“Wikileaks açıklamaları” dünyada da yeni değildir. 1971 yılında bir Amerikan gazetesi “Pentagon Pepers: Pentagon’un kağıtları” başlığı altında bir dizi yayın yapmış ve dünya altüst olmuştu. Sonra bu yayının Amerika’nın gizli çıkarlarına hizmet ettiği ve o zamanki yönetim tarafından kasden çıkarıldığı ileri sürüldü. Olabilirdi… Kimbilir belki şimdiki Wikileaks’ın da böyle bir emeli ve de gizli bir maksadı vardır. Nereden bilelim.
İşin içinde "maksat" aramak işi örtmenin tek çaresidir. O zaman herkes kendine göre değişik maksat arayışına girer ve konunun anlatmaya çalıştığı şey gölgelenir. Ortalık cadı kazanına döner, gerçek sislenir ve İşten zarar görecek karanlık çevreler rahat nefes alırlar. Bu bir çeşit "gündem saptırması" dır. Oldukça etkilidir.
Bu çeşit bir belge yayınlandığında ilk tepki “bunun neden yayınlandığı” dır. Kimse belgenin ne olduğuna ? ne demek istediğine ? içeriğinin ne olduğuna merak etmez, acaba bunu kim ? ne maksatla ? yayınlıyor, ilk sorulan soru bu. Bu günlerde tüm köşe yazarları aynı başlığı atıyorlar: “sızdırılanlar” neden sızdırıldı ? Bir “haber” eğer o günlerin “haber mantığına” ve “modasına” uygun değilse ve birilerinin kanına dokunduysa, onun adı “sızdırma” dır. Bu sözü herkes bilir bilmez, anlar anlamaz tekrar ediyor. Ülkede şu günlerin “ulusal ezberi” bu..
“Sızdırma” nedir ? ne demektir ? Mesleği gazeteci olan bir insan bir haber yakaladığında bunu "haber" olarak yazar, sorumluluğunu da üstlenir, hukuki sonucuna da katlanır. Haber “sızdıranlar” ise bir çeşit haber hırsızlarıdır, casustur onlar. Muhbirdir, müzevirdir, yüzsüzdür, maksatlıdır, art düşüncelidir, sinsi ve düzenbazdır. Alçaktır. . Onlara biz “muhbir” deriz. Ben gazete yönetirken böylelerinin getirdiği haberlere hiç kulak asmazdım. Zaten o çeşit haberler olabildiğince başka kaynaklardan doğrulanmadıkça kullanılmaz. Gazetecilik dilinde aynı kökende çıkma olmasına rağmen “muhbir” ile “muhabir” sözcükleri birbirinden çok farklı olarak kullanılır. Namuslu bir gazeteciyi bir “muhbir” veya casusla karıştırmak vicdansızlıktır.
Avusturalyalı gazeteci Assange iyi bir iş yapmıştır. Amerikan Time dergisine verdiği demeçte"Gizlilik birçok şey için önemli, ancak diplomasi ve küresel ilişkiler için de geçerli midir ? diye sormuştur. Bu fevkalade önemli bir sorudur. Meselenin özüdür. Hareket noktasıdır. Assange örneğin karı-koca arasındaki gizliliğin uluslar arası işlerdeki gizlilikten farkı olmalı demek istemiştir.
Ben bu sav’a yürekte katılıyorum. Karı-koca arası veya bir ekonomik çarkın içindeki gizlilik nihayet belirli bir tahribe yol açar ama küresel ilişkiler çapındaki gizliliklerden savaşlar doğuyor, ülkeler yanıyor, insanlar kitleler halinde ölüme doğru koşarcasına gidiyorlar. Gizli kapılar ardında kurulan alçakça düzenler, yalan ve dolan çarkları yüzünden milyonla insan açlık ve ölüme mahkum oluyor.
1914 Birinci dünya savaşında savaşan iki tarafın silahlarını aynı firmalar üretiyordu. Bu firmaların temsilcileri ve savaşacak ülkelerin diplomatları savaşa yakın günlerden bir gün gizlice İsviçre’nin ucra bir kasabasında toplanmışlar. Sabaha kadar “savaşta kullanılacak topların çaplarını” konuşmuşlar. Ertesi günü pazarmış, halk barış için dua etmek üzere kiliseye gidiyormuş. Gizli silah toplantısına katılan devrin İngiliz başbakanı Lyod Geoge yıllar sonra hatıralarında diyor ki : “Kiliseye gideceklerine gelip bizi burada öldürselerdi savaş çıkmazdı..”
Endülüs'te son İslam kalesi olan Granada düşerken Aragon’larla Müslümanlar arasında aylarca süren gizli müzakereler yapılmış, halka hiçbir şey söylenmemiş, sımsıkı kapalı kapılar arkasından, pencere kenarından hiçbir haber “sızdırılmamış” Halk Granada’nın düşeceğine hiç inanmazmış. “Barış görüşmesi yapılıyor” zanneder, bekler dururmuş. Bir sabah kardinal Jimenez, Elhamra sarayının üzerine **haç’**ı diktiğinde sonucu öğrenmişler.
Dünyanın derdi “gizliliktir”. Her mel’anetin başı gizliliktir. Her bela gizlilikten çıkar.