Uygarlık getiren saldırganlar

  

Türkiye Dış İşleri Bakanı sayın Ali Babacan “Afgan halkı ülkesindeki yabancı birlikleri işgal kuvveti olarak görüyor…”  dedi. Bakan, Afgan halkının bu görüşünü sanırım yanlış olarak niteledi, zira Bakana göre o ülkeye gelen o işgal kuvvetleri Afganlılara “barış ve medeniyet” getirmek üzere o topraklarda bulunuyorlar. Aynen Amerikan Birliklerinin Irak’ta bulunuşu gibi… Afgan halkı eğer barış ve medeniyetten yanaysa o işgal kuvvetlerine direnmemek ve o kuvveti sevmek zorundadır.

**Türkiye'**yı bundan doksan yıl önce işgal etmek isteyen Batılı güçler de bu topraklara “barış ve medeniyet” getirmek üzere gelmişlerdi, acaba Türkler o insanlara neden direniş gösterdi  ? şimdi Afganlılar neden direniş gösteriyor da “bu adamlar iyi ki geldi” demiyorlar… ? keşke Türkler de vaktiyle direnmeselerdi de “medeniyet ve barış” ülkelerine erkenden girip saltanat sürseydi.

Yeryüzünde bir başka ülkeyi işgal eden her askeri güç bu iddiayı taşımıştır. Dünya kuruldu kurulalı saldırgan saldırısına gerekçe olarak barış ve medeniyetten söz etmiştir. Hiç bir saldırgan kurbanına  “ben seni yok etmek üzere geldim” dememiştir. Saldırganlar kendilerine göre hep medeniyet (!) getirirler. Medeniyeti temsil ettiklerine yürekten inanmışlardır. Herkesi kendi medeniyetlerine uymaya çağırır, uymayanı öldürürler. İcat ettikleri uygarlık kavramına uymayanı, kendi manevralarını bozduğu ve gerekçelerini çürüttüğü için can düşmanı bilirler.

Medeniyeti istemeyenler direnirler… Bakan Babacan’a göre 1918’de Gelibolu harbinde İngiliz saldırısına “dur” deyen  Mehmet “medeniyetten” yana tavır koymamış “dünya barışına” katkıda bulunmamıştır. **İstanbul’**da limana yayılan 52 parça düşman gemisini gördüğü zaman “geldikleri gibi giderler” diyen Mustafa Kemal Paşa da düşmanı küçümsemek ve geriye göndermek üzere yola çıktığında “medeniyetten yana” olmadığını kanıtlamıştır…

Düşmanı asla topraklarına sokmayarak nesiller boyu direniş gösteren ve tarihin en şerefli savunma ordusunu meydana getirmiş olan bir millettin şu anda dış politikasını yürüten adamın haline bakın siz… Bu zat Mustafa Kemal Türkiyesi’ nin dış işleri bakanıdır. Yusuf Kemal Tengirşenk’in, Fuat Köprülü’nün, şehit bakan Fatin Rüştü Zorlu’nun makamında oturuyor.

  Afgan halkına ülkesindeki, yabancıları işgal kuvveti olarak görmemesini tavsiye eden bu bakanı derhal yerinden alaşağı edip oturduğu makam koltuğunu dezenfekte etmek gerekir… Mensup olduğu hükümetin bir daha böyle bir bakana görev vermemesi için siyasal iktidar ve adı ne olursa olsun ülkenin yönetici sınıfı önlem almalıdır. Türklerin bundan daha haysiyetli bir bakan çıkarması sanıldığı kadar zor olmamalıdır.

Yaşadığımız “uluslararası ticaret ve sanayi şirketleri” çağında ülkelerin, devletlerin ve halkların şeref ve haysiyeti artık eskisi gibi titizlikle korunamıyor, her şey “çözümler” adı altında yılışık pratik önlemlerle hallediliyor, devlet şerefinin adı “tabu” insan ve toplum haysiyetinin adı “gereksiz saplantı” sayılıyor, Bilmem ki biz eski kafalı insanlar, bu yeni düzene nasıl ve ne zaman alışacağız.

Dünyanın gidişatında gelmiş geçmiş cümle diplomatik kuralları, denenmiş ve geliştirilmiş ilkeleri,  devlet ciddiyetinden gelen sağlam düsturları, bir kenara bırakmayla ve en sonunda “devlet adına kurşun atmayla “  kim nereye kadar güçlü olacaktır merak ediyorum…

Buna devlet değil eşkiyalık derler.