Genellikle insan hayatını korumak üzere düzenlenmiş olan devlet kuruluşu adam öldürmez. Bu eşyanın tabiyatına aykırı ve dünyanın gidişatına terstir. Ancak devletler yönettikleri ülkelerin halkına can güvenliği sağlamak üzere bir dizi tedbirler aldıkları sırada, bu can güvenliğini tehdid eden unsurları temizlemek hakkına da sahiptirler. . Bunun adı “hikmet-i hükümettir”
Ne var ki devlet bu tedbirleri alırken suçluyu uçsuzu ayırmak zorundadır. Ayıramıyorsa kaatil damgası yer. İnsanları bir mağaraya doldurup içeriye zehirli gaz veren devlet cânîdir. Bunu devlet hizmeti diye yapan yetkili kişi hayduttur. Böyle bir emri veren de, uygulayan da, insanlığın yüz karasıdır. Günün şartları ne olursa olsun öncesinde ve sonrasında Kamu vicdanında hüküm giymiştir.
Onur Öymen demiş ki “ İsyanı bastıranları değil, isyancıları korumak doğru değildir ” Yani şimdi bizler, mağaradakileri korumakla devlete karşı çıkmışız… Devlet hizmeti verdiğini sanan uğursuz mendebur haydutları korumalıymışız… Eşkıya öldürüyoruz diye Devlete yıllarca temizlenmeyecek bir kara leke süren o resmî eşkiyadan yana olmalıymışız… Sanki Sayın Öymen o mağaraya girip kimlik tesbiti yapmış ve oradaki insanların tümünü suçlu ilan ederek ölüme mahkum etmiş gibi.
Bir tavır hangi devlet adamına yakışır…? hangi dürüst devlet böyle bir beyanata rıza gösterir ? Madımak otelinde insanları yakanlar da işte bu, vaktiyle mağaralarda kalabalıkları zehirli gaza boğanlardır. Baykal “yaraları kaşımayın…” diyor. Eğer bu gün bunlar tam bir açıklıkla konuşulmayacak ve kanayan yaralar tez vakitte sarılmayacaksa, gelecekte de böyle şeyler olacak demektir.
Suçluyu suçsuzu bir mağarada yakanları koruyan Öymen’le “kurşun adres sormaz…” diyen Abdullah Öcalan arasında hiçbir fark kalmamıştır. Öcalan’ın “adres sormaz” değimi ile **Onur Öymen’**in operasyonlarda “yan hasar” değimi aynı sözdür. İkisi de eşkıya lafı.
Eline silah alıp dağa çıkan bir eşkıya ile bir köy halkını mağarada boğan insanı savunan arasında ayırım yoktur. Biri dağ eşkiyası öbürü şehir eşkiyası. “Adres şaşıran kurşun” eşkıyaya ne kadar yakışıyorsa “yan hasar” kavramı devlet adamına o kadar yakışmaz. Yakışıyorsa o da eşkıya olmuş demektir. “Yan hasar” bir itiraftır. Devletin suçsuz insanlara da bilerek zarar verdiğinin itirafı. …
Gelecekte “ TC’nin Mağara Cinayeti “ adı ile anılacak olan bu faciada olayın aktörlerini savunanın sadece Onur Öymen olduğunu sanmıyorum. Bu gün korkudan ağzını açmayan pek çok yandaşı, büyük olasılıkla “yaptılarsa devlet için yaptılar…” demektedir. “Netayic-il vukuat” başlıklı kitabında tarihçi **Celal Nuri Paşa’**nın şöyle bir notu var: Şedid Osmanlı hükümdarı Yavuz Sultan Selim, Saray hademelerinden kırk kişiyi ölüme mahkum etmiş.
Devrin ulemasından ünlü müftü Ali Cemâlî efendi karşısına dikilmiş –Bunları öldüremezsin… Padişah diyor ki: –Dünyayı düzeltmek için adam öldüremez miyim ? Tarihe “Zenbilli Ali Efendi” lakabı ile geçmiş olan Ali Cemâlî Efendi buna karşılık şu cevabı veriyor: –Dünyanın düzelmesi bu kırk kişinin ölümüne bağlı değildir. Celal Nuri Paşa, bu konuşma üzerine “Yavuz’un ölüm kararını geri aldığını” yazıyor.
İdarî bir ölüm kararını, Ulu bir hükümdar dahi yanlış verebilecekse, Dersim’de bir jandarma kumandanı nasıl rahatlıkla verebiliyor ? Suçluların neden suçlu oldukları ve ortadan kalkmaları ile dünyanın düzelip düzelemeyeceği konusunun o gün dahi sorgulanması gerekirken, bir adam onca insanın kanına nasıl girebiliyor ?
Dersim cinayetinin olduğu yıl benim doğum tarihimdir: 1938. Eğer bir toplumda bir kişi dahi kurulu düzen adına suçsuz olarak öldürülürse o düzen içinde geri kalan cümle vatandaşlar suçludur. Ben 70 yıldan beri bu suçu dolaylı yoldan sırtımda taşımışım. Suçumu itiraf ederek Allah katında masum ve mazlum ibadullahtan özür diliyorum. Kendimi kurtarmaya çalışıyorum.
Geri kalanlar ne yaparsa yapsınlar…