Başbakan Wikileaks belgeleri için “üzerinde tartışmadan yayınlamak vizyonsuz siyasettir” dedi. Yani bunları yayınlayanın bir “vizyonu” olacak, eskiden "dünya görüşü" denirdi, şimdi "vizyon"deniyor.. Vizyon olmalı, yoksa belgeler değer taşımaz. Belge eğer tartışılmadıysa inanılmaz . Halbuki bu belgeleri yayınlayan Wikileaks’ın kendisi zaten “benim bir vizyonum yok” alın önünüze serdim, tartışın ve istediğiniz “vizyon”a kendiniz sahip olun diyor. “Bunun adı şeffaflık, sadece şeffaflık, hiçbir şey gizli kalmasın. Haberler yorumsuz verilsin, doğruluğu sonradan araştırılsın” demek istiyor.
Bu eskiden ayıptı ! insanları ve saygın kurumları gereksiz yere karalamaktı. Ne var ki karaların kara oldukları yıllarca süren mahkemelerde öylesine zor ortaya çıkıyor ki, aradan geçen zaman, insanlığın kaybı oluyor. Yeni gelişen ve gerçek bir ihtiyacı karşılayacağı anlaşılan bu durum, bazılarının kanına dokunsa da karaların acilen ortaya çıkması ve karanlıkların dağılması içn faydalı olabilir.
Başbakanın “vizyonsuz siyaset” dediği, sansüre uğramamış, siyasilerce örtbas edilmemiş, genellikle doğru olan haberlerden örülü siyaset programları”dır. Siyasiler uzun zamandır bir haberin doğru olup olmadığına değil, halka söylenip söylenmemesi gerektiğine kafalarını takmışlardır. Bir haber kendi siyasi programlarına uymuyorsa onun doğru veya eğri olduğuna bakılmaksızın yasaklanır. Bunun yeni adı siyasette “vizyon” dur.
Son zamanlarda pek sık kullanılan bu kelimeyi değerli devlet başkanımız Abdullah Gül de kullanmış ve “Irak siyasetinde Amerika Birleşik Devletleri ile vizyonumuz aynı” demiştir. Reis demek istiyor ki: Amerika Irak’a barış getirmek istiyor.. biz de öyle” Pekiyi Irak’a savaşı kim getirdi ? Savaş konusunda da Amerika ile Vizyonunuz aynı mı ? İşte size tartışılacak bir “devlet vizyonu”
**Endonezya Wikileaks’**in fişini çekmiş, arkadan Fransa da çekmiş, ne faydası var ? olan oldu. İş o noktalardan çok uzağa taşındı. Artık **Assenge’**nin fişini değil ipini çekseler geri dönüş yolları tıkanmış, gemiler yakılmıştır. Assenge’yi idam etseler dahi küresel yıkıntıya çare bulamayacaklardır.. Şimdi zannımca onu asrın en büyük şantajı olan “cinsel tacizle” suçlayarak pasifize edeceklerdir. O’nu söylediler bile.. Bir dalga gelmiş sahilde kurdukları kumdan kaleleri yıkmıştır. Adamı yok ettikten sonra ondan geriye kalacak her türlü izi silmek için olağanüstü çaba harcasalar dahi o yıkılan kumdan kaleleri kimse geriye getiremeyecektir.
Ortaya çıkan durum belgelerin doğruluğu veya neden ? ne maksatla ? yayınlandığı değil dünyada bu güne kadar eşi enderine rastlanmamış bir “bilgi krizidir”. Biz bu açıklamaların çoğunu yıllardır yazmış kimseyi inandıramamışızdır. Bir Tomahawks’lık canı olan El-Cezire TV’sini Amerikalıların neden yok etmediklerini ? sormuş cevap alamamışızdır. Bin Ladin’in yakalanmayacağını 2001'de yayınlanan “Canavar Sahibini yedi" başlıklı kitabımızda daha ilk günlerde söylemiş kimseyi inandıramamışızdır. İkiz kuleleri yıkan Arap “teröristleri” şartlayan, azmettiren ve ölüme gönderen Amerikalı emekli generallerden oluşan bir grubun varlığını, saat başı değişen doğru haberler, mantık süzgeci ve gazeteci sağduyusu ile sezerek ortaya çıkarmış, Kennedy süikastını dahi düzenleyen bu kişilerin isimlerini de vermiş ama kimsenin dikkatini çekememişizdir. Neden ? çünkü o zaman benzer bir “bilgi krizine” sıra gelmiş değildi.
Şimdi iş çok olumlu bir yere ulaşacak ve insanlar artık hiçbir habere düşünmeden inanmayacaklardır. Bu hayırlı sonuçlar doğurabilecek bir krizdir. Yandı yalan haber uyduranlar. Şimdiye kadar yayınlanan belgelerden Rusya’nın **PKK’**ya silah sattığı doğru çıkmasa bile halk böyle bir şeyin olabileceğine inanacaktır. Yemen Cumhuriyetinin el-Kaideye kapılarını açtığı doğru çıkmasa bile bunun böyle olabileceğine insanlar akıl erdireceklerdir. O zaman bu düşünceler doğrultusunda hayalhanelerden teoriler de üreteceklerdir. Kıbrıs meselesinde belki de Türklerin Yunanlılarla anlaşarak sorunu kasden uzattıklarını düşüneceklerdir. Afgan ve Irak Savaşlarının gerçek sebebini öğreneceklerdir.
Savaşın sona ermesinden elli yıl sonra Kuzey-Güney Kore’yi yeniden savaşın eşiğine getiren bombardımanların belki de Amerika tarafından yapıldığını tahmin edeceklerdir. Sonra sıra tarihteki olayları incelemeye gelecektir. 1945’te Pasifikte Amerikan-Japon savaşını başlatan Pearl Harbour baskınını Japon uçaklarının değil de Amerikan denizaltılarının gerçekleştirdiğini varsayacaklardır.
O sırada dünyayı yalan dolanla yönetmeye çalışan çevreler yalanlama üzerine yalanlama üreterek hala insanları kandırmaya çalışacaklardır. Halbuki salt mantığa göre biliyorsunuz “bir şeyin olmadığını söylemek olabileceğine işaret etmektir” Böylece her yalanlama bir başka gerçeği ortaya çıkaracak ve feleğini şaşıran yalancılar “şecaat arzederken sirkatin söyleyen merdi kıpti gibi” boşlukta sallanarak kurdukları kahrolası yalan dünyasının yıkıntıları altında yeryüzü ufkundan ve tarihten çekilip gideceklerdir. Yalancının mumu sönmüştür. Şimdi medeniyete yeni ufuklar açılabilir.
Bir arızaya neden olmazsa, bu krizden İnsanoğlu’nun kârla çıkması için Rabbime dua ediyorum