Â
Roma Kartaca’ya takılmıştı, Osmanlı Adem-i merkeziyet’e, Sovyetler Birliği Milliyetçiliğe, Japonya Commodor Pery’ye, ABD İnsan haklarına, Fransa laikliğe, Naziler “üstün ırk” teorisine, İtalya Kuzey ittifakına, Cumhuriyetimiz de Türban’a takıldı.
Her devlet yolun bir yerinde bir şeylere takılıyor. Varlığı yerine oturan, kurumları sağlam düzene kavuşan, insanları mutlu, yönetimi güçlü, hukuğu sağlam olduğunda bir şey oluyor. İnsanlara “rahat batıyor…” ve o koskoca düzen, ufacık bir şeye takılıyor… İnanılır gibi değil. Kudreti ilahinin bir başka Tecellisi… Katmandu’daki “Brubadur tapınağını” sarmaşıklar yok etmiş, onun gibi bir şey.
Yeryüzündeki bütün devletler reaksiyon devleti olarak ortaya çıkar, hepsi öncekinin kusurları ile hayat bulurlar. İnsanlar, dertlerinin sebebi olarak gördükleri bir önceki devletten kurtulmak için can havliyle yeni devlet kurarlar, sonra iş yerine oturup eskiler unutulunca bu defa yeni devletin kusurları görülmeye başlanır. Olanlar gerilerde kalır, yeni devletin hangi sebepten ortaya çıktığı tarihin derinlikleri arasında kaybolur, o sırada reaksiyon aksiyona dönmezse, varlığının sebebi unutulan devlet boşluğa düşer yok olur.
Roma önceki payen kültürünün tepkisi olarak doğdu, Osmanlı Selçuk Sultanları’nın hiyanetleri üzerinde yükseldi, Cumhuriyet ilhamını Osmanlı’nın çöküşünden aldı**, Sovyetler** Ãardan kurtulmak için dünyaya geldiler, Amerika İngiltere’ye kafa tutarak var oldu… Bütün bu devletlerin neden ortaya çıktığı sislenerek kaybolursa zorluklar baş gösteriyor…Türkiye’de şu sırada yaşayanlar, bu yörenin savaşlarında nesillerin yok olup, ülkelerin dağıldığı bir dönemi görselerdi şimdi “türban işi” onlara vız gelirdi….
Olan olmuş iş bitmiş, savaşlar sona ermiş insanlar rahatlamış şimdi “türban” Bir de PKK var o da başka bela’nın adı. İngiltere’nin İra’sı, İspanya’nın Eta’sı, Bolivya’nın Farc’ı gibi… Bunlar “rahat” devletlerin takıntılarıdır. Ãözülemezler. Bunları çözmeye çalışmaktansa unutulmalarını sağlamak gerekir. Roma Kartaca’yı unutturabildiği kadar yaşadı. Sovyetler birliği “milliyetçiliği” akıllardan silebildiği sürece var oldu. Silemediğini anlayınca baş aşağı gitti. Bu işleri kurcalamak vatana hizmet değildir.
Neye yarar ki, varlık sebebinin unutulması sonun başlangıcı olacağına, o sebebi devamlı gündemde tutmak bazılarının işine geliyor…Gün kazanıyorlar…Türkiye’de bir nesil politikacılar bunu zekâ kuvvetiyle anladılar. İkide bir laiklik ve onun vitrini olan türban konusunun gündeme gelmesinin başka bir izah yolu yoktur.
Türk siyasi yaşamının şu yıllarda başlıca konusu olan ve gelecekte de tarihçileri pek meşgul edeceği, anlaşılan “Türban” takanağının iki büyük faydası vardır: On beş asır önce kurulan “din ü devlet” prensibi ile ve beş yüz yıl “Zîllûllâh-ı fil Âlem: Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi olan” Peygamber Halifesi sıfatlı Padişahlarla yönetilen bir yörede, kurulan din karşıtı Laik düzeni, devamlı canlı tutmak; diğeri yaklaşan herhangi bir sosyo-politik ve ekonomik krizi topluca göğüslemek gibi. Yani gündem şaşırtması… Buna eski zamanda “Hikmet-i Hükümet” demişler. Yönetimin gizli sırları anlamında.
Dikkat edilirse görülecektir. Bu ülkede ne zaman “türban” gündeme gelse onun arkasında türbanla alakalı olmayan dehşetli bir kriz patlıyor Bunun son örneği birkaç gündür yaşanan dünya borsalarındaki korkunç dalgalanmadır. **Avrupa’**da bir borsa’nın, bir günde 450 milyar öro kayba uğradığından bahsediyorlar, konu teknik olduğuna vülgarize edilerek halka indirilemiyor. Kimse bir şey anlamıyor. Sonu nereye varacağı bilinmeyen bu ekonomik krizin Türkiye’de tek ve en geçerli örtüsü, “türban” konusudur. Türbanın daha uzun yıllar hükümetlerin sarılacağı bir cankurtaran simidi olacağını göreceğiz. Bu ülkede her “türban” diyenin dilinin altında neler yattığını, gelecek birkaç gün içinde, dünya gözüyle görmenin mutluluğuna erişeceğiz.
Takanakları kurcalamanın devletin yararına olmayacağı kesin olmakla birlikte, yöneticilerin tek çaresi olduğu anlaşılıyor. Onlar takanağı siyasi emellerinde kullanırken rakipleri de o takanağın tersinden yola çıkarak, onları yıpratmak için kullanıyorlar. Böylece “takanak” yaşıyor ve her iki tarafın faydasına çalışıyor. Arada devlet zarar görüyorsa da bunu kimse fark etmiyor. Veya aldırmıyorlar. Siyasi rekabetin keskin topuzu, dağları yerinden oynatıyor. İşi batırana kadar uğraşıyorlar. Kimi tavanı delerken kim, döşemeyi parçalıyor… Sonunda olan oluyor. Düzen dağılıyor, insanlar perişan, memleket harabezâra dönüyor.Â
Roma Kartaca’nın ona rakip olacağını hiç aklına getirmişti. Annibal İspanya’da asker toplayıp, iki dehşetli savaşta Roma lejionerlerini yenerek İtalya’ya doğru yürürken Romalı zenginler lüks villalarındaki rahat döşeklerinden doğrulup “ne oluyor ?” demediler. Cepheden gelen haberlere hiç inanmadılar. Hiç dört tane Afrikalı çingene denizin karşısından gelip Roma’yı yıkabilirmiydi ? Olacak iş miydi bu ? Sonunda Annibal filleriyle Roma kapılarına dayandı. O zaman latin diline bir atasözü düştü “Hannibal at Portas: Annibal Kapıda” Roma Senatosunun bu habere yine inanmadığı ve muhaliflerin “yalanı” olduğuna hükmettiği görülmüştür. Düşman kapıya dayanmış içerde hâlâ “Kartaca” takınağını siyasiler birbirlerine pençe atmak için kullanıyorlar…Olayı gören bir tek senatör var: Adı Kato, o zavallı da çırpınıp duruyor, Sloganı: “**Delenda Karthaga: Kartacayı yok etmeli”** Ne kadar ilginç değil mi ? Yeryüzünde bu olayın örnekleri çoktur.
Osmanlı dağılırken Åair:
“Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini Yo****kmudur ? kurtaracak bahtı kara mâderini”Â
Demişti. Bunu Mustafa Kemal : “Bulunur kurtaracak” diye değiştirdi. O da bu ülkenin, bu toprağın, bu insanın, o sırada henüz devam eden şerefli yaşama gücünün son atılımı oldu.
Sovyetler birliğinin “milliyetçilik” meselesi başından beri çözülememişti. Ãarlar devrindeki Rusya’da yüze yakın etnik fark bulunmasından ve ülkeyi Ãarların demir yumrukla yönetmesinden dolayı Rusya’ya o zaman “Ulusların hapishanesi” demişlerdi. Bolşevikler Rusya’ya egemen olup “Homo Sovieticus” efasanesini şırınga ettiklerinde siyasal yapıda o ilaç yer tutmadı. Vücut onu attı. Ãeşitli Ulusları tek bir modelde bir araya getirme projesi daha ilk zamanlarda iflas etti.
Sovyetler seksen yıllık iktidarları döneninde ulusların farklarını yok etmek için türlü fikirler üretiler, özde milliyetçi şekilde sovyet veya özde sovyyet şekilde milliyetçi, yok bilmem ne… sonunda iş tavsadı, son başkan Gorbaçov’a da rüzgarsız kalan bayrağı indirmek düştü. “Glasnost:Ayna” dedi, Perestroika: üç atlı araba dedi, hiçbiri tutmadı, sonunda aynayı kırıp, arabayı devirdi, Rusya aç kalıp Batı’ya el açtı. Putin toparladı diyorlar. Allahüâlem. Ne oldu seksen yıllık zulüm… ? Ne oldu o koca dehşetli Devlet. Hay’dan gelmişti, **huy’**a gitti. Budapeşte ve Prag sokaklarında Rus tanklarının ezdiği gençlerin kanları kaldı. “Takanakları” aşmanın yollarını bulmalı. **Hizmet budur.** Â