Salomon Camondo (1781 – 1873)
“Tribitum Capitis” Roma’nın yıkılmadan önce tüm vatandaşlarından istediği bir vergiydi. “Tribitum Capitis”in kelime anlamı “Kelle vergisi” demektir. Yani omuzunun üzerinde başı olan herkes bu vergiyi verecek. Ölü bile gömülmeden önce başını taşıdığı için ondan da alınacak. “Tribitum Capitis” yüzyıllar boyu haksız vergi koyan ve bu yüzden düzeni sonsuza kadar dağılan her devlet için söylenmiş ve örnek bir tablo oluşturmuştur.
"Tribitum Capitis" Roma'da ayrıca aşırı zengin olup devlete kafa tutanları hizaya getirmek için de kullanılıyordu. Devlet gözüne kestirdiği zengine bu vergiyi yazar sonra da o paralarla çarkını çevirirdi. "Tribitum Capitis" in yüzyıllar sonra ülkemizde de uygulamaya konduğu anlaşılıyor. Şimdi bazı zenginler devlete "Kelle vergisi" ödeyecekler.
“Tribitum Capitis” Bizansta daha da ileri bir noktaya varmış, devletin açıkça zenginleri soyduğu bir düzeye ulaşmıştı. İstanbul imparatoru parasız kaldığı zaman bir “galere” dolusu askeri gece yarısı **Haliç’**ten yola çıkarır İzmit körfezine yollardı. Askerler bu körfezde o çağlarda iki sıra yer alan zengin konaklarını, yalıları basar, eşyaları toplar, nakit paralara el koyar ne bulurlarsa alır gizlice saraya taşırlardı.
O sırada her ele geçirilen mal ve para bir deftere yazılıyor ve muntazam muhasebesi yapılıyordu. Haksızlık yoktu. Devlet bu paralarla memurlarının maaşlarını öderdi. Devletin bu şekilde vatandaşı gece yarısı soyması sistemini icat eden kişi sanırım Jüstinyen devrinin ünlü maliye nazırı Tribonius olmalıdır. Zira Bizans tarihinde en fazla vergi toplayan adam olarak anılan bu kişi maliye tarihinde çok önemli bir isme sahiptir. Tribonius diyor ki “Hiçbir akıllı vergi vermez. Vergi verenler sadece aptallardır…”
Devlet vergi ve maliye politikaları konusunda Roma tarihinde bir başka olay daha var: **Roma’**nın Anadolu’da yeni yayıldığı çağlarda şimdiki Bordum çevresinde Bergama krallığı adı ile küçük bir devlet vardı. **Türkiye'**den kaçırılan ve şimdi Berlin’de bulunan ünlü Bergama sunağının, vaktiyle topraklarında yer aldığı bu devletin hazinesi bir gün soyulmuş. Tarihçilerin verdiği bilgiye göre hırsızlar son devlet başkanı III. Attale’nin (İ.Ö. 138-133) kişisel kasası dahil her yeri bir gecede boşaltmışlar.
Kralın parasını bile çalmışlar. “talon” adı ile anılan o çağın parasından 9 bin talon para buhar olup uçmuş. Zavallı kral parasız kalmış, çalışanların ücretlerini dahi ödeyememiş. Kral Devletin tüm üst düzey yetkililerini Bergama'da taht salonuna toplayarak onlara şöyle seslenmiş : “Kasa soyuldu, paramız kalmadı, bu devleti yürütemiyoruz, siz de kabul ederseniz ben burayı **Romalı'**lara vereceğim, onlar gelip nasıl istiyorlarsa öyle yönetsinler…benden bu kadar ” Ve kral devletini Roma İmparatorluğuna devretmiş.
Bir devletin parasını korumak zordur. Devletin devletliği, parasını koruması ve ona bağlanan kişilerin can güvenliğini sağlaması ile mümkündür. Maliyesiz, parasız, adliyesiz, polis ve askersiz devlet olmaz. Olursa batar. Son çare zenginleri soymaktır. Becerebilirseniz, hâlâ gücünüz kalmışsa milyarlara varan vergi'ler, cezalar koyacaksınız, memurlarınızın, askerlerinizin ücretini o paralarla ödeyeceksiniz, o vergileri, cezaları, yükümlülükleri koyamazsanız parasızlık sizi batırır. Osmanlı devleti de böyle battı. Onun da parasını Galata bankerleri yürüttü. Bunların başında Salomon Camondo geliyor. Devletin en zor zamanında Dolmabahçe Sarayının inşaatını ve Kırım savaşını finanse eden bu Yahudi banker ve torunları o sırada **Avrupa’**da bollaşan ticari krediye ucuza alıp Osmanlılara pahallı satarlardı.
Osmanlı devleti de Basileus gibi Camondo’nun bu gün otel olan Galata Kulesi cıvarındaki muazzam malikhanesini bir gece yarısı soysaydı veya ona külliyetli miktarda bir "Tribitum Capitis= kelle vergisi" koysaydı da o parayla memur maaşlarını ödeseydi. Belki bir süre daha ayakta kalırdı. Ama adı namussuza çıkardı. Adam gibi gelip adam gibi tarihten silindiler.
Darısı diğer darda kalmış devletlerin başına…