Geçen haftanın olayları arasında bir resim gözümün önünden gİtmiyor: Bir bankanın camını tekmeleyen bir genç.. Bu bir protesto mudur ?, bir terör olayı mıdır ? Hafifletilmiş bir terör, hızlandırılmış bir “protesto” mudur ? Nedir. Anarşi, eylem, şehir muharebesi midir ? Sokak savaşı mıdır ? nedir ? Bir insan evinde uslu uslu oturacağına gidip bir bankanın camını neden kırar ?
Osmanlı’da “protesto”nun adı “fitne” ydi. Osmanlılar karşı fikre hiçbir zaman yüz vermediler. Zamanların ilerleyip işlerin çatallaştığı dönemlerde dahi çözüm için önerilen çeşitli teklifleri hep “fitne “ hep “fesat” saydılar. Bu gelenek Cumhuriyet yöneticilerine de miras kaldı. Onlar da Osmanlılar gibi çoğulculuğu düzen yıkıcılığı sayarak artan sorunlara çözüm aramayı yerleşik düzene hakaret saydılar. Herşeyi yerleşik düzenin çözeceğini sandılar. 80 yıldır değişmediler. Değişecekleri de yok.
Osmanlılar giderek “devletle” kendilerini açıkça bütünleştirmişlerdi, kendilerine çatanı devlet çatmış farzettiler. Son Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın ağzından “Devlet benim” dediler. Onlar bu inat yüzünden tarih sahnesinden çekildiler. Rabbim Cumhuriyetimizin değerli yöneticilerini korusun.
Banka camı kıran bir “protestocu” ile halkın başına kredi kartı belası açarak onu kıyasıya soyan bir bankanın arasındaki bağı anlamaya gücünüz yetmeyecekse, o genç daha uzun yıllar o bankanın camını kıracak o banka da daha uzun yıllar halkı soymaya devam edecektir. **Türkiye'**de ilk banka soyanlardan Necdet Elmas mahkemede “Banka soymakla banka kurmak arasında fark yoktur”dedi. Her iki olayın da suç olduğunu söylüyordu. Evet suçtur ! Banka soymak dün de suç idi bu gün de suçtur, ancak banka kurup halkı soymak da suçtur. Banka soyanları geçerli kanunlar mahkum eder, halkı soyanları hangi kanun men edecek. ? Buna elbette kamu vicdanı karar verebilir, ama onun da polis ve adliyesi yok, yaptırımı yetersiz, çaresi kısıtlı. İşin garibi protestocuyu yakalayan polisin de cebinde o soygun bankasının kartı var.
Başbakan “protesto edebilirsiniz, camları neden kırıyorsunuz “ dedi. Protesto’nun suça kadar varacağını hesaplamış olduğu farz edilebilir. O zaman protesto’nun böylesine bir suç düzeyine hangi sebeplerle ulaştığını da bilmesi gerekir. Bunun tersi bir devlet adamına yakışmaz. Sonuçta kendi sınıfsal çıkarına uygun olduğu için bu sözü söylediği anlaşılıyor. Demek ki işler iki sınıftan birinin ortadan çekilmesi gerektiğine varmıştır. Protesto’nun şiddete dönüşmesi buna da icra’nın başının karşı çıkması işlerin tabiatine uygundur. Başbakanın bu sözlerine yedi asır öncesinden Mevlânâ hazretleri cevap veriyor: “Testileri kırdığınızda sular aynı yöne akar…” yani eğer bir yerde kötülük çıkmışsa, artık her şey o kötülüğün doğrultusunda gelişir. Böylece **İMF’**yi protesto ederken artan ve kanlı eyleme dönüşen kin ve nefret, bir sel gibi her tarafı yakıp yıkmaya koyulur. Bu günkü durum bu.
Bu artık bir protesto değil bir savaştır. Cepheler tesis edilmiştir. Bir tarafta polis ve adliyesi ile devlet, karşı tarafta taş, sopa, sapan, Molotof kokyeli ile gençler, sivil örgütler. Legal veya illegal gruplar. Bunlara dünyanın her tarafında olduğu gibi dışarıdan gelenler de ekleniyor. OIay uluslararası boyuta ulaşıyor.
Devlet burada hatalıdır. Vatandaşına **IMF’**nin zararlı olduğunu anlatamamıştır. Hatta devlet ipliği pazara çıkmış, faydadan çok zararı olduğu anlaşılmış bu şer yuvasına teslim olmuştur. Dünyada IMF ile kalkınmış tek bir ülke olmadığı söyleniyor. Bu uluslar arası bir soygundur. Siyasi beyin yıkama belasına uğrayarak bu faciayı göremeyen halk, taksim meydanındaki protestoların sebebini anlayamaz… Rabbim bu millete basiret nasib etsin.