Â
Birden ortalık karıştı, sesler yükselmeye başladı, ihtiyarların kavgası da ilginç oluyor, taraflar sinirlenip bağrışmaya koyuldu mu çatlak zurna gibi sesler çıkmaya başlıyor, gençlerin kavgasında duyulan o kalın ve vahşî sesler ihtiyarların kavgasında yerini cırlak seslere bırakıyor, yüksek tonajda kelimeler nefes yetmezliğinden küçülüp dertop oluyor. Kamçı darbesi gibi… Kimin ne dediği anlaşılmaz düzeye çıktığında da  artık garip bir ses akordunda her şey, arap saçına dönerek hayat çekilmez oluyor, o anı yaşamaktan adam çekimserlik göstermeli …
Geçen cumartesi akşamüstü Beyoğlu’nda Ağa Cami’de Hasnun Galip Sokağında Simurg kitabevinde benzer bir sahne zuhur ettiğinde olayın vehâmetini kavrayan Rezaletle Fazilet kargalar karşıki balkona kondular, Fazilet her zamanki saflığı ile rezalete sordu:
-Ne oluyor ? bu da nesi ?
-Dur Fazilet, kafamı karıştırma anlayamıyorum… Â
Fazilet Rezalet’in yanından ayrıldı bir başka yere konarak kitapçı dükkanın içini kerteriz aldı, insan kafalarının arasından olayları görmeye çalıştı, bir takım yüksek  sesler duydu, çözemedi. Bir ara Hoca’nın sesini duyar gibi oldu, aniden yerinden fırladı, kanat vurup **Rezalet’**in yanına yaklaştı:
-Duydun mu Hoca bağırıyor ! gaaak guuuk guruk (endişelenme sesi)
-Duydum duydum… görüyor musun ? sol yanında iri yarı mor gömlekli şapkalı gözlüklü bir adam var, ona bağırıyor, o da **Hoca’**ya bağırıyor….Bak Fazilet, döğüşecekler galiba gaaak. Guuurk.
-Koca adamlar döğüşür  mü ? senin gibi karga mı onlar ?
-Sus şimdi… kapa gaganı, sonra konuşuruz, ben duyamıyorum, ne konuşuyorlar ?
-Hoca diyor ki “ Koskoca bir millet nasıl cahil olur, cahil sizsiniz…”
-Adam ne diyor ?
-Sen okumuşsun ama boş okumuşsun, ben **Anadolu’**yu gezdim, halk cahildir, seçimden, **demokrasi’**den anlamaz bunlar sopadan anlar, AKP’yi hemen kapamalı… Bağırma terbiyeni takın.
-Hoca’nın can damarına dokunmuş, **Demokrasi’**ye çamur  atıldı mı adam çileden çıkar… Gaaak.
-İşte bak rengi attı, saçları dikildi, şekeri fırladı, tansiyonu çıktı… Gaaark guruk (Korku sesi)
-Rezalet birşeyler yap, adam gidiyor, git o herifin kafasını gagala… Gaaaark.Tısss…
-Ayol deli misin, ben kargayım elimden ne gelir…? Â
-Karga marga **Hoca’**yı kaybediyoruz...
-Bişiii olmaz ona, işi toparlar…Gark.
**Rezalet’**le Fazilet dükkana giremedikleri için bundan fazlasını izleyemediler. Adam bağırdı, Hoca bağırdı, dükkandakiler bir anda alevlenen tartışma karşısında donup kaldılar. Bir kişi adamdan yana oldu, diğer üç kişi tarafsız ama Hoca’dan yana tavır koydukları anlaşılıyordu. O sırada kitapçı dükkanının sahibi devamlı olarak tarafları yatıştırmaya çalışıyordu… ne mümkün “Yapmayın, etmeyin” sesleri arasında biraz sonra iş kendiliğinde yatıştı, adam Hoca’ya:
-Seninle anlaşamayız dedi, Hoca derhal son noktayı koydu:
-Ben halkıma hakaret edenle anlaşmam, sen yoluna, ben yoluma, ne sen beni tanıdın, ne ben seni, kes…
Hoca o anda, yıllar önce Ãsküdar’da İzmirli’nin kahvesinde o yıllarda çok sevdiği emekli İstihbarat görevlisi Hacı Emin bey’le bir katı müslümanın tanık olduğu kavgasını hatırlamıştı... Hacı Emin bey adama son sözünü söyledikten sonra “Ne sen beni tanıdın, ne ben seni” diyerek diyaloğu kapatmıştı. Hoca da öyle yaptı. Geçmişten miras, hazır formüllerden birini kullandı. Â
Dükkandan çıktılar, Beyoğlu caddesinde yürümeye başladılar. Hoca yanındaki arkadaşı, Ertuğrul’a döndü: “Bu günlerde herkesin baktığı yerde durma…” dedi.