Atatürk’ün soy ağacı tartışılıyor. Gündemde bir boşluk yakalayan haber endüstrisi patronları Son günlerin genel ilgi alanında PKK’nin gerilere düşmesi üzerine, meydanı boş bırakmamak için, onaltı yaşında genç bir araştırmacı kızımızın çalışmasını piyasaya sürdüler. Kürt olayından bıkan ve tartışmalardan yüreği yanan politikacıların da işine gelen bu yeni “açılım” oldukça genişleyeceğe benziyor.
Muhtemelen emrindeki gündem mühendislerinin, iletişim patronları ile ortaklaşa planladığı bu konu AKP'yi rahatlatacaktır. Dikkatler sür'atle **Atatürk’**e yönelecek, yıllardır süregelen tartışmalar önümüzdeki günlerde gazete sayfalarını dolduracak, ağzı olan konuşacak, eli klavyeye uzanan yazacak, aklı olan ekran gülleri **TV’**lerde başarıyla laf üretecektir. Kurulan yeni pazarda yorgun yöneticiler rahat nefes alacaklar, ülke yeni bir olaya kadar Atatürk’ün yeni bulunan soyağacına sarılacaktır.
Nedir bu soy ağacı meselesi ? Bunu sanırım ilk defa ortaya atan ezeli ve ebedi muhalif **Doktor Rıza Nur’**dur. Gâzî gibi büyük bir insanın şulesiyle kamaşan gözlerini bir türlü açamayan, dengesiz kaderine çıkış yolu bulamadan şu dar-ı dünyadan alem-i ukbaya rihlet eden bu şaşkın adamı yıllar sonra gündeme getiren Kadir Mısıroğlu dostumuz olmuştur. “Lozan Zafer mi hezimet mi ?” sorusu ile tanınan ve bu konudaki görüşlerini değerli bir kitapla ortaya koyan Kadir Mısıroğlu için Rıza Nur bulunmaz nimetti. Ve Kadir Mısıroğlu o nimeti uzun yıllar çalıştırdı.
Necdet Sakoğlu Hoca “**Atatürk’**ün biyografisinde boşluklar var…” diyor. Bu iddia daha önce rahmetli Cemal Kutay tarafından ortaya atılmıştı. Cemal Kutay “Atatürk’ün akrabalarını hiç birimiz tanımıyoruz…” diyordu.
Bir insanın “biyografisinde boşluklar var…” demek, “onun hakkında yeni şeyler söyleyeceğiz hazır olun…” demektir. Bu yeni “şeyler” genellikle daha önce yaratılmış olan imaj’ın değiştirilmesine yöneliktir. Belki siyasi, belki samimi böyle bir tavır koyanlar, genellikle İmaj değiştirmenin zamanı geldiğine hükmederek, eski imajı yenilemek adına, hedef aldıkları kişinin yeni bir yorumunu yapmaya hazırlanırlar.
Şimdi **Atatürk’**ün yeni bir yorumu yapılacak. Unutulmuş ve sislenmiş eski yorum, yeni bir yorumla değiştirilecek. 80 yıllık Mustafa Kemal'i çağ'a uyduracaklar. Soy ağacı bahanesiyle eski resme yeni çizgilerle yeni boyalar ilave edilecek. Ve inanın, sürülecek her boya, tutmayacağı gibi, ayrıca o boyayı sürenin yüzüne geri dönecek.
Atatürk’ün soy ağacı konusunun onun tarihî misyonunun yanında fazla bir değer taşıdığını sanmıyorum. İnsanlar önderlerinin kişiliğini elbette merak ederler, soy ağacını da o kişiliğin bir parçası olarak görürler. Ancak bu konu “tarihi misyon ve başarılan olağanüstü görevin” yanında kale bedeninin dibindeki çakıl taşı kadar kalır.
Daha on yaşında çocukken, İlk okulda Atatürk’ün annesini resimlerden tanıdık. Babasının sert bakışlarını, kıvrık bıyıklarını fark ettik. Sonraki yıllarda İstanbul’da Halâskârgâzî caddesindeki müzede elbiselerini, ayakkabılarını, gömlek ve üniformalarını, geceliğini, terliklerini gördük. Boyunun küçük olduğunu fark ettik. Daha sonra Prof. **Önder Küçükerman’**ın ağzından bir yerlerde gizlice yaşayan bir oğlu olduğunu bile hayretler içinde kalarak öğrendik.
Ancak bütün bunlar bana pek fazla bir heyecan vermedi. 1919'da **Fatsa’**da **Ruşen Eşref’**e söylediği bir cümle kadar : Mustafa Kemal orada, o gün, İstanbul’daki Osmanlı hükümeti “**belâ’**dır" demişti. Osmanlı hükümeti muazzam çöküntüye rağmen o sırada hâlâ ülkenin sahibi sayılıyor ve vicdanlı Türk aydınları tarafından “ehveni şer” olarak görülüyordu. Yani “kötülerin en iyisi…” Mustafa Kemal ise “”Ehveni şer şerlerin en kötüsüdür…” diyordu.
Onatlı yaşındaki araştırmacı kızımızı tebrik ederim ancak Mustafa Kemal’in soy ağacı beni o ağacın en ufak yongası kadar ilgilendirmiyor. İsteyen öğrensin.. Lider de olsa kimsenin soyu sopu ile ilgili değilim.
Ben Hun imparatoru Atilla’nın bir kardeşi olduğunu daha yeni öğrendim. Adı “Bleda” ymış.