Türk vatanının savunucularından Gazi Mustafa Kemal Paşa asrın başındaki Çanakkale muharebesinde çarpışmaların en şiddetli bir anında ayağa kalkarak yürüdü. Bir kurşun göğsüne isabet etmişti. Saatini parçaladı. Paşa yaralanmamıştı.
Aynı Türk kumandanı İstiklal savaşını başarıyla sona erdiren Başkumandanlık Muharebesini yönetirken bir ara cepheyi iyi göremiyordu. Uzakta bulunan bir tepeyi işaret ederek – Oraya gidelim, dedi. Yanındakiler–Aman paşam oraya devamlı top mermileri düşüyor, gidemeyiz, dediler. Paşa onların yüzlerine bakmadı. Emri tekrarladı: – Gidelim… Ve gittiler.
Türk vatanının daha eski koruyucularından Sultan Yıldırım Beyazıt, Niğbolu savaşında, yanındaki yiğitlerle birlikte, bir gece yarısı, kaleyi kuşatan Haçlı ordularının arasından beyaz atı ile geçerek kale bedenlerine kadar sokuldu ve kuşatmaya haftalarca direnen kale muhafızına seslendi –Bre Doğan... Düşman Padişahı fark etmişti. Yanına sokulmaya cesaret edemedi. Elleri tutuldu. Bir tek ok atamadılar.
Tarihlerin Muhteşem adını verdikleri Kanuni Sultan Süleyman, Macarlarla yapılan ve yirmi dakika süren Mohaç meydan muharebesinde çadırının önünde atının üzerindeydi. Macarların ileri kolundan kahraman bir şovalye, sultanı öldürmeye yemin etti. Yanına kadar sokuldu. Attığı oklar Kanuni’nin göğüs zırhına değdi. Sultan sarsılmadı.
İstanbul’un fethi sırasında Sultan Fatih bir deniz çarpışmasının facia ile sonuçlanabileceğini fark ettiği anda atını sulara doğru sürdüğünü tarihler yazıyor.
Son devirde Osmanlı’nın en yürekli kumandanlarından Çengeloğlu Tahir Paşa İzmir’de kale kumandanıyken askeri bir ara kendisine isyan etmişti. Mazgallardan dışarıya “tüfenklerle” ateş ediyor, kimseyi kaleye yaklaştırmıyordu. Çengeloğlu, kale kapısına doğru dümdüz yürüdü. O yürüdükçe ateş menzili daralıyor, misketler paşanın çizmelerinin önüne düşüyordu. Paşa geldi. Yukarı çıktı. İsyancıların ellerinden silahlarını tekme tokat aldı. İsyan sona ermişti. Olayın heyecanı yatıştıktan sonra yakınları paşaya sordular : –Paşa, paşa ateş eden askere karşı nasıl yürüdün ? Paşa cevap verdi: –Çengeloğlu’nu vuracak tüfeğin tetiğini kırk manda çeker…
Türk vatanı ve demokrasisi’nin koruyucularından, Eski Devlet ve Hükümet başkanı, İstiklal savaşı gazisi emekli asker İsmet İnönü, bir grup subayın isyanı sırasında Hava kuvvetleri karargâhında esir alınmıştı. Askerler binanın çevresini sarmışlar Paşa’yı dışarı bırakmıyorlardı. Paşa hazırlandı ve –Meclise gidelim… dedi. Dışarı çıktılar. “Paşayı yakaladık” diyerek bütün gece kapısının önünde nöbet tutan isyancılar selama durdular. Paşa sabahtan beri jetler tarafından bombalanan Meclise yürüyerek gitti... İsyan sona ermişti.
Bu ulusun bin yıllık tarihinde bu örneklerin ardı arkası kesilmez. Ne yazık ki bunun tersi de vardır. Osmanlı Orduları'nın II. Viyana Seferi'nde cepheden kaçarak yenilgiye sebep olan Kırım Hanı ve çözülmenin başlangıcı Zente bozgununa neden olan iki Paşa ve Balkan Savaşı Paşaları gibi…
Kumandan eğer cepheye gitmeye karar vermişse, ayağa kalkarak yürüyecektir. Bunu yapmayacaksa oraya gitmeyecektir. Korkusu varsa tez elden yenecektir. Türk kumandanlarından onaltı yaşında bir Selçuk sultanı, Bizanslılarla yapılan Philadelphia (Alaşehir) savaşında bir askerin attığı bir mızrakla atının üzerinde şehit olmuştu. Karşıkı dağdan gelen 1500 metre menzilli bir kanas kurşunu ile değil... Hükümdarlık alametleri yüzünden çatışmada kendisini fark eden Dalmaçya'lı paralı bir Frank askerinin mızrağıyla…
Kumandan savaşa gitmişse ayağa kalkacaktır. Oturmayacaktır. Çömelmeyecektir. Çömelen, saklanan, korkan kumandanla değil savaş, tenis maçı kazanılmaz. Askerler savaşta kumandanın emriyle ölmeye giderler. Kendisi ölmeye hazır olmayan bir kumandanın vereceği bir emirle kimse ölmeye gitmez.
Not: Sizlerden ayrı kalmayı beceremedim. Tedavim sona ermediği halde yazılarıma Ankara'dan devam kararındayım. Sevgiler, saygılar.