Â
Keşke Başbakan olsaydım. En âlâsından İngiliz kumaşı bir elbisem olurdu. Kırmızı çızgili gravatım. Ãevremde insanlar, bir işaretle koşuşan, bir araya gelen, yanıma yaklaşıp ne diyeceğimi soran, sonra uzaklaşarak gereğini yerine getiren insanlar…
Keşke Başbakan olsaydım. “başbakanlığın” dünyayı düzeltmeye yarayan bir araç olduğuna inansaydım. Ara sıra bir emir verseydim, kumandan bir düdük çalsaydı ve Dünya düzelseydi…
Boyum uzun olsaydı, herkese yukardan baksaydım. Yabancılarla konuşurken onları bir ölçüde küçümseyip otoritemi sağlama bağlasaydım. Başka ülkelerin başkanları ile konuşurken rahat hareket edebilseydim. Onların dillerini, konuşabilseydim, anlamlı, mânidar sözlerine anında karşılık vererek hepsini susturup mat etseydim: “Sizin başbanınız da ne usta adammış, hepimizin lafını ağzımıza tıkadı, deselerdi. Vaktiyle onların kitaplarını okuyup ajans bültenlerini izleyerek Dünyanın genel manzarası, gidişatı ve geleceği konularında öteden beri birikmiş güvenli bilgim olsaydı. Toplantılarda “ne dediklerini” aracısız hemen, acele anlasaydım. Dünyanın neyi, nasıl, ne zaman konuştuğunu bilseydim.
Keşke Başbakan olsaydım. Tankları yürütür, uçakları uçurur, insanları savaşa sürerdim “size ölmeyi emrediyorum” derdim… İnsanların ne yaptıkları, ne yapacakları, ne zaman yaşayıp ne zaman ölecekleri  konusunda kararlar verirdim. Ben savaş kararı verirdim, onlar eğer ecelleri geldiyse ölürlerdi.
Uluslar arası buluşmalarda ve Başbakanlar bir araya geldiklerinde ön sırada olmaya çalışırdım, aile fotografları çekilirken ben âÅunun, bunun yanında dursaydım, demezdim. Başkaları benim yanımda durmaya çaba harcarlardı… Fotografçılar karşılarına geçtiğinde birbirlerini itekleyen devlet ve hükümet başkanlarının arasında ben yalı kazığı gibi durup herkesin benim yanıma gelmesine göz kulak olurdum.
Keşke Başbakan olsaydım da Dünyayı avucumda oynatsaydım.
Eski başbakanlardan biri bir gün nikah masasında şahitliğe oturmuştu… Nikâh memuru mesleğini sordu. Adam âBaşbakan… dedi. Nikâh memuru â Başbakanlık meslek değildir, asıl sanatınızı söyleyin, dedi… Adam cevap verdi: â Mühendis… Aradan birkaç yıl geçtı. Başbakanlık koltuğu eski bir savaş gazisine düştü. Nikâh memuru yine sordu â mesleğiniz…? eski kumandan cevap verdi: â emekli asker.
Başbakanlık bana yakışırdı. Dünyanın bütün başbakanlarından daha iyi bir başbakan olurdum. İçimden öyle geliyor ki, ben en iyi başbakan olurdum. Başbakanlığın mektebi olsa orada okur, en iyi derece ile okulu bitirirdim. Åanlı bir devlet adamı olurdum. İnsan “başbakan” seçilmekle başbakan olmaz , ben gerçekten, sahiden ve adam gibi  başbakan olurdum.
Osmanlı zamanı devlet adamı yetiştirmek için padişahlar sarayda bir okul açmışlar, adını “enderun” koymuşlar. Okul  son zamanlara kadar çalışmış, değerli insanlar yetişmiş, O okuldan çıkanlar beş kıtada altı asır bayrak göstermiş Osmanlı devletini yönetmişler. Osmanlı devleti sadece korkuya dayanarak,  sırp kanı taşıyan gaddar paşalarla değil, ruh taşıyan akıllı kafalarla yürümüş.
Osmanlı’nın son devrinde iki büyük devlet adamı var… Mehmet Emin Âlî ve Keçecizâde Fuat Paşalar… Bir gün bir siyasi toplantıda Fransa kralı üçüncü Napolyon Âlî paşaya sormuş : -Dünyanın en güçlü devleti hangisidir ? Âlî Paşa cevap vermiş: â Osmanlı devleti. İmparator hayretle yüzüne bakınca Paşa devam etmiş â Siz dışardan biz içerden yıkamıyoruz da onun için…Bu anekdotu Fuat paşa için de anlatırlar. Allahüâlem.
Bu cevabı vermesi için Paşa’nın herhalde mükemmel Fransızcası olması gerekmişti ve o yetenek ulusunun şerefini taşıyan o nurlu adamda vardı. O yüce bir devletin Sadrazamıydı.
Âlî Paşa bu gün yaşasaydı herhalde aile fotografı çekilirken tüm Dünya liderleri onun etrafında toplanırdı. Paşa orta yerde damat gibi otururdu.Â
Ben sadrazam veya başbakan olsaydım önce dil öğrenir, laf sokuşturan yabancı ülke başkanlarına kendi dillerinde ucu zehirli savaş okları gibi cevaplar verirdim…Ne yazık ki sistem benim başbakanlığımı değil, boyu uzun bir adamın başbakanlığını tercih etti…Destur...Vatan çok şey kaybetti.
Boyu uzunlar hakkında verilmiş hüküm için lutfen Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri merhumun “maarifetnâme” îsimli büyük ansiklopedik eserine bakınız...
Sayın Dostlar… Sakın ola ki, bu başbakanlık işini ciddiye almayasınız. Åaka…Åaka. Hiç ben başbakan olacak adam mıyım ?