Elli yıl önce kaybettiğimiz üstad tanburî Dürri Turan hakkında ailesi benden yayılanacak bir kitaba konmak üzere bir yazı istedi. Yazdım ve gönderdim. Arzediyorum:
Bir Üstadın hatırası
Yaşadıkları zamana sözünü geçirmiş insanlar vardır. Bu kimseler diğerlerine benzemezler. Toplum bir kanadıyla bu insanlara bir görev yüklemiştir. Onlar seçilmiş insanlardır. Böyle kişiler için eski zamanda “Kümmel insan içre binde bir insan” denmiştir. Bu sözün günümüzdeki anlamı şudur: “ Tüm insanlarin içinde binde bir insan”
Bu muhterem kişilerden birini 60’lı yılların başında tanıdım: Ben o yıllarda genç bir muzik meraklısı o ise zamanları aşmış bir musiki üstadıydı. Bu gün artık şu fânî dünyada yer almayan bu değerli insan, tanburî Dürri Turan’dı. Aramızda yarım yüzyıldan fazla yaş farkı vardı. İnsan ruhlarını derinden etkileyen san’at olaylarında yaş farkları fazla değer taşımıyor.. Bazen anlık titreşimler, zamanları da, yaş farklarını da aşıyor. Bu olayda da öyle olmuştu. Bir anda kendisine ısınmıştım.
Tanburî Dürri Turan Hoca’ya ilk defa Şişli’de İstanbul Belediye Konservatuvarı giriş katında toplanmış olan “Konservatuvar Tasnif Hey’etinde” rastladım. Geniş bir masanın etrafında oturan altı kişiden biriydi. Masanın başında Sadeddin Heper vardı, sağında devrin tanınmış köşe yazarı Refi’ Cevad Ulunay, onun sağında kemençe üstadı Kemal Niyazi Seyhun, yer almışlardı. Masanın alt başında sinekemanı üstadı “alyanak” lakaplı Nuri Duyguer, onun solunda tanburi Refik Fersan bulunuyordu. Bu heyet haftanın belirli günlerinde burada toplanarak Türk Klasik Musikisinde repertuvar çalışması yapıyordu. Herkes kendi kolleksiyonunda topladığı eski eserleri getiriyor, eserler burada notaya alınıyor veya yazılmış nota’lar onarılıyor ve yeniden yayınlanmaları sağlanıyordu.
Eski adı ile “Dâr ül Elhan” İstanbul Belediye Konservatuvarının adı geçen “Tasnif Hey’eti” musiki tarihimizde müstesna yeri olan bir hey’etti. Bu hey’et Türk Klasik Musikisinin birkaç asırdan bu yana unutulmuş veya az bilinen en nadide eserlerini bulup çıkarmak ve yeniden yaşamalarını sağlamaka görevliydi. Bu çalışma bir çeşit “müzik arkeolojisi” anlamını taşıyordu. Konservatuvar benzer bir çalışmayı daha önceki yıllarda da yapmış ve o sırada tamamiyle kaybolmaya yüz tutmuş “Mevlevî Musikisini” kurtarmıştı.
Hafızasında yer alan altı yüzden fazla eserle Tasnif Hey’etinin tesbit ve koruma çalışmalarına fevkalade değerli bir katkıda bulunan Tanburî Dürri Turan Hoca, bu pek önemli hizmetinin yanısıra yüzlerce besteye imzasını atmış, sayısız öğrenci yetiştirmiştir. Güftesi Mustafa Nafiz Irmak’a ait olan “ bir sitemin zehriyle içimden yaralandım” güfteli buselik şarkısı en beğenilen eserleri arasındadır.
Türk Musikisi hakkında değerli bir monografik eser bırakan İbnül Emin Mahmut Kemal “Hoş Sada” isimli kitabında Tanburî Dürri Turan hakkında şu hükme varıyor: “ Hammamîzâde İsmail Dede ile musikişinas Sadık Ağa’nın musiki ruhunu tevarüs eden Durrî Turan’ın musiki Mahfuzatı büyük bir değer taşımaktadır. Bu eserlerin notalarını bastırmak musiki tarihi bakımından bir vazifedir..”
Bu vazife yerine getirilmiş midir ? Pek sanmıyorum. Üstadın ve diğer muhterem zevatın vefatları ile “Tasnif Hey’etinin” devamının sağlanamadığını biliyoruz. Dolayısıyle notaya alınmasına zaman bulunamamış olan pek çok eski eser de böylece kaybolup gitmiştir. Dürri bey'in kendi bestelerinin notaları mevcuttur, ancak özellikle zekaizade Ahmet İrsoy ve Rauf Yekta bey olmak üzere pek çok kaynaklardan derlediği 500’den fazla eserin pek az bir kısmı tesbit edilebilmiştir. Şair Yahya Kemal’in değimi ile anlaşıldığına göre o ölümsüz eserler bundan sonra artık, ne yazık ki sadece “gemiler geçmeyen bir ummanda” çalınacak..
Nezih Uzel
Sapanca, 30 0cak 2010