Wikileaks bir geleneğin sonudur. Habercilikte bir reformdur. Çok önemli bir gelişmedir. Teknolojinin getirdiği bir sivil darbedir. Gazetecilerin “ne yayınlanır... ne yayınlanmaz” diye yıllardır kendi kafalarınca uydurdukları dünya düzeninin artık sona erdiğinin resmidir. Basında “moda fikirler” doğmasının yıkılışıdır.
Biz hiçbir hakkımız olmadığı halde şu gazetecilik sanatı kurulduğu günden beri israrla, inatla “yayınlanacak” şeyle “yayınlanmayacak” şeyi ayırmışız. Buna hiç hakkımız olmadığını şimdi birisi hareketiyle itiraf etti ve her şey altüst oldu. Buna siz isterseniz bir işaret koyup yeni bir çağın başlangıcıdır, diyebilirsiniz.
Ben bunun mücadelesini vermiş bu yüzden basından dışlanmış bir adamım. “Okuyucuya saygılıysak ona her şeyi söylememiz gerekir” demiş ve her gazeteden kapı dışarı edilmişimdir. Sonunda “evden yazılacak “elektronik gazete çıkınca namusumuzu kurtardık.
Gazeteye “yazılacak, yazılmayacak” şeyleri ayırırken “yazılmayacak” denen şeylerin içinde pek ilginç konular bulunduğunu ilk fark eden rahmetli Abdi İpekçi olmuştur. Benim ilk gazeteci olduğum 1961 yılında ortaya çıkan bu durum sonunda Abdi bey, o sırada bu ayırımı yapmakla görevli genç bir sayfa sekreteri olan Hasan Pulur’a konuyu açmış ve o günlerde Milliyet’in yayınladığı “Gün” isimli tabloid gazetede “İnsanlar ve Olaylar” sütünü başlamıştır. Bu sütun kurucusunun elinde elli senedir başarıyla devam ediyor. Yürekten tebrikler. Hasan Pulur belki bu yıl ellinci yılını kutlar. Çağırsa giderim.
Gazetelere başta Anadolu Ajansı olmak üzere çeşitli iç ve dış kaynaklardan günde 500 sayfa haber gelse bunun ancak 50 sayfasının yayınlandığını ben 1987 yılında Son Havadis”te çalıştığım sırada öğrenmiştim. “Yerimiz yok” derler sonra istedikleri haberleri, gazetecilik değimi ile “triyaj” ederlerdi, yani ayırma.. Ben de çalıştım o ayırma işinde.. Yalnız bir noktada hakkımız olmalı, belirli sayfası olan bir gazetede o kadar haber nereye konacak ?
Şimdi “yer sorunu”nu teknoloji halletti. **Wikileaks’**n en büyük gücü burada. Sınırsız sayfaya sahip bir bilgisayarda sonsuza kadar uzatılacak metinler yayınlamak mümkün, isteyen istediği şeyi bulup okusun… Yıllarca çilesini çektiğimiz kağıttan gazetecilik böyle miydi ya ?
Bu işin gazetecilik yanı, siyaset sahnesinde ise konu daha da ilginç boyutlar kazanıyor. Türkiye’de halka “neyin söylenip, neyin söylenmeyeceğini” en iyi bilen, izleyen ve zaman zaman büyüklere anlatan kişi 9. Cumhurbaşkanımız sayın Süleyman Demirel’dir. Demirel Devlet adına en iyi sır saklayan kişidir. Sırlar birikse de, tortu bağlasa da, saklanamayacak hale gelse de o yine saklamayı bilir. Halka hiçbir şey söylemez. Öyle bir büyü öyle bir efzun bulur ki Halk söyledi zanneder.
Ben muhabirken sorardık: -Beyefendi toplantıda ne konuştunuz ? -Gündemdeki maddeleri -Gündeme ne vardı ? -Konuştuklarımız..
Bu ülkede politikacılar yıllarca halka hiçbir şey söylememişlerdir. Hiçbir sır vermemişlerdir. Halk onları “açıklama yapıyorlar” diyerek safça kulak kesilmiş “bir şey söylediklerini” zannetmiş, onlar ise hiçbir açık vermemişlerdir. En fazla “içerde çok olumlu gelişmeler oldu” demişler ve halk bunu açıklama zannetmiştir. Halk ömrünce hep martaval dinlemiştir.
Örneğin Kemal Derviş’in Ankara’ya çağrılarak Maliye Bakanı yapıldığı zaman dillerden düşmeyen “kriz hakkında” ben dahil kimse bir şey öğrenememiş, öğrendiğini zannetmiş ama verilen bilgiler “merak etmeyin krizi çözdük” sözcüğünden öteye geçmemiştir.
Hiçbir vatandaş o kriz hakkına en ufak bilgi sahibi olamamıştır. Ben sanıyorum ve diliyorum ki, şimdi açılan yeni elektronik enformasyon çağında her türlü sır, sararmış hazan yaprakları gibi hayırlısıyla birer ikişer dökülecek. Seçilmiş haberler geleneği bitecek “Moda fikirler çağı” kapanacak ve insanlar dünyanın gidişatı hakkında daha sağlam bilgiler edinecekler. Hayırlısı olsun.