–Gece hava karardıktan sonra ne yapıyorsun ?
–Hiç… bir dala konup sabahı bekliyorum Gaaaak.
–Sakın gözlerini açma…
–Neden ?
–Kafana kurşunu yersin…Gaaak. Gurk.
–Nasıl ?
–Hocanın ara sıra gittiği Sapanca’nın arkasındaki köylerde geceleri avcılar dolaşıyor, kafalarına lambalar takıyorlar, gecenin karanlığında uzakta bir göz parlarsa basıyorlar kurşunu…Aslında bu çeşit av şiddetle yasak, gaaaak. Ama anlayan kim, bizim kuzenlerimiz olan keklikleri, çullukları, kara tavukları daha pek çok av kuşunu sapır sapır indiriyorlar…Ne yumurtlama mevsimi dinliyorlar, ne kuluçka…Gaaaak. Adamın kafasındaki lamba yandı mı arazide ne kadar göz varsa araba farı gibi parlayıp avın yerini gösteriyor… Silahlar patlayıp kurşunlar, saçmalar birbiri arkasından hedefe doğru uçarken zavallı kuşlar da arka arkaya devrilip gidiyorlar. Köpekler topluyor. Bu şekilde sabaha kadar yüzlerce av hayvanı indirenler var gaaaak. Gururk. Tısss.
–Yasak değil mı ?
–Tabii ki yasak ama yasak masak dinleyen yok gaaak. Yasağı uygulayacak görevli de yok, koca Sakarya vilayetinde üç kişilik bir ekip varmış… nereye yetişsin ?
–Jandarmayı çıkarsınlar…
–O da yetmiyor, burada yasa dışı lambalı av öylesine yayılmış ki, geceleri köyler boşalıyor, herkes çulluk peşinde, geçen gün biri bir ineği vurmuş… hayvan ölmüş…
–İnsanı da vururlar. Gaaak,
–Yakındır… Dikkat et, seni vurmasınlar…
–Benim etim yenmez. Gaaaak.
–Yenir ama ekşi olur…
–Yeter Fazilet fenalık geldi, şu kısacık ikiyüz elli senelik karga ömrümü karartma, şunun şurasında ne kaldı ki ?
–Sen çok yaşarsın …Gaaak.
–Nereden bildin ?
–Derdin yok, sıkıntın yok, bütün gün uçar gezersin, onun bunun sırrını sezersin, elalemin yolunu kesersin, adın çıkmış rezalete, kafan çıkmış selamete…
–Fazilet senden bu gün bıktım, akşama o köylere git seni vursunlar…
–Niye beni vuruyorlar seni vursunlar, alçak karga, rezil karga, pis karga…leş kargası gaaaak. Guruk.takırrr,tısss.
Böyle durumlarda derhal oradan uzaklaşıp ortadan kaybolmalı, ben Fazilete cevap vermesini bilirdim ama içime kurt düştü, gaaak, gurk. Acaba dedikleri doğru mu ? Bir de gidip kendim bakayım, dedim. Arkamdan gelmedi, Sapanca’nın kuzey doğusundaki dağlara doğru uçup Şükriye köyünü aştım, Hacı Mercan mezarlığını solda bırakıp Akçay vâdisine vardım, dereyi takiben güneye döndüm, fazla kanat çırpmadan Fevziye köyüne vardım.
Burası Hoca’nın mekânıdır. Burada eskiden Rumlardan kalma bir değirmen var, ara sıra çalışır, sahibi Sapanca’da İtfai taburunda çalışıyor. Hoca bazen buraya gelip su değirmeninin tıkırtısını dinliyor. Etrafa göz gezdirdim, ortalıklarda kimseyi göremedim, gaaaak. Anlaşılan geceyi beklemek lazım… Uzaktan değirmenin sesi gelirken bir dalın üzerinde uyuya kalmışım. Fevziye’den okunan akşam ezanıyla uyandım. Gaaak. Camiye gidenlerden başka yine kimse göremedim, **Fevziye’**de evler pek görünmez, yeşillikler arasında kaybolmuştur. Gaaak. Guk. Herhalde yassı ezanından sonra çıkarlar diyerek yeniden beklemeye koyuldum. İçim geçmiş bir kere daha gözüm kapanmış…
Bir çatırtı ile uyandım, her taraftan ateşler parlıyor, pırıldayan gözler, ateş kusan silahlar, kendimi savaş meydanında sandım, gaaark. Guuuurk. Tam sol kanadımın ucundan vızıldayarak bir kurşun geçti, bir çifteden boşalan saçmalar yanımdaki bir çınar ağacının dallarını delik eşik etti… Zor kendime geldim, acele toparlanıp rastgele uçmaya başladım…gaaaark, gurk karanlıkta nereye gittiğimi bilmiyordum, bir taraftan da avcılar yerimi belleyip beni vurmasınlar diye gözlerimi kapıyordum. Fazilet yine haklı çıktı…Ah ! Fazilet sen neymişsin sen...
Aman yetiş ya Fazilet diyerek uçtum… uçtum… Hacı Mercan köyü mezarlığını kerteriz alarak zor belâ Akçay vadisinden çıktım… Gaaark guuuurk, bir daha mı ? asla, buralarda gezmem, deve olsam gezmem. İneği vuran deveyi de vurur kargayı da… Eğer sizin de yolunuz geceleri buralara düşerse, sakın ola ki gözlerinizi açmayın. Kapayın. Görevliler de öyle yapıyor. Yoksa vururlar.