Nefret dedi ki “kimse dünyayı dolandıramaz
Dolandıranın beynini parçalarım.
Yakarım, yıkarım, yok ederim.”
Nedret dedi ki : -Sen hiç dolandırıcı gördün mü ?
-Birilerinin dolandırıcı olduğu belli ?
-Nasıl belli, alnında mı yazıyor ?
-Evet yazıyor ben anlarım.
-Nasıl anlarsın ? bana da anlat…
-Bir bakışta anlarım.
-O zaman sen de dolandırıcısın…
-Birileri dolandırıcı olmasa dünya bu halde olur mu ?
-O zaman bana da söyle kimler dolandırıcı ?
-Sen anlamazsın ? iyi yüreklisin bu yüzden dolandırıcıyı tanımıyorsun ve
Dolandırıcı senin gibiler yüzünden yeryüzünü dolandırmaya devam ediyor ?
-Na yapıyor ?
-İnsanlara çürük mal satıyor, paralarını elinden alıyor, onlara parlak gelecek vaad ediyor, çok sesleri çıkarsa savaşa sürüp takım takım **öldürüyor…
**-Ben anlamıyor muyum ?
-Hayır anlamıyorsun, hep gülüyorsun, içinde iyilikler var; insanları, hayvanları, doğayı, canlıyı cansızı sevdikçe seviyorsun, enayi gibi doymuyorsun sevmeye… hıyarto, Tanrı seni sevmek için yaratmış, bu yüzden eğriyi doğruyu karıştırıyorsun, herkes seni **dolandırıyor.
**-O halde ne yapmalı ?
-Topunun kökünü kazımalı… Ben onlardan nefret ediyorum.
-Ben etmiyorum, belki bir yerlerden emir alıyorlar,
-Hadi git kaşınma, sulun zırtlak, kendi bataklığına dön, şimdi seni fııışk diye ezerim.
-Yenileri doğar…
Nedret nefretle başa edemeyeceğini anladığı zaman yanından kaçardı. Onu kandırmaya uğraşmaz, değiştirmeye çalışmaz, bu işin faydasız olduğunu bilirdi. Onu Yaratan yaratırken içine “nefret” koymuştu. Bu duygu onun şanından geliyordu. Nefret’in aslında nefret ettiği hiçbir şey yoktu, adı “nefret” olduğu için hep nefret ediyordu. Sebebini sorsan söylemez, nedenini bilmez, bilse açıklamaz, açıklasa saçmalardı. Birilerinden duyduğunu söylüyordu. Onu da doğru dürüst anlatamıyordu. Bazen unutuyordu, ezberlediklerini aklında tutamıyordu. Sonra kızıyor, kırıp döküyor, yakıp yıkıyor daha fazla…daha fazla nefret ediyordu.
Nedret de ona bakıp kalıyordu. Elinden bir şey gelmiyordu. Hep gülüyordu Nedret. Onu Yaratan yaratırken içine “gülme” koymuştu. Kızmadan, sıkılmadan, her şeye gülüyordu. Alay mı ediyordu ? bilinmez, ama hep gülüyordu. İyiliklerden yana bir garip inadı vardı. Gerçi zaman her vakit, her işte Nefreti haklı çıkarırdı ama bu işin içinde bir sır vardı. Nedret bir türlü çözemiyordu. Nefret etmesi gereken şeylere nefret edemiyordu.
Nedretle nefret uzun yıllar beraber oldular. Her ikisi de aynı sebeplere bağlıydılar, daima aynı yerden yola çıkarlardı, biri yeryüzüne yukardan, biri aşağıdan bakardı. Biri sağa diğeri sola giderdi…Hiç buluşmazlardı ama ayrı da düşmezlerdi. Kim derdi ki bunları aynı Tanrı yaratmış… Ülkede akıllı insanlar da vardı. Bunlara hiç ses çıkarmazlardı.