Â
“Ben sansür koydum Adliye kaldırdı” diyor…
İyi ki Adliye var… Olmasa 1960 öncesine dönerdik… Gerçi o zamanın Anayasa’sı kabul edildiğinde “Bizi hâkimler mi yönetecek? ” diye sormuştuk. Hâtâ etmişiz, her Anayasa bir önceki dönemin tepkisi olduğuna göre 60 Anayasa’sı da diktatör görünümlü hükümet başkanlarına karşı değil miydi?
Rahmetli Menderes savcılara emir verirdi. Åimdiki belki emir vermiyor. Menderes devrinin milletvekilleri bellerine tabanca takarak caddelerde şeytan kovaladılar, şimdikiler bunu akıllarına dahi getirmiyorlar… Elbette geliştik ve bir yerlere geldik, nereden nereye geldiğimiz henüz tam anlamıyla açıklığa kavuşmadı ama işte görüyorsunuz Yargıtay’ın bir dairesi lüzumsuz gereksiz ve ham bir hükümet icraatını geri çevirebiliyor…
Böyle giderse devlet zarar görecek diyor… Hayır! Görmeyecek, tam tersine Devlet güçlenecek ve Adalet gerçekten mülkün temeli olacak… Adaletten şaşıp yolunu şaşıranlar da seçim sandıklarına gömülecekler… Biz bu devleti sokakta bulmadık…
Türk kamu hukukunun yüzlerce yıllık geçmişi vardır. Bu gün ulaştığımız noktanın arkasında uzun bir mücadele geçmişimiz vardır. Sayın Başbakan veya herhangi bir başbakan artık icraatın hiçbir yerinde yargıya çamur atamaz. Yargı, Yürütme ve Yasama birbirinden kesin çizgilerle ayrılmış veya ayrılmak üzeredir. İleri ve modern devlet anlayışı da budur. Medeni duruş da…
Türkiye’nin Devlet ve halk ilişkilerinde ulaştığı kazanımlar noktasını merak edenler Pakistan’ın bu günkü durumuna göz atmalıdırlar… Bu günlerde o ülkede herkes birbirini tevkif ediyor**, siyasal erkin** kimde olduğu anlaşılmıyor**… İngilizlerin** bıraktıkları yerlere fesat tohumları ektiğini söylerler, bunun en ileri örneği Pakistan’da yaşanıyor.
Biçare Pâkistan; yerde bir general, gökte bir aday… Müşerref ortalığı kasıp kavururken Bayan Bhotto gökyüzünde turlar atan bir uçağın içinde konacak yer arıyor… Bu Devlet kurulduğundan beri darbelerden, iktidar boşluklarından, kurtulamadı... Kim seçilir ortaya çıkarsa vay haline, birileri bir gece yarısı silahla eve dayanıp adamı alıp götürecekler demektir. Siyasetin sonu gelmez bir kan davasına nasıl dönüştüğünü merak ediyorsanız, o ülkenin tüm macerasına bir göz atın… Åaşırıp kalacaksınız… Siyasal düzensizliğin zirvesinde yaşıyorlar… Giderken arkasına yangın bırakan İngiliz sömürge yönetiminin tam istediği bir düzen tutturmuşlar. Onbeş asırdan bu yana rahat yüzü görmeyen sancılı Irak toprağından da daha kötü durumda bulunuyorlar…
Yaradana binlerce şükür olsun. **1960’**tan bu yana bizim tarafta yaşanan iki açık, birkaç gizli hükümet darbesine rağmen dünyada son yüzyılların “**Darbeler”**Â çağını en iyi atlatan biz olduk. En geride duran bazı ülkeler ise henüz önceki imparatoru öldürerek imparator olma geleneğini sürdüren Roma hükümdarlarının dönemini yaşıyorlar.
Değerli Başbakanımız bir süre sonra adliyenin işine gelen kararlarını sevip okşayarak beğenmediklerini çöpe atma huyundan vazgeçecektir. Son otuz yıldır iyice yerine oturan “tefrik-i kuvva: Ãçlü Devlet Erkinin bağımsızlığı” ilkesine gönlünü ısındıracaktır. Siyasetin “Baba-Oğul-Ruhül Kudüs” gibi Yasama Yürütme Yargı isimli üç ayağı olduğunu öğrenecektir. Bilmiyorsa o kurumlar ona cebren öğreteceklerdir. “Gelecekteki başbakanlar” da buna boyun eğeceklerdir. Bu ülke hiçbir zaman siyasette kazandıklarını geri vermeyecektir.
Affedersiniz. “Sonra başka türlü düşünürüz” diyor, vay canına… Hayır, başka türlü düşünemezsiniz. Yolu ve yordamınca düşüneceksiniz. O söz “kamuyu tehdittir”Medeni düşüneceksiniz, çağdaş düşüneceksiniz, “devlet otoritesi sarsılır” diyor, hayır sarsılmaz! Devlet otoritesi Hukuk ve Adâletle olur, silah ve zorbalıkla değil… Yaradana emanet olunuz.