Küçükken bahçede tek kol yürüyen karıncaların önüne küçük küçük taşlar koyar seyrederdim. Karıncalar asla şaşırmaz  “bu taşları buraya kim koydu ? ” demez, hiç hız kesmez,  taşların üzerinden atlayarak yollarına devam ederlerdi
Dünya son yüzyılda bir bâdire atlattı….Gezegende yirmi yıl arayla iki büyük savaş yaşandı. Bu savaşlarda Yeryüzü küresinde varlık sürdüren  tüm insan cinsleri, birbirleri ile savaşa tutuştular. Batılı’lar Doğulu’larla, Doğulu’lar Batılı’larla, **Kuzeyli’**ler Güneyliler’le, **Güneyli’**ler Kuzeyli’lerle kıyasıya savaştı. Toplar, tüfekler yetmedi, yeni silahlar bulundu, kütlesel, kimyasal, fiziksel, bilimsel… Karadan denize, denizden karaya, karadan havaya, havadan karaya çok çeşitli, çok yöntemli, çok gelişmiş, dehâ mahsulü, akıl almaz, dehşetli silahlar…
İnsanlar bu silahlarla döğüştüler. Aşil’inm mızrağı, makinalı tüfeğe, Golyat’în topuzu atom bombasına dönüştü. Gittikçe daha öldürücü silahlar bulundu, yer altına bombalar döşendi, denizlere mayınlar salındı. Gelenek sürerse gelecekte uzay’a da  silah asılacak. Bombalar yıldızlı göklerden geceleri zamansız yağacak. Dünya son iki yüz yılda cehennemdeki “gayya kuyusunu” gölgede bıraktı. İnsanlar “bu ölüm çukurunda” barbarlıkta yırtıcı hayvanları geçtiler. Onlar açken avlarına saldırırlardı, bunlar toklukta da birbirlerini parçaladılar. Neydi bu hırs ? neydi bu azgınlık ? amaçları neydi insanların ?. Yeryüzü çok mu dolmuştu ? herkese yetecek kadar toprak, hava, su, yiyecek yok muydu ? Anlaşılmıyor. Â
Birinci ve ikinci dünya savaşlarının öncesi de var. Manzaraya göre insanoğlu tarih boyunca hep birbiri ile savaşmış. Savaş yaşamın bir başka şekli olmuş. Konuşmalar yavaşlayıp anlaşmalar tıkanınca başlamışlar döğüşmeye… Döğüşler gelişmiş, insanlar konuşma sanatı geliştireceklerine döğüş sanatı geliştirmişler. Geçen yüzyılın tanınmış Alman Savaş filozofu Karl von Clausewitz, lafın bittiği yerde silah konuşur, anlamında  “savaş politikanın devamıdır” demiş ve sadece orduların savaştığı yüzyılların aksine, halkları da ateş hattına sürerek “Topyekün savaş” doktrinini icat etmiş. Adamın “Der Griege:Savaş üzerine” başlıklı kitabı hâlâ askerî okullarda okunuyor. Ãzellikle “West Point”te… Irak’ı kan denizine çeviren Amerikan generalleri bu sanatı onun kitabından pek başarılı biçimde öğrenmiş olmalılar.
Bütün bunlardan çıkan sonuç şudur ki, yaşlı dünyayı son iki yüz yıldır generaller yönetiyor. Ãnce Allah’ın sonra onların dediği oluyor. Veya tersi, neyse... İnsanlığın bu kadersiz çağında savaş ve militarizm geleneğinin yeniden zirveye çıkması ve yüzyılların ürünü mağrur demokrasinin bu yarışta balonu kaçan çocuk gibi semalara bakakalması, şu anda bu kürenin üzerinde yaşayan ademoğulları için pek de hayırlı olmamıştır.
Savaşları kazanan generaller sosyal hayatı da düzene sokmaya heveslendiler. Uzun yılların deneyimi ile bir düdük çalarak askerleri hizaya getirmeye alıştıklarına aynı yöntemi toplumlara da uygulamak istediler. Dünya bir baştan sona kadar asker politikacıların elinde  kaldı. Almanya Hitler’den, İtalya Musolini’den, Fransa deGaulle’den çabuk kurtuldu. Ancak sivil yönetim geliştiremeyen pek çok ülke aynı şansa ulaşamadı. Başını generallerden kurtaramayan ülkelerde Askerler hukuğa, yönetime  ve ekonomiye de karıştılar. Tarihi bile çarpıtarak gelecek nesillere yanlış bilgiler miras bıraktılar. Kendi sınıflarından hukukçular, yöneticiler, sosyologlar, tarihçiler, bilim adamları yetiştirdiler. Darılmasınlar ama pek gülünç oldular.
Zira toplumlar karıncalar gibi yollarına devam ediyorlar. Bu eşyanın tabiyatıdır. Toplumlara kimse engel çıkaramaz. Onların önüne kimse taş koyamaz. Onların yaşamları “layûsel:Dokunulmazdır” Yaradılış sırrı her şeyin doğrusunu bulur. Siz gidersiniz, meydan doğrulara kalır. Yanlışlık ebedi olamaz.  Â