(Resimleri büyütmek için üzerlerine tıklayın)
5 eylül 2008 Cuma
Karadeniz’in başında **Şile’**den öteye giderseniz Ağva kasabasına varırsınız. Şile’ye iki, Kandıra’ya bir yoldan bağlı olan bu kasabanın iki yanından iki dere akar. Ağva demek zaten iki dere arası demekmiş. Şile’den gelenler ya Kabakoz ve Şuayipli’den geçen sahil yolunu, ya da Teke ve **Gökmaslı’**dan geçen üst yolu izlerler, Kandıra’dan gelenler de Akçaova’dan geçerek Ağva’ya varırlar…
İki hafta önce Bizim vazgeçilmez şöför Ahmet’le Kandıra yoluna düşerek Ağva sapağına kadar gittik. Paşaların yattığı hapishanenin önüne gelince sola dönerek Ağva yoluna girdik. Ahmed’e dedim ki: –Aman Ahmet, buralarda fazla eğlenme, bizi paşaları kurtarmaya gelen teröristler sanıp nöbetçiler ateş eder, sonra da arkamızdaki beş yıldızlı hapishaneye koyarlar.
İftara bir saat kala Ağva’ya vardık. Dere kenarına parkettik. –Selamaleyküm, bunlar ne ? –Deniz salyangozu… –Yeniyor mu ? –Biz yemeyiz, dışarıya gidiyor…
Deniz Salyangozu Dere Ağzı Dere Ağzı, Rıhtım Karadeniz çıkışı, Derelerde sular kararıp Karadeniz karanlıklara bürünürken Ağva’nın batısında Kurfallı Köyünden Cemil Kaptan’ın torunu **Gürdal’**ın Oteline vardık. Sora sora yolu bulup verandaya çıktık. –Hoş geldiniz, buyurun, oturun, Birader çay yap… –Hoş bulduk, burası mı senin yerin ? –Şimdilik öyle sayılır, Nezi Abi beğendin mi ?
Gürdal Üsküdar Fıstıkağacı’ndan kalma, otuz yıllık komşu… Bana “abi‿ dedikleri yıllardan miras. Şimdi yaşlanıp Hoca olduk ya neyse, Gürdal hâlâ eski zamanları unutmamış. Biraz sonra hanımı Şeniz ve has dostu Erman da yanımıza geldi. O da eski **Üsküdar’**lı… Şimdi Gürdal’la beraber otel işletiyorlar. Biraz sonra çaylar geldi, yerimize yerleşip rahatladık. –Biz nerede kalacağız ? –Şu yukardaki beş numaralı oda senin, Ahmet, arabadan eşyaları çıkar…
Otel on üç odalı, odaların tümü ahşap, görünüşe göre burası çam ağaçlarının kıyısında şirin bir hafta sonu oteli. İstanbul’da evinden sıkılıp uzağa gidemeyenler için ideal bir mekân. Restoranı, yemek servisi, her şeyi tamam. Salonda bir TV var, başka yerde yok. Az sonra odaya çıkıyoruz, tertemiz yataklar, çarşaflar, eski fakat bakımlı duş ve tuvalet, Lavabo ve ayna var. **Ayna’**nın önünde traş takımı, diş fırçası gibi şeyler için bulunması gereken raf yok, olsun... başka bir önlem alacağız. Aldık bile üç yataktan birini etajer olarak kullanacağız. Yaydık çantaları o etajerin üstüne.
Ahmet bir çalışma masası buldu, üzerine evden getirdiğimiz örtüyü koyduk, Bilgisayarı, masa lambasını, cep telefonunu hep yerleştirdik. Her şey için bir defada yer bulunacak, sonra o yerler değişmeyecek, tekrar tekrar düşünmemek ve aradığını hemen bulmak için. Bilirsiniz “her şeyin bir yeri vardır, her şey yerindedir‿ Yerinde olmayan şey kullanılamaz… Kaldır at daha iyi. Unutsan da olur. Rahat edersin.
6 eylül 2008 cumartesi
Akşam oldukça geç yattık. Sohbet muhabbet, eskiler, hatıralar derken vakit ilerleyip gözler ufalıp, başların dik durması zorlaştığında herkes odasına taksim oldu. İnsanlar uykuya dalarken benim mesai saati başladı. Geceler verimlidir. Gece kafalar rahat çalışır. Gürdal’ın otelinde Sabah çayı Kahvaltı’dan sonra gezintiye çıktık**. Gürdal** arka tepelerde bir yer almış. Oraya daha büyük bir otel yapacakmış. Arabaya binip tepelere bakmaya gittik. Ağva’yı kuşbakışı gören bir yer. Henüz hiçbir hareket yok. Etrafa yayılmış birkaç ev ve konak. Orman yolları patika… Evler sıklaştığında herhalde bu yollar da yapılacak. Ancak yörenin geleceği oldukça parlak gibi…
Tepelerden Ağva Nezih Uzel, ve Gürdal
Gürdal ve Nezih Uzel Gürdal, Nezih, Barbaros, Mehmet Ağva, Eylül 2008 Üsküdar, Nisan 1970
Bağ bahçe arsa ziyaretinden sonra sahile indik. Yine deniz kenarındayız. Ağva’nın Mendireği yapılalı otuz yıl var, vatandaşlar direğin ucundaki fenerin üzerine yazılar yazarak içlerini dökmüşler. Deniz Feneri dert küpü olmuş. Deniz Feneri davası buraya da ulaşmış. Karşı sahil, nezih uzel Yazılı Fener
Ağvanın Yakuplu Deresinda otuz yıl önce köprü yoktu. Karşıdan karşıya geçmek isteyenler “bot‿ denen bir sala biner, kıyıdan kıyıya gerili telleri çekiştirerek botu harekete geçirir, amacına ererdi. Şimdi bir köprü yapılmış, derenin her iki kıyısı oteller, restoranlar, çay bahçeleri ile donatılmış. Burası tam bir yerli turist pazarına dönmüş. İstanbul’un kalabalığından bunalanlar için en birinci havalanma yeri. Gelin, görün, çay için, yemek yiyin. Derede pedallı yunus’a binin.
7 eylül 2008 Pazar
Bu gün dönüyoruz. İki gün yeter. Gürdal otel parası almadı. Demek ki geleneksel misafir statüsüne girmişiz. Misafirlik üç gündür. Biz iki günde işi bitirdik. Aynı yoldan Sapanca’ya geri döndük. İzmit’te birkaç alışverişten sonra evimizin yolunu tuttuk. İşte şimdilik bu kadar.