Geçtiğimiz hafta emekli bir güvenlikçi bana şunları söyledi “Bize amirlerimiz derlerdi ki olaylar başladığında karşı taraftan gelen ilk ateşe cevap vermeyiniz, o tarafa ateş etmeyiniz. –Neden diye sorduğumuzda – O bizden olabilir, diye cevap verirlerdi ...”
O zaman o güvenlikçiye bu nasıl olabilir ? Devlet grubu suça mı teşvik ediyor ? diye sorduğumda – Evet biraz öyle, çünkü grubun suç işlemek amacıyla orada toplandığı belli, kendilerine gösterilen yere gitmemişler, istedikleri yere gitmişler, yakalanmaları için ağır bir suç işlemeleri gerekiyor, suçun sabit olması gerekiyor, bunun için o yaramaz gruba suç yüklemek gerekiyor. Grubun içine gizlice sızmış olan ajanlarımız oradan bizim tarafa ateş ederek grubun suçlu olduğunu kanıtlıyorlar…
-Pekiyi dedim, ya suç yoksa, ya suç işlemeye niyetli değillerse, etrafı yakıp yıkmıyorlarsa suçları sadece istenmeyen yerde eylem yapmaksa…
-Olabilir o zaman da onları yakaladığımızda mahkeme salıyor ? canımızı ortaya koyarak çaba harcıyoruz, emek boşa gidiyor, suçlarının açıkça ortaya çıkması lazım.
Yıllar önce Berlin’de izlediğim bir sokak gösterisinde de bir Alman güvenlik ajanı bana aynı şeyleri söylemişti. – Biz halkı suç işlemeye zorlarız dedi… O sırada şimdi Avrupa parlementosunda bir milletvekili olan “Kızıl Rudi: Rudi Ducke” ortalığı kasıp kavuruyordu. Adamları bir gece **Berlin’**de sabaha kadar polisle savaştılar. Berlin’in ana caddesi olan Kürfürstendam’da tüm mağazaları ateşe verdiler.
Kızıl Rudi hareketi daha sonra Baden Manhof Çetesine dönüştü. Aradan geçen kırk yılda hem göstericiler hem polis oldukça mesaafe kaydetmişti. Ülkesinin yönetici sınıfının hizmetindeki Alman polisi, büyük olasılıkla, sonraki yılarda, bir siyasi gösteriyi, çete savaşlarına sürüklemekten başka çare görememişti. Bu tekniğe daha sonra her ülkenin yöneticileri baş vurdular. Siyasi eylemleri çete savaşlarına çevirmek çizgiyi korumak zorunda olan siyasi gruplarla, ortaya çıkmakta yarar görmeyen çeteler arasında bir işbirliği ile sonuçlanamazdı, bu işlerin doğasına aykırıydı, ancak devletleri yöneten gizli güçler bu beraberliği sağlayarak siyaseti halkın gözünde küçük düşürmeye çaba harcadılar.
O yıllarda Paris’te izlediğım bir sokak gösterisinde, sakin bir an yakalayıp bir güvenlik görevlisine – Nerelisiniz ? diye sordum. **Paris’**in dışında bir yer söyledi –Aranızda Paris’li var mı ? dedim –Yok dedi. O zaman bir gerçek daha anlaşıldı. Fransız polisi Paris’in içindeki olaylarda Parisli polis kullanmayarak çevre illerin Parisli’lere taşıdığı kıskançlık ve hatta nefret hislerini kullanıyordu.
Bu olay bizde de böyledir. Taksime çıkıp bir olay izleyin bakın polis İstanbul’lulara karşı nasıl gaddar davranıyor. Bir gün sordum, onlar da İstanbullu olmadıklarını söylediler. Yaşlılığımda Kadıköy'de tesadüfen bir sendika gösterisine rastladım , eski meraklarım depreşti, sokuldum. Polislerin arasında bazı siviller bana -Amıca burada durma, başına birşey gelir, dediler - Evlat alışkınım korkma dedim. Onlar sivil polisti benim bakışlarımdan kuşkulanmışlardı, görevleri kalabalığı tahrik etmekti.
Halkın arasına karışarak polise ateş etme yöntemini daha yeni duydum. Acaba bu eskiden de mi böyleydi ? Önceki yazıda verdiğim resme dikkatlice baktım. Bankanın camında iki kurşun deliği var, gençlerin ateşli silah taşımadıları söyleniyor, pekiyi bu delikleri kim açtı ? Düşündürürcü…
Halkı devletle karşı karşıya getirmenin bir bedeli olmalıdır. İnşallah ağır olmaz.