Meleklerin cinsiyeti üzerine

melek.jpg  Sultan Fatih çağın en ileri ordusu, en güçlü silahları, en deneyimli askerleri ile Kostantaniyye, İstanbul şehrini sarmıştır. Şehrin çevresine askeri istihkamlar, kaleler, burçlar inşaa edilmektedir. Netice bellidir. Bizans alınacaktır. Şehir el değiştirecektir. Bu önemli bir vak’adır.

Bizans’ın içi ise karışıktır. Bazıları şehrin Türk Hakanı'na teslim edilmesinden yanadır. Bazıları direnişçidir. Bir kısım Ortodoks dindarlar da “sonu açıkça görülen” o talihsiz şehirde koyu bir din tartışmasına kapılmışlardır. Konu “Meleklerin Cinsiyeti…” Acaba gökteki melekler erkek mi dişi mi ?

Şehirlerini saran ölümçül tehlikenin varlığından habersiz bir kısım Bizanslı, askerlerin ve düşmanın silah gücü yerine meleklerin cinsiyetini tartışırken bir sabah Türkler şehre girerler. Fetih bu asil kavme müyesser olmuştur.

Günümüzde bu olayın bir benzeri yaşanmaktadır. Ülke değişmenin açık bıraktığı noktalardan sızan bir belanın içine düşmüştür. Feodal düzenden demokrasiye geçme çabalarında sarsılan eski devlet otoritesinin yokluğundan yararlanan ilkel fakat örgütlü bir silahlı güç, yüz yıllık Cumhuriyet geleneğini sarsmaktadır. Bunun için çağın en tehlikeli silahı olan “gerilla savaşı” metotlarını kullanmaktadır. Düzenli ve hukuk sahibi hiçbir devletin baş edemediği bu şerefsiz vurkaç metodu, tüm şiddeti ile eşkıya dili bilmeyen gururlu bir devlet yapısının üzerine çullanmıştır.

Devlet adamları tehlikenin boyutlarından haberdar değillerdir. Adını bir türlü koyamadıkları kanlı bir çarpışmanın üstesinden gelecek yapıya sahip değillerdir. Modası geçmiş okullarında Konvansiyonel savaş metodları öğrenerek yetişmiş askerler, düşmanın nereden geleceğini bilmeden, yüzünü görmeden rastgele savaşmaktadırlar. Askerler her gece karanlıkta birbirini boğazlayarak öldürmektedirler.

mayin.jpg  Devlet hukuku ile sarılı güvenlik güçleri her türlü ahlaksızlık ve hukuksuzluğu deneyen düşmana karşı etkisizdir. Bu savaş göğüs göğüse yapılan eski mert savaşlardan değildir. Yer altına kimin döşediği bilinmeyen kara mayınları ile üzerinden geçen canlıların savaşıdır. Bu mel’un karmaşada kimsenin boşluğa sıkılmış kurşundan farkı yoktur.

Bütün bu facianın orta yerinde bir gün cepheye yakın bir yere giden yetkili Devlet ve Ordu büyükleri çok önemli (!) bir tartışmanın kapısını açmışlardır. Bu tartışma “ Cephede çömelme” üzerinedir. Acaba oraya giden o ulu kişiler yalı kazığı gibi ayakta mı durmalı ? mezarlıkta asırlık selvi ağaçları gibi mi salınmalı ? yoksa yere mi çömelmeli ? Uzun mu oturmalı ? Yerde mi yatmalı ? Yüzü koyun topraklara mı yapışmalı ? “tartışmamız bu…” Bunu tartışıyoruz.

Adı “terör” konarak sulandırılmış korkunç bir savaşın tüm azameti, tarihsel boyutu, gelmişi geçmişi geleceği, ilerisi gerisi unutulmuş, iş “çömelme” ye dökülmüştür. Savaşı değil çömelmeyi tartışıyoruz. Bence bu savaşın bitirilmesini engelleyen asıl konu budur. Böyle bir kafa taşıyan kişilerle  savaş değil araba yarışı kazanılmaz. Orada silah ve patlayıcı madde kermesi mi var ?

Beyinlerimizin durduğu bir noktada yaşıyoruz. Gözlerin ışıktan kamaşması gibi çağın insanımızın beyni de fazla yükten kamaşmıştır.  Artık kaygan bir zeminde güneş gibi parlayan gerçekleri görmek dahi olanaksızdır.

Hükümetimizin bakanlarından biri “ sınırlarımızı kaydıralım” dedi. Acaba ileriye mi kaydıralım ? geriye mi kaydıralım dedi ? Zannımca “çömelme” tartışmasından sonra bu konu enine boyuna tartışılacaktır.

Rabbim bu çağın Türklerine bayrağın yeri ile oynamayı nasip etmesin.