İblisiyye devletinin başkanı Zebânî, ülkesini yakan, yıkan, insanlarını öldüren, kundaktaki bebeklerini boğazlayan, ak sakallı dedelerini yerlerde sürükleyen, gözü yaşlı ninelerinin canını alan, cesetlerini dipsiz kuyulara atan, ölülerini karanlık mağaralara dolduran, topraklarına yüzyıllarca adam öldürecek zehirler saçan, kuytu yerlere gizli tuzaklar kuran, köşebaşlarına şeytanın çıraklarını yerleştiren, yol üstüne kendi canavarlarını salan, kan içici, ciğer sökücü, kafa derisi yüzücü, ceset yiyici, kol bacak kırıcı Ye’cüc Me’cüc kavminin lideri Ekselans **Yorgi Kokmuş’**a ülkesinin en yüksek onur madalyasını taktı. Taktıktan sonra da madalyayı okşadı.
Madalya takımı işi bittikten sonra İblisiye ülkesinin lideri sayın Zebânî ile Ye’cüc Me’cüc kavminin yaşadığı Makarna Çapraşık Devletleri diyarının sabık lideri sayın Yorgi Kokmuş, uzun uzun birbirlerine bakıştılar. Gözlerinde sevecenlik vardı. Ekselans Zebânî, **Yorgi Kokmuş’**a sonsuz minnettarlık duyuyor, bu haşin duygularla kendinden geçiyordu. Sayın **Kokmuş’**un büyük bir dâhi olduğuna inanıyor, ülkesini ve kendisini cezalandırdığına seviniyordu. Ülkesinin ve kendisinin daha pek çok ağır cezalara hak kazandığını düşünüyor. Ye’cüc Me’cüc kavminin bu göreve Tanrı tarafından atandığına inanarak Ona şükrediyordu.
Bay Yorgi Kokmuş da yaşamından memnundu Kavminin, cibilliyetini idrak edecek bir zemin bulduğuna seviniyor, bundan tarihsel bir hoşnudluk duyuyordu. Duyguları bir adım daha atsa Hakk C.C.’nun “Kahhar” ismi şerifine mazhar olduğunu bilecek yaşa gelecekti. Ama bu **vahşî’**nin henüz o taraklarda bezi olmadığına ve beynine o yolda kan yürümediğine göre, onun kader çizgisinde, yakın gelecekte böyle bir olanak yer tutmuyordu.
Yorgi Kokmuş, bay **Zebânî’**nin taktığı şeref madalyasını “cennet müjdesi” gibi göğsünde taşıyarak ülkesine döndü. Kendisini başkent Şamşaton kasabasında karşılayan Ye’cüc Me’cüc kavminin ileri gelenleri onu sevinçle kucakladılar, göğsüne bir madalya da onlar taktılar. Göğsünde yer kalmadı. Adamın göğsü ilan tahtasına döndü.
Bir zaman var ki yeryüzünde **İnsanoğlu’**na bir hastalık âriz olmuştu. Kendini insan zannetmeye devam eden bazı yaratıklar şerefsizlikten yana, densizlikten yana, ruhsuzluktan yana, birbirleri ile yarış eder hale gelmişlerdi. Tanrı onların ruhundan erdemi silmiş, onlar erdemsiz kalan ruhlarını pazara götürüp satılığa çıkarmışlardı. Ayrıca bu acaip yaratıklar toplulukların önüne geçmişler ne sebeptir bilinmez topluluklar tarafından yüceltilmişlerdi.
Aradan pek çok yıllar geçti. Ne Zebânî, ne Yabânî ne Yorgi Kokmuş ne de O’nun lanetli kavmi artık yeryüzü ufkunda görünmez olmuşlardı. Onlar insanlığın yüce geçmişinde bir kara leke olarak kalmışlar, isimleri yok olmuştu. Kimse onları hatırlama zahmetine dahi katlanmıyordu. O’nlar yaşarken de yoktular. İnsan oğlunun bilinçaltı o yaratıkları unutmayı şerefine daha uygun görmüştü. Bazen onları tarihçiler hatırlıyor utanıyor ve üzülüyorlardı.
Ben de utanıyorum, bir zamanlar dünya sathında böylesine iğrenç insanların yaşamış olduklarını aklıma getirmek istemiyorum. O çağ dinasorlar çağı gibi çok eskilerde kalsın, artık öyle bir zaman hiç geri gelmesin diyorum.
Ne dersiniz ?