Önemli bir gün yaşandı. Cumhuriyet idaresi ile 1925 tarihinden bu yana arası açık olan Mevleviler, 84 yıl süren küskünlükten sonra, geçtiğimiz 31 ocak 2009 Cumartesi günü barıştılar. Yeni Türk devleti, 700 yıllık Mevlevi kültürü ile yeniden nikah tazeledi.
Kutlu olsun… Hayırlı olsun. Allah diğer küskünlere nasib etsin. Bu tarihi günde **Cenabı Mevlana’**nın kanını, gen’ini, DNA’sını 700 yıldır taşıyan Çelebi sülalesinin son evlatları; Mevlevi, kültürünün 400 yıllık dede ocağı, İstanbul’da, sur dışında Yenikapı Mevlevihanesi’ nin 150 yıllık ailesinden son **postnişini’**nin torunu ve ömürlerini bu yolda harcamış, Mevlevi kültürünün gelecek nesillere aktarılmasında en değerli hizmetleri ifa etmiş kişiler, iki taraflı uzun bir masada karşı karşıya oturdular. Ortalarında Devlet… Bir bakan, müdürler ve üst düzey yetkilileri…
Devletin sağ tarafında Mevlevi aileler, sol tarafında Mevlevi canları yerlerini aldılar. Toplantı, onarımı sona eren **Yenikapı Mevlevihanesi’**nin ne şekilde kullanılacağına dairdi. Bu onarımı büyük bir başarı ile sona erdiren TC Vakıflar Genel Müdürlüğü, bu müdürlüğün bağlı olduğu Devlet Bakanlığı, 11 aralık 1925 ve 677 sayılı kanunun kabulünden bu yana varlığını resmen kabul etmediği Mevlevi toplumuna, yeni tamir edilen tekkelerinin nasıl kullanılacağını soruyordu. Böylece şanlı devletimiz, bu gönlü kırık topluluğa yeniden bir var olma hakkı tanıyor, manen hukukunu tasdik ediyor, Devlet ve Camia arasındaki soğukluğu sona erdirmiş oluyor ve tarihsel barışma, o gün orada gerçekleşiyordu.
Cevabın ilki her zamanki gibi yine bir resmi kuruluştan gelmişti. Birkaç yıl önce yaşama giren “Uluslar arası Mevlana Kültür ve San’at” vakfının yöneticileri, önerilerini dile getirdiler. Gerek toplantının içinde gerçekleştiği Yenikapı Mevlevihanesini, gerekse ülkenin çeşitli yerlerinde onarımı tamamlanan veya tamamlanmakta olan Mevlevihanelerin, ciddi bir kuruluşla tek elden yönetilmesi ve konuya bilimsel nitelik kazandırılması başlıca düşünceleriydi.
Daha sonra toplantıya katılan elliye yakın kişi sıra ile söz alarak kendi görüşleri ve tekliflerini dile getirdiler. O sırada yetkililer devamlı not alıyor ve öne sürülen görüşleri saptamaya çalışıyorlardı. Bu çalışmanın sonunda ortaya çıkan ve gruplandırılan önerilerin ışığında, Mevlevihane’nin gelecekteki işlevi belirecek ve kuruluş çağdaş bir görünüme kavuşturularak yeniden Türk insanının kültür hayatındaki vazgeçilmez yerini alacaktı.
Türkiye’de son yüz yılda sislenen Mevlevi kültürünün yeniden filizlenmesinin iki otuz yılı yaşanmıştır. Bu dönemin öncesi 1935 yılından başlayan mirasın tesbiti, tanıtılması ve dünyaya sunulması dönemidir. İkinci otuz yıl ise ulusal alanda ve eski Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yıkılan, yanan, harab olan ve ortadan silinen Mevlevihanelerin yeniden tamir edilerek ayağa kaldırıldığı dönemdir. Bu dönem devam etmektedir. Bundan sonra yaşanacak dönemin, bu Mevlevihanelere işlerlik kazandırılma dönemi olacağı ve buralarda kökü **Mevlana’**ya, dolayısıyle yüzlerce yıl öncesine dayanan çağdaş bir Mevlevi kültürünün hayat bulacağı kaçınılmaz gibi görünmektedir.
Mevlevilik öyle bir insanlık birikimidir ki, bunun üzerinde hiçbir yabancı madde yer tutamaz . Bunun üzerine düşen her kötülük, gürül gürül yanan bir sobanın üzerine düşmüş kar tanesi gibi anında buharlaşarak yok olur. Korkulacak bir şey yok… Ne oteldeki sema, ne de halıcı dükkanında müşterilere sema eden çakma semazenler kimseyi tedirgin etmesin. Onlar hazreti **Mevlana’**dan bize ulaşan ve “neyi yapmamız gerektiğini” bizlere anlatan manevi işaretlerdir. Onların görevleri budur. Bir kahvehanede veya halıcı dükkanıında sema edilmemesi gerektiğini onlar olmasa, biz nereden öğrenecektik ? Bilginin ve feyz’in en koyusu, çilesi çekilerek kazanılan bilgi değil mi ? Biz onları duyduk, gördük, içimiz yandı ve işi derinlemesine öğrendik. Çoluk çocuk bile, herkes dahil öğrendi, daha unutmayız.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet bakanlığı ve bu bakanlığın uhdesindeki TC Vakıflar Genel Müdürlüğü yetkililerine sevgi ve saygılarımı sunarım, onlar seksen yıllık son Türk devletinin, yedi yüz yıllık Mevlevilere uzanan dost elidir. Bu mutlu sonucun başlangıcını yabancı dostlarımıza borçluyuz. Onlar ellili yılların başında Mevlevileri devletimize işaret ederek “bunları unutmayın…” diyen ilk kişiler oldular. Devlet kabul etti. Bu kabul otuz yıl sürdü. Sonra ikinci otuz yılda Devlet tekkelerimizi tamir etti, şimdi sıra yıkık gönüllere geldi. Bundan sonra hayırlısıyla gönüllerimizi tamir edecek. Sağ olsun.
31 ocak 2009 Türkiye Mevlevilerinin devletleri ile barıştığı gündür. Bu bir “ihya” günüdür. Öylece tarihe geçse yeridir. Kutlu olsun bu “ihya” günü. Yıllarca unutulmasın. Kutlu olsun bu mutlu “Ateşkes Andlaşması…”
Darısı yeryüzünde, birbiri ile anlaşamayan diğer devlet ve halkların başına.