Â
Yakın dönem Türk siyasi hayatında bilimsel kariyerini terk ederek siyasete soyunmuş üç insan vardır: Åemseddin Günaltay, Fuat Köprülü ve Erdal İnönü.
Åemseddin Günaltay bir “İslam bilgini” iken Cumhuriyet Halk partisinin yenilerek iktidarı Demokrat Partiye bıraktığı 1950 seçimlerinden önce 18. Cumhuriyet hükümetinde Halk Parti’sinin son başbakanıydı. Fuat Köprülü uluslar arası “Doğu Bilim” alanında ulaşılmaz bir isim sahibiyken Demokrat Parti iktidarının başlarından bir kişi olarak kendini “Dış İşleri Bakanlığı” koltuğunda buldu. Erdal İnönü de dünyaca tanınmış bir fizik bilginiyken Babasının adına Siyaset sahnesinde görüldü.
Her üçü de başarılı siyasetçi olamadılar. Åemseddin Günaltay gençliğinden beri ilmin yanında siyasetle uğraşmıştı. 1915 yılında, otuziki yaşında İttihad’ı Terakki Partisinden seçilerek Osmanlı Meclis-i Mebusanı’na girmiş, vefat ettiği 196ı yılına kadar siyasetin dışında kalmamıştı. Batı kültürü almış, inançlı bir Müslümandı. “Zulmetten nura” ve “Hurafetten hakikate” başlıkları ile yazdığı iki önemli eserde, o çağın tartışmalarına ışık tutmuş ve İslam dininin ilerlemeye engel olmadığını, tam tersine her türlü gelişmeye tamamiyle açık olduğunu belgelerle kanıtlamıştı. Günaltay, Cumhuriyet tarihinde ve din-devlet ilişkilerinde, bu devletin temel görüşlerini yansıtan, uygulayan, dini siyasette kullanmayı asla düşünmemiş, bu konuda titiz,  yeri doldurulamaz bir başbakan  olarak kalmıştır.
Fuat Köprülü büyük bir "şarkiyatçı; Doğu bilim” uzmanıydı. Yakın dönem Türk aydınları onu “İlk Mutasavvıflar” kitabı ile tanıdılar. Bu eserin de bu güne kadar bir benzeri yazılamamıştır. Köprülü bu eserin hazırlanışında “ İslam tasavvuf ilminin” bilinen tüm ana kaynaklarını taramış, tartışmış ve sağlam hükümlere varmıştı. Denilebilir ki “İlk Mutasavvıflar” isimli eser, özellikle kendine özge tarama metodu açısından, bir ülke insanının ruh yapısını en iyi ve en ileri derecede inceleyen ve onun “level” temel hareket noktalarını en doğru biçimde saptayan bir eserdir. Alanında bir çığır açan bu inceleme, Köprülü’den sonra pek çok bilim adamının çalışmalarında kaynak ve rehber olmuştur.
Erdal İnönü ise bir fizik profesörüydü. Dünyaca ünlüydü, sayısız ödülleri vardı. Ãç yıl önce Meksika’da fiziksel matematik araştırmalarının **Nobel’**i sayılan Winger ödülünü almıştı.
Erdal İnönü 12 yıl süren siyasi hayatında parti başkanı, hükümet üyesi, milletvekili olarak Fizikte olduğu kadar başarı göstermemiş olmasına rağmen renkli bir tablo çizmişti. Toplantılarda, siyasî işlerin en yoğun olduğu saatlerde dahi elinde bir kağıt parçası ve bir kurşun kalem problem çözmeye çalıştığı söyleniyordu.
İnönü’nün SDP başkanı olduğu günlerde gazetelerde çıkan bir haberde İnönü’nün üçyüz yıldır çözülemeyen bir problemle uğraştığı açıklanmıştı. “Pell denklemi” adını taşıyan bu problemin, 17. yüzyılda yaşamış İngiliz matematikçisi John Pell’den kalma olduğu belirtiliyordu. Problem, haberde, ne yazık ki sadece matematikçilerin konuştuğuı dille şöylece özetlenmişti: “ Pisagor teoreminin benzeri biçimde tamsayılarla ilgili olan “Pell” denklemi, kabaca belli iki sayının karesinin toplamının belli bir sabit değerle çarpılması sonucu ortaya çıkacak sonucun bire eşitliği…Burada bulunacak bilinmeyen katsayının, fizik ve matematik iliminde önemli yeni çıkarsamalara ön adım oluşturacağı sanılıyor.”
Erdal İnönü siyasi yaşamının doruk noktasında yeniden ilme dönmeyi başarmış ve bu açıdan ilk iki bilim adamımızın çok ötesine varmıştır. Bilimin siyasetten üstün olduğunu bilfiil kanıtlamıştır. Bu alanda geleceğe parlak bir örnek bırakmıştır.
Erdal İnönü’nün vefatının üzerine söz söyleyen bazı siyasîler “ondan alacağımız çok ders var” dediler. Bence tek bir ders alıp onun gibi “siyaseti bırakmaları…” gerekir. Ama kayda değer başka bir işleri yok ki biçârelerin… Herkes Erdal İnönü olabilir mi ? Rabbim rahmetini esirgemesin. Türkiye’nin, Türk insanının adını**, şerefini,** ilimde itibarını yücelten bir insandı.