Her rejim öncekinin hatâları üzerinde yükselir, sonra kendisi hatâ yapmaya başlar. Her değişim bir sancının sonucu ve bir kötülüğün gerekçesidir. Amerikalılar şimdi Obama’yı başkan seçtiler, Obama, Bush’un hatâlarını kendine siyasî sermaye yaptı, şimdi onun yaptıklarının tersini yapacak. ilk önce hapishaneyi kapattı, bir süre sonra başka isim altında yeniden açacak, böylece ara sıra ümit şırıngasına uğrayan ve bundan da hiç şikayetçi olmayan halk kitleleri, bir zaman sonra bir başka yalancının tuzağına düşecekler… Toplumlar ümitle beslenir, tuzağa düşmek ise kaderleri.
Devletler kuruluş sebeplerinin dışına çıkabilirler mi ? bir devletin neden kurulduğu, yaşamının inişli çıkışlı surecinde gözlerden uzak düşebilir mi ? Devletin yaşamasında doğrudan çıkarı olan bazıları, rejimin ayakta durması için, önceki rejimin hatâlarını durmaksızın dile getirerek bunların “unutulmasını” önlemeye mecbur değiller mi ? Evet ! mecburdurlar, böylece eskinin hatâları ile yaşayan yeni rejim, varlık gerekçesini, sürekli canlı tutar. Ayrıca eskinin hatâları unutulursa herkes yeni hatâları görmeye başlar ki bu tehlike, diğerinden de baskındır. Sovyetler birliği çarların hatâlarını unutturmadığı sürece yaşamış, sonra kendi hatâlarına sıra gelince yıkılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı’nın hatâları üzerine kurulmuştur. Şimdi o hatâlar unutulmuş, Cumhuriyetin kendi hatâlarına sıra gelmiştir. Cumhuriyet ayakta durabilmek için yıktığı rejimin sloganı olan “irtica” sözcüğünü, yerli yersiz, kullanabildiği kadar kullanacak, sonra o sözcük unutulduğunda, başka bir sözcük aranacaktır. Bulunmazsa, başı derde girecektir. Devletin varlığını korumak için bir tehlikeden devamlı söz edip bunu canlı tutmak gerekiyor. Bu açıdan Ergenekon bir ümittir. Bu sosyal olay bu ülkede birkaç nesildir sürüp gidiyor.
İrtica sözcüğü değerini yitirken Ergenekon çıktı. Ne biri ne öbürü varsayımdan öteye geçemedi, ancak devletleri yürütmek zorunda olanlar, hep bu varsayımlardan yola çıkmıyorlar mı ? devletin kendisi de bir varsayımdan ibaret değil mi ? belki de insanların devlete de ihtiyaçları yok ama o “ben varım ve siz bana mecbursunuz” diyor… Devlet adamları“Tehlike olduğu için biz varız” demeye getiriyorlar. “Biz olmazsak siz de olmazsınız” diyorlar. Buna herkes aşk ile yürekten inanıyor.
Amerikalılar devletlerinin itişimi ile dünya jandarması olduklarına inanmışlardır. “Dünyayı ancak biz düzeltiriz” diyorlar. Bu yüzden daha pek çok mahkemeler kurup pek çok suçsuz insanı yargılayacaklardır. Pek çok dürüst insana ceza vereceklerdir. Doğmamışları dahi yargılayacaklardır. Rus Komünistleri ölüleri yargılardı, bunlar daha da ileri gittiler, çocukların doğma hakkını ellerinden aldılar. Kendilerini her şeye yetkili sayıyorlar. Seçtikleri başkanlarının suçu, kendi suçlarıdır. Başkanlar orada ulus adına karar veren birer devlet memuru. Sistemin basit bir parçası. Hangi başkan sistemin, dolayısı ile devletin kuruluş amacının dışına çıkabilir ki ?
Obama geldiği gün hapishaneyi kapattı ama arkasından ana karnındaki çocukları katletti, analara düşük yapma izni verdi, doğmamış çocukların hayatına kastetti… Sadece dünyaya gelmişlerin değil, doğmamışların da işine karışıyor. İnsan neslinden dünyaya gelecek varlığın yaşam hakkını da elinden alıyor. “Sen yaşama ben yaşayacağım” diyor… Ne hakkın var ? sayın Barak bin Hüseyin Obama.
Bunun babası bir zaman Müslümanmış, sonra Müslümanlıktan sıkılmış. Müslüman dini kendisine “kalın” gelmiş, dönmüş yeniden eski ince dinine… oğlu da Amerika Birleşik Devletlerine başka oldu. Bu nasıl oldu ? Beyaz adam mı geriledi ? siyah mı öne geçti ?. Evet ! öyle oldu. Bu sonuç siyah adamın gelişmesi değil, beyaz adamı çöküşüdür.
Dünya siyaset sahnesinde seçimle öne çıkmış hiç kimse iyi olduğu için seçilmez, önceki kötü olduğu için seçilir… Ve insanlar tüm kadersizliklerini, sıkıntılarını, dertlerini; hukukunu eline teslim ettikleri liderlerinden bilirler, bir süre sonra da onu devirip yenisine bağlanırlar, ta ki onun da suyu ısınana kadar…
Her seçim bir ümit, her seçim bir çöküştür. Yeryüzünde ümitle başlayan her fırtına, çöküşle sona erer. Her ümidin yapısında dehşetli bir çöküşün çekirdeği vardır… Elmanın kurdu dışarıdan gelmez, kendi içinde yetişir. Bu hayat böylece sürer gider… ilginç değil mi ? Fazla takmayın kafanızı…