Uzun zamandır aramızda görülmeyen Olur’la Olmaz kardeşler dün akşam çıktıkları geziden geri döndüler. Nereye gittiklerini sormadım. Sorsam da söylemezlerdi. Bunların ikisi de sır küpü. Ne yapar ? Nerelerde gezer ? Kimlerle konuşurlar bilinmez, Hangi derelerden su içer, hangi fırınların ekmeğini yerler anlaşılmaz. Onlarla karşılaşırsanız sakın bunları sormayın;
hal hatır bile sormayın, hem söylemezler hem de size diş bilerler. Bunların ikisinin arasına düşerseniz sakın kişisel konulara girmeyin. En iyisi hiç lafa karışmayın… Bekleyin bakalım neler konuşacaklar. Ben de sizin gibi sabırla bekliyorum. Saçmalama olasılıklarını da hesaba katarak ..
Şu anda son günlerin gazetelerini önlerine açmış gevezelik ediyorlar. Olmaz’ın gözü bir resme takılıyor:
-Şuna baksana Olur ! Sırmalı general Cumhurbaşkanı’nın yanına oturmuş, Başbakan da onun yanına…
-Hayır ! Olmaz, yanlış söyledin…
-Doğrusunu sen söyle..
-Cumhurbaşkanı Başbakanın yanına oturmuş..
-Olmaz !
-Neden ?
-Protokola aykırı..
-Bizim protokol böyle...
-Sizin protokol neden böyle ?
-O Cumhurbaşkanını, o Başbakan seçtiği için..
-Benim bildiğim cumhurbaşkanını başbakan seçmez, başbakanı cumhurbaşkanı seçer..
-Bizde ters..
-Pekiyi Sırmalı general kimin yanına oturdu ?
-O belli değil, masa yuvarlak.. Hem Başbakanın hem Cumhurbaşkanın yanına oturmuş olabilir..
-Olur kardeşim bak, senin adın “Olur” ama herşeye de olur deme...
-Seni de adın “Olmaz” biliyorum, ama her zaman olmaz deme, her zaman olmaz olmaz..
-Pekiyi şunun doğrusunu söylesene, kim kimin yanına oturmuş ?
-Onu ilerde tarih gösterecek...
-Şimdi söylesen..
-Yanlış söylerim.
Olur’la olmaz “yanlış”tan korkarlardı. İkisi de ismine uygun olarak dürüst hareket etmek istiyorlardı. Bunun zor olduğunu da biliyorlardı. Dürüstlük herkese nasip olacak bir “erdem” değildi. Hatta erdem de değildi. Bir karakterdi. Yaşadıkları ortamda bir insan ya “dürüst” olur veya “olmazdı” Bazen dürüst, bazen dürüst olmayana dürüst demezlerdi onlar. Yaşları oldukça ileriydi, herşeyi bilecek yaşa geldikleri günler gerilerde kalmıştı. Görüyorlar, biliyorlar ve inceliyorlardı.
Huylarını biliyordum ama sırası geldi, dayanamadım, yaşlarını sordum... Gözleri daldı. Aramızda uzun bir sessizlik oldu. Sonunda biri cevap verdi :
-Yazar kardeş, ne sen sor, ne biz söyleyelim, biz yaşlarımızı unuttuk.
-Nasıl olur canım ! bir yaşınız yok mu sizin ?
-Vardı ama çok gerilerde kaldı.
-Nasıl yani ?
-İnsanlığın kendini bildiği zamanlara kadar gider, ateşin, yazının keşfi gibi mesela..
-Neden ?
-Çünkü insanoğlu yeryüzüne geldi, bizle tanıştı, Hem “olur” hem “olmaz” la arkadaş oldu.
Soru sorduğuma pişman oldum, Benimle eğlendiklerini hissettim. Ama yine de bu ikisine hayranım.. Ne de güzel anlaşıyorlar. Bir sırası geldiğinde cinslerin de sorarım. Acaba hangisi erkek, hangisi dişi ? Pek belli olmuyor da.. Herhalde “Olmaz” bir bayandır. Ne dersiniz ?