Kamu düzeni adına


Devlet adına cinayet işleyerek kurulmuş bir kamu düzeninin ne kadar süreceği söz konusu… Şimdi diyecekler kiPadişah da çocuklarını öldürdü…” Evet öldürdü, iyi etti, dünya düzeldi  mi ? kurduğu kamu düzeninin tarihsel yargılaması sürüyor…

Yavuz Diyarbakır’a irade göndermiş: “ Karındaşım Şah İsmail’i sevenler adını bir deftere yazdırsın…” Koşan koşana, herkes defterin başına toplanmış –Beni de yazın…beni de, beni de yazın… Yavuz arkadan bir irade daha göndermiş “Cümlesin katledün…” Ve “cümlesini katletmişler. Neden ?  “Kamu düzeni adına

Yavuz İran seferine çıkarken bir Türk sülalesi olan Safevilerin başındaki Şah İsmail'e  şöyle sesleniyor**:

**             Ey şehinşahı Erdebil er kim imiş gör de bil
               Han selimdir bu gelen öz canını mürde bil

Şah İsmail’i kendilerine önder edinen Anadolu’nun yoksul Türkmen köylüleri ise cıhangir “dünya saltanatı” rüzgarına tutulmuş Osmanlı’nın “kamu düzenine” karşı: şu dizeleri söylüyorlar:

Şalvarı şaltak Osmanlı
                Eğeri kaltak Osmanlı
                Ekende yok, biçende yok
                Yemede ortak Osmanlı
Öncesi var… Anadolu Selçuklu Devleti, II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanı, aç, perişan, soyulmuş ve çaresiz bir halkla, zengin ve bigâne  bir yönetici sınıf arasında, kötülerin en kötüsü bir görüntü verdiğinde, bir Horasan eri olan **Baba İlyas; Konya’**da, korkunç sosyal çöküntüye duyarsız kalmış, eğlenceye dalmış **Alaeddin Sarayı’**na karşı, İslamın kutsal kitabı Kur’anı kerimi açarak şöyle haykırıyor: “Yaşadığınız hayat bu kitabın neresinde yazıyor…? ” Ve  Kırşehir’in kuzeyinde “Malya ovası savaşı” Yıl Kasım 1242.

**  Müslüman Gıyaseddin’**in Müslüman askerleri, Müslüman köylülerin üzerine yürümeyi reddettiğinde, silahlarını kendi kumandanlarına çevirmeye ramak kalmışken, Sultan 3000 altına paralı hırıstiyan zırhlı frank askerler tutarak cepheye sürüyor. Bunlar Anadolu tarihine “Babalılar” olarak geçen isyancılara, alınlarına boyadıkları haç işareti ile amansızca saldırıyorlar. Neye yarar ki isyancıların mızrak ve okları “demir donlu” frank askerlerine işlemiyor. Yeniliyorlar.

Tarihçi **İbni Bibi’**nin yazdıklarına göre : “Siyah libaslı, kızıl börklü ve ayağı çarıklı Türkmenler” in cesetleri Malya ovasını kızıla boyuyor. Seyfe gölünün rengi dönüyor. Bir günde 4000 ölü. Veya daha fazlası… gerçek sayı belli değil. Neden ? “Kamu Düzeni” adına.

Tarihçiler Anadolu’nun bu en vahşî  saldırısında 4000 kişiyi boğazlayan  ve savaş sonrası katliamları ile birlikte 50.000 soydaşını katleden, silahı kendi halkına dönük, son meydan savaşını kendi halkına karşı, paralı yabancı askerlerle kazanan,  Anadolu Selçuklu  Devletinin yine de kendisini kurtaramadığını ve iki yıl sonra 1243 Kösedağ savaşında Moğollara yenilerek İlhanlı Devletine sığındığını ve dünya sahnesinden silindiğini yazıyorlar.

  Osmanlı tarihinde Kuyucu Murat Paşa isimli bir vezir vardır. Öldürdüğü insanları kuyulara doldurduğu için bu lakabı alan Kuyucu Murat Paşa hakkında ünlü tarihçi Peçevî İbrahim efendi şunları naklediyor: “"Bu ol vezir-i azamdır ki, memalik-i Al-i Osman’ı eşkiyadan temizlemiştir Saltanatın namusunu korumakta, kesin kararlı idi. Celali diye adı çıkan kimsenin Cuhud, imana gelmez, merd-i mülhid, tövbekar olmaz anlamına uygun olarak, ne imanına, ne Müslümanlığına, ne de tövbesine kesinlikle güvenmezdi. Ölümden gayrı bir araçla onun doğru yola getirilebileceğine inanmazdı

Kuyucu Murat Paşa Hırvat asıllıdır. Sultan I. Ahmet zamanı 1606 ile 1611 arasında dört yıl sadrazam olmuştur. Tarih, Paşa’nın Anadolu Türkmen halkından 150.000 kişiyi katlettiğini söylüyor.

Yoksul Anadolu köylüsünün kitleler halinde katledilmesini Ermeni rahip Kemahlı Grigor 1595-1640 yılları arasını kapsayan kronolojisinde de şöyle değinmektedir: "Görenlerin bize bizzat anlattıklarına göre Murat Paşa bütün konakladığı yerlerde önceden kuyular kazdırır ve bütün Celalileri, muzir adamları öldürüp bu kuyulara attırır, oraya indirilen birkaç adamda yukardan atılanları istif ederdi. Vakadan dört sene sonra kış mevsiminde oradan geçerken ev büyüklüğünde olan kuyuları görmüştük. Birkaç tanesi çökmüş olduğundan odun ve toprakla kapatılmıştı

Rahip Grigor Canbolatoğlu isyanında **Murat Paşa’**nın bir günde günde 26.000 kelle kestirdiğini şöyle anlatıyor: “"O gün, gün batımına kadar ruus-u maktüa-ı a'dadan (kesilmiş düşman başlarından) defterlerle adetleri zaptedilen, yirmialtıbin kelle-i büride (kesik baş) işgah-ı serdar-ı Behram iktidara (Behram kudretle serdarın önünde) getürülüp otag-ı zernitak (altın kuşaklı otağ) önünde püşte-var (tepe halinde) yığıldı. Yirmi neferden fazla cellatlar, darb-ı rikabdan (ense vurmaktan) dinlenmeyip güruh güruh getirilen eşkiyaların kellelerini kat'ederlerdi"

Tarihçi Naima Murat Paşa’nın küçük bir çocuğu kendi ellerl ile boğduğunu şöyle anlatıyor: Bir gün pişgah-ı otakta (otağın üstünde) iskemle üzerinde oturup harfolunan (kazılan) bi're (kuyuya) gelen adamları katlettirip doldurmağa meşgul idi. O sırada gördü, halk verasında (arkasında) bir atlı sipahi, bir sabiyi (çocuğu) kenduye redif edip (ardından getirme) geçup gide. Paşa emreyledi varıp sabiyi at arkasından indirip huzuruna götürdüler. Oğlancığa:
- Sen ne yerdensin? Celali arasına neden düştün?, dedikte, sabi doğru söyleyip,
- Falan diyardanım, kıtlık sebebinden babam beni alıp bunlara katıldı. Boğazımız tokluğuna yanlarınca gezerdik, dedi.
- Baban ne idi?, deyu sorıcak,
- Şeştar çalardı ve anınla doyunurdu. Vezir-i Azam Murad Paşa başını sallayarak acı acı güldü.
- Hay, Celalileri şevke götürürdü, deyup, çocuğun katline işaret etti. İşaret üzerine çocuğu cellatlara verdiler. Fakat cellatlar;
- Bu sabi masumu nice öldürelim, deyu çekilip her biri bir tarafa gidip göz yumdu. Murad Paşa emrinin neden geciktiğini sordukta, cellatların çocuğu merhamet edip istinkaf ettiklerini bildirdiklerinde, Paşa:
- Yeniçerilerden birisi öldürsün, deyü buyurdu. Yeniçeri dilaverlerine teklif olduklarından onlar dahi, sabiye bakıp;
- Biz cellat mıyız? Cellatlar bile merhamet etti. Vezir kendi iç oğlanlarına emretti ki sabiyi öldüreler. Anlar da ki huzurundan dağılı kabul etmediklerinden oğlancık meydanda kalıp onu öldürecek adam bulunmadıkta, ihtiyar vezir arkasından kürkünü bırakıp ve kalkıp sabiyi kendi eliyle alıp, kuyunun kenarına getürüp başını vurup boğazını sıkıp helak ve kendi eliyle kuyuya inkaa etti."

Kuyucu Murat Paşa ve  kendisinden çok sonra yaşayacak benzerlerine Tarih’in koyduğu isim haklarında verilen idam hükmüdür. Kamu vicdanında böyle hükümler kıyamete kadar canlı kalır ve her nesil tarafından aralıksız infaz edilir. Nasıl mı ? gerçek “Kamu düzeni adına…”