcısına benzer yaşlı bir adam bulmuşlar, ona da “Piri Paşa” demişler . Bakılacak bir resim değil. Yavuz ve Kanuni gibi iki büyük hükümdara sadrazamlık yapmış ve başını vermeden emekliye ayrılmış eşi ender görülen devlet adamı Sadrazam’lardan Piri Mehmet Paşa’ya yakışacak adam gibi bir aktör bulunamaz mıydı. ?
Yavuz Sultan Selim bir ara Piri paşaya pek dik bakmış. Paşa gözleri yerde – Sultanım bir gün katlime ferman vereceğinizi biliyorum, şunu bir an önce irade etseniz de korkudan her gün ölmekten kurtulsam.. demiş. Yavuz kahkaha ile gülmüş – Paşa, Paşa aklımdan geçmiyor değil, ama yerine koyacak adam bulamıyorum.. İnsanı oğlunun yeryüzünde tek güvencesi yerine konacak adam bulunmayışı değil midir, değerli dostlar !
Padişahlarda, hükümdarlarda Devlet ciddiyetinden ve aile bağından gelen asil tavırlar vardır. Konuşurken, yürürken, otururken, düşünürken asil ve tumturaklı haller gösterirler. Yabancı elçilerin raporlarına göre bu haller gizemli ve ürperticidir. Bu yüzden asırlarca hükümdarların yüzüne bakmak yasak edilmiştir. Hakimane, otorite sahibi, Devletlû tavrı şanlı vezirler de vardı. Saygıyı ve protokolü bozmadan Hükümdar önünde asaletli davranan vezirler tarihte isim bırakmıştır. Filmde gördüğümüz gibi pazarda domates satan esnaf kılıklı vezir olmaz.
Osmanlı Saray ve devlet protokolünde her hareket alkışlarla karşılanırdı, asırlar içinde alkışta aşırı bir hassasiyet ve gelenek oluşmuştu. Padişahın bizzat kendisi, yakınları, saray halkı devamlı alkışlanırdı. Bu filmde böyle bir geleneğin en ufak işareti yok. Senarist bilmiyor veya unutmuş.
Bana sorulacak olursa adı geçen film, heba edilmiş bir emektir. Kaçırılmış bir fırsattır. Tarihi konuları ele alan film yapmak zor bir iştir. Önce dekoru kuramazsınız. Yüzlerce figüran bulmak, eğitmek, devrine göre giydirmek gerekir. Anlatılan çağın iç diş yaşam biçim ve gereçlerini çok iyi inceleyip sağlamak gerekir. Oysa ki bizim “Muhteşem” filmde Cıhan padişahının erkek sesli tek bir harem ağası ve üç dört kişiden ibaret Saray erkanı , beş altı kişilik Yeniçeri ordusu var..
Tarihi filmlerin sinema tarihindeki en usta ismi Cecil Belount de Mille’dir. The Ten Commandments (1956), Cleopatra (1934), ve The Greatest Show on Earth (1952)gibi belleklerden silinmemiş büyük tarihi filmlerin tek ismi Cecil B. Mille ancak böyle iddialı bir film yapabilirdi.
Kanuni, Türk ulusunun kaderini ve aynı ölçüde dünya tarihinin akışını değiştirmiş bir ulu hakandır. Bilge bir hükümdardır. Çağının en ileri devlet ve toplum önderidir. Şu şiir onundur;
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cıhanda bir nefes sıhhat gibi”
Sağlığın bir “nefes”inin dahi devlete eşit olduğunu bir hükümdar söylüyor. Mohaç muharebesinde zırhını giymiş şekilde at üstünde savaşı gözlerken göğsüne Macar okları isabet eden gazi kumandan.
Yine bir sefer sırasında, savaş meydanında, Zigetvar’da şehit olan ve cenazesi İstanbul'a kırkbeş günde gelen bu büyük insanı, şu anda Anadolu’da yaşayan bizler, derin bir saygı ve şükranla anmalıyız.
Bu yüce sultan'ın hayatını ve önderlik öyküsünü film yapmaya kalkışsak da “korkudan titremeliyiz” Geçmiş asırlarda yaşamış ve ulusuna hizmet etmiş büyük insanları anmak büyük uluslar için kadirşinaslıktır. Hükümdara saygı erdemdir.