Bir sonbahar akşamı Beyoğlu sokaklarında yine titrek ışıklar dolaşıyordu, elektriğin henüz ufukta görülmediği, ampulün icat edilmediği o alacakaranlık ürpertili dönemde, özel günlerde geceleri fener alayları tertip ediliyor, ışıldaklar yakılıyor ve şehir esrarengiz bir aydınlığa bürünüyordu.
Şarkın dillere destan gizemi gün ağaran vakte kadar ortalığa egemen oluyor, şehir başka başka renklere kavuşuyordu. Bu akşam durum her zamankinden farklıydı. Sokaklarda koşuşan, bağıran, eğlenen, davul vurup borazan çalan, şakalaşan insan topluluklarının başlarında o ana kadar görülmemiş bir başlık vardı. Bir çeşit kısa beyaz bir takke ve üzerine kırmızı beyaz ve mavi renkli üç kokart..
Bu dönemlerin tarihini yazanlar daha sonra bunun “Frikya başlığı” olduğunu yazacaklardı. Giysileri de çok değişikti, ütüsüz beyaz pantalonlar, bol gömlekler ve çeşitli takılar, tüyler, yılan dişleri, kartal kanatları.. bilinmeyen alametler.. Ağırbaşlı Osmanlı başkentinin gecelerini altüst ederek ortalığı şenlikli Pazar yerine çeviren bu kişiler İmparatorlukta yaşayan azınlık Fransızlardı. 1789 Fransız devrimini kutluyorlardı, öyle çok gürültü çıkarıyorlardı ki, sonunda çevre halkı isyan etti:
Avusturya büyükelçisi, İmparatorluğunun dış işleri bakanı “reisülküttap” ünvanını taşıyan Raşid Efendiye başvurdu. Fransız devrimine Avusturya gözlüğü ile bakmayan Reisülküttp Raşid Efendi ise elçiye şu tarihi cevabı verdi . “ Devleti Aliye Fransız maddesinde bitaraftır ve bu makule alametler burada muteber olmamakla gerek Kral, gerek Cumhuriyet taraftarı olan bu Fransızları, Fransız milleti bilir ve cümlesinin ticarete olan umur ve hususuna müsaade eder..” Elçinin aldığı cevap devletin Fransız devrimi karşısındaki tarafsız tutumunu ifade ediyordu. Ancak sokağın gürültüsü de kesilmiyordu. Avusturya elçiliği bu defa baş tercümanı aracılığı ile tekrar Nezarete başvurdu. Aldığı cevap birincisinden de katıydı. “ Devlet-i Aliye İslam devletidir. Bizde o makul alametlere itibar olunmaz. Dost devletlerin tacirini biz misafir biliriz.İstedikleri alametleri takarlar. Başlarına “üzüm küfesi” geçirseler “niçin giydiniz” demek devletin vazifesi değildir.”
Beyoğlu sokaklarında, çoğunun İstanbul’da doğmuş olmasından dolayı yerlilerin “tatlısu frenkleri “adını taktığı Fransızların taşkınlıklarının ne kadar sürdüğünü bilmiyoruz. Ama Osmanlı İmpratorluğu’nun, “milliyetiçilik” prensibine sırtını dayayan Fransız devrimine karşı gittikçe soğuk davrandığına tanık oluyoruz. O çağın uluslar arası dengesine uymayan “yeni dünya düzeni” de göz önüne alınmakla birlikte, Fransız devriminin özellikle her türlü dine karşı acımasız tutumu, dinlere öteden beri hoşgörü ile bakan Osmanlı aydınlarının dehşete kapılmalarına yol açmış gürünüyor.
Kral ve Kraliçe'nin tutuklanması
Devrimin sonucunda yeni kurulan rejim ve krallığın devrilmesi Osmanlı devletinde genellikle''Fransa nizamı cedidi'' yani “yeni dünya düzeni” olarak görülmekte ve “tebeddülat ve tagayyür” Kelimeleri ile ifade edilmekteydi. Yani “Değişim ve başkalaşma” İşin garibi şudur ki: bu olay hakkında bizzat Devrimin yıktığı Kral 16. Lui’nin bilgisine baş vuruluyor ve Osmanlı Sultanı Üçüncü Selim, her iki devlet arasındaki anlaşmaların devam edip etmeyeceğine dair Krala yazdığı mektuba, 1791 haziranında Paris’ten kaçtıktan sonra yakalanıp geri getirilen kraldan şu cevabı alıyordu:"İki hükümdar ve iki millet arasında akdolunan dostluğun günden güne artarak azalmayacağı malumu şahaneleri buyurulmak halisane arzumuzdur. Miladı İsa’nın 1781 senesinde, mahi teşrini evvelin yirmisinde, Paris şehrinde yazılmıştır. Muhibbi Sadık Lui.” Ancak Padişaha sadakatini bildiren bu kral, az sonra idam edilecekti.
Fransız Devriminin ne olduğu konusunda Sultan III. Selim devrin ileri gelen fikir ve devlet adamlarına 100’ e yakın rapor yazdırmıştır. Pek çoğu birbirinin tekrarı olan ve yeni bir konu içermeyen bu raporların arasında Reisülküttap Atıf Efendi’nin 1798 nisanında kaleme aldığı “muvazenei siyasiye” isimli raporu önem taşımaktadır. Atıf efendi raporunda “Fransız devrimini bir fitne kaynağı” olarak görmekte ve "fisk ü fücur cümbüşü" olarak nitelemektedir
III. Selim'in Reisülküttab'ı Atıf Efendi’nin devrimin öncülerinden Voltaire ve Rouseau hakkındaki fikirleri şöyledir : “Burada Voltair, Rousseau adlı zındıklar ve onlardan beter fukaralar peygamberlere sövüp, büyükleri zemmetmek, bütün dinleri kaldırmak, cumhuriyet ve eşitliği ima etmekten ibaret bir takım kışkırtıcı düşünceler yaymışlardır. Aslında fitne fesattan başka bir şey olmayan bu düşünceler frengi hastalığı gibi halkın beyinlerine işlemiştir. İşin garip yanı bu tür düşüncelere halkta rağbet etmektedir.
işte bunların etkisinde kalanlar bir kaç yıl önce bir fitne ve fesat ateşi tutuşturup çevreye yaymışlar, Allah korkusunu kaldırıp ar ve namusu mahvetmişler, Fransa halkını vahşi hayvan kıyafetine sokmaya çalışmışlar, bununla da yetinmeyip her yerde kafadarlar sağlayarak insan hakları dedikleri isyan bildirilerini yabancı dillere de çevirtip milletlerin, hükümdarların aleyhine kışkırtmışlardır. Burada olup bitenler bunlardır
Voltaire Rousseau Kralın idamı
''Voltaire ile Rousseau denmekle maruf ve meşhur olan zındıkların ve onlar misillû dehrilerin hâşâ sümme hâşâ Allah'a ve peygamberlere dil uzatmak, her türlü kutsallığı yok etmek, eşitlik ve cumhuriyeti ilan eylemek için karaladıkları eserler çoluk çocuk arasında rağbet bulup dinsizlik ve fesad frengi illeti gibi yayılmıştır'' ( Kaynak Prof.Dr.Ekrem Aksoy,Hacettepe Üniversitesi ) Atıf efendiye göre yapılan propagandaların sonucunda pek çok insan yeni fikirlere kapılarak “güya saadet-i kâmile-i dünyeviye’yi ihraz etmek emniyesiyle müsavat ve serbestiyete can attılar”. Yani dünya mutluluğunu kazanmak üzere eşitlik ve serbestliğe can attılar,.
Tarihçi ve hukukçu büyük devlet adamı Ahmet Cevdet paşa da Fransız devriminin aleyhindedir. “İhtilâl; belki de görünürde sadece muharref Hıristiyanlığı hedef almakla birlikte; “hakikatte tüm dinî itikatları ve ibadetleri” yok etme hedefini benimsemiştir Hatta bu konuda İslâmiyet’e ve İslam Dünyasına bakışları daha da katı’dır ” demektedir.
Devrimin gidişatından kuşkuya kapılıp sonradan fikir değiştirmesine rağmen Fransız ihtilalinin en heyecanlı savunucularından biri Sultan Aziz döneminin ünlü gazetecilerinden Mizancı Murat bey dir. Murat Bey “Tarihi Umumi” isimli eserinde devrimin geniş bir tarifini yapar. Rıza Tevfik'e göre Murat Bey Mektebi Mülkiye'deki derslerinde devrimi öylesine canlandırarak anlatırmış ki, öğrenciler boş zamanlarında Danton, Marat, Robespierre gibi devrim öncülerinin kişiliklerine bürünerek kendi aralarında oyunlar oynarlarmış. Ancak parlemento sistemi ve “milli hakimiyet” prensibine "ümmül habais: kötülükler anası" diyerek dirsek çevirecek olan aynı Murat bey, daha sonra “devleti asiller yönetir, sokakta koşuşan serserilere devlet teslim edilemez” diyecektir.
Büyük Fransız devrimi sırasında İstanbul ‘da yaşayan Hırıstiyan azınlıklar arasında devrimi tanımayanlar da vardı: İstanbul’da Galata’da bulunan St. Benoit kilisesinin Lazarist rahipleri, devrimin Fransız elçisi tarafından kiliseden uzaklaştırılmıştı. Rahipler kendilerinin Fransa’ya bağlı olmadıklarını ve Osmanlı teb’ası sayıldıklarını ifade ettiler. İddiaları kabul edildi ve St. Benoit’nın Lazarist rahipleri Babaıali’nin himayesinde kiliselerine geri döndüler. Osmanlı devleti İstanbul Hırıstiyan Latin cemaatini, kendi vatandaşı kabul etmişti.
Kral deviren köylüler